- Kategori
- İnançlar
İnançlara dair 1
Öncelikle dini konularda uzman kişilerle tartışmaya girecek kadar iddialı olmadığımı, inananlara ve inançlara saygılı olmak, hatta inançlılara özenmek ve inançlı olmayı arzu etmekle beraber; zihnimi kurcalayan, aşağıda izaha çalıştığım bazı nedenlerle, dini inançlara bağlanamadığımı belirtmek isterim.
Bu konuyu ele alışımın nedeni: Dini inançların, bilimle ve gerçeklerle bağdaşmadığını izaha çalışarak; son zamanlarda süratle hortlatılmakta olan gericilik ve irticaın önlenmesine katkıda bulunmaktır. Bunu yaparken üzerinde duracağım en önemli husus: En koyu inanç sahiplerinde dahi; şüpheye yer bırakmadan, gerçekleri göstermeye çalışmak olacaktır.
Din: İnsanları sığınma ihtiyacı duydukları üstün bir güce inandırıp; bu inançla iyiye, doğruya, ahlaklı ve toplumlara faydalı olmaya yönelten, insan ilişkileri, değer yargıları, davranış biçimleri ve tapınma şekillerini belirten ve fakat elle tutulur, gözle görülür somut hiçbir veriye dayanmayan, tamamıyla izafi ( Düşünsel ) olarak, her devrin ve her yörenin coğrafi koşullarına, iklimine, adet ve geleneklerine göre ortaya çıkarılmış, derlenip toparlanmış, geliştirilmiş emirler, öneriler, öğretiler ve kurallar manzumesidir.
Dinlerdeki emirler, öğretiler, öneriler ve kurallar; Allahın emirleri, öğretileri ve kuralları değildir. Allahın emirleri, öğretileri ve kuralları olsaydı: Her şeyi bilen, her şeye kadir ve nadir olan, geleceği gören tek bir Allah olduğuna göre; tek bir din ve ayni emirler, öğretiler, kurallar olur ve insanlar birbirlerine düşmezlerdi.
İnançlara göre insanların tamamı; Âdem ile Havadan türemiş olsaydı: Şive farklarıyla tek bir dil, iklim farklarıyla tek bir ırk ve tek bir Allah'ın, tek bir resulü ( Peygamberi ) olurdu.
Dinler: Değişik zamanlarda, değişik insan topluluklarında ve değişik yörelerde kendilerini göstermiş olan; üstün zekâlı, kabiliyetli, yetenekli, kuvvetli bir hafızaya sahip bazı insanlar tarafından ortaya çıkarılmış ve kabul ettirilmiştir.
Bu insanlar bazen bilge, bazen de peygamber sıfatıyla, etraflarına topladıkları kişilere bazı telkinlerde bulunarak; onları kendilerine inandırmışlar ve bir dinin kurucusu ve önderi olmuşlardır. Musevilik, Hıristiyanlık, Müslümanlık, Budizm ve Brahmanizm bunlardan bazılarıdır.
Bu haliyle dinlere: Kurucularının kendi düşüncelerinden kaynaklanmış ve kendi lehlerine geliştirilmiş sözler ve kurallar manzumesidir de diyebiliriz.
İnananlarca bu sözler ve kurallar: O kişiye Allah tarafından vahye edilen Allahın emirleri olarak kabul edilmiştir. Buna saygı duymak gerekir. Ama bunun böyle olmayıp yukarıda anlatıldığı şekilde olduğunu; bu kurallardan bazılarını buraya yazarak, somut bir şekilde kanıtlamak mümkündür.
Şöyleki:
Müslümanlığın beş şartından ilki: Kelimeyi şahadettir. Yani: Hz, Muhammet’in Allah'ın elçisi olduğunu kabul etmek, sonuncusu da hacca gitmektir.
Birinci şart açıktır. Hazreti Muhammet'in peygamber olduğunu itirazsız kabul etmek.
Son şart olan hacca gitmekte de: Kendi memleketinin ziyaret edilmesi, kurban kesilerek, oradaki fakir ve fukaralara dağıtılması ön görülmektedir.
Bu da: Kendi memleketinin insanları lehine olan bir düşüncedir.
Her ne kadar bu düşünce; Müslümanların birbirleriyle tanışıp kaynaşması şeklinde yorumlanıyorsa da; esasında: İnananları kendi yaşadığı yerlere çekip gelir sağlamak vardır.
Bu sözlerimin küfür sayılacağını ve bazı din fanatikleri tarafından taşlanarak öldürülmem gerektiğine inananların olacağını bilmekteyim. Ama olaylara tarihi bilgiler ve mantıki değerlendirmeler ışığında bakılacak olursa gerçek anlaşılacaktır.
Bununla beraber yüce bir gücün varlığına ve bu gücün Allah olduğuna herkesten çok ben inanmaktayım.
Amacım kesinlikle inananların inançlarını zedelemek değil; aksine olarak gerçekleri görüp, inançlarına daha bilinçli bir şekilde sarılmalarını sağlamaktır. Çünkü inançlı olmanın faydalarına ve ulviliğine inanmaktayım.
Ancak: Körü körüne inanmanın ve inançları kullanarak şahsi ve siyasi menfaat peşinde koşanlara alet olmanın karşısındayım.
Evet inanmak. Ne güzel şeydir inanmak. Birisine güvenip onun bilgisinden, deneyimlerinden, nasihatlerinden yararlanmak ve gösterdiği doğru yoldan yürüyüp hem kendilerine, en başta kendilerine, sonra da topluma yararlı olmak. Abdest almak. Namaz kılmak. Oruç tutmak. Zekât vermek. Bir yerde toplanıp, birbirlerini tanımak, yardımlaşmak. İşte bulardır Müslümanlığın beş şartı.
Bunlar ne güzel şeylerdir. Bunların güzelliğine, faydalarına inanalım ve uygulayalım. Ama 1400 sene önceki durum ve şartlara bağlı kalıp, 1400 sene önceki şekli uygulamayalım. Yenileyip günümüzün icaplarına uygun hale getirelim.
Gelecek yazımda; Tarihi bilgiler ışığında Hazreti Muhammet’in hayatı ve mantıki açıklamalarla İslam Dini ele alınacaktır. 10 Mart 2008