Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Nisan '10

 
Kategori
Güncel
 

İnandırıcılığın ilk şartı, güveni kaybetmemektir

İnandırıcılığın ilk şartı, güveni kaybetmemektir
 

Askerler


Hakari/Çukurca'da 27 Mayıs 2009 tarihinde 7 askerimiz şehit olmuştu. Konuyla ilgili bilgi veren kaynaklar, askerlerin ölümüne sebep olan mayınları PKK'nın yerleştirdiğini açıklamıştı.

Hazırlanan rapor veya tutanakların sonucu da aynı istikameti gösterdiğinden kamuoyu, mayınları düşmanın yerleştirdiğine ikna olmuştu.

Şehitler için düzenlenen cenaze törenlerinde gene her zamanki gibi, "Kahrolsun PKK! Şehitler ölmez, vatan bölünmez!" biçiminde sloganlar atılmıştı. Gencecik fidanlar toprağa verilirken, olay da geçmişin sisleri arasında unutulmaya terkedilmişti...

Fakat bir süre sonra internete düşen ses kaydı hadisenin akışını değiştirdi. Kafalar iyiden iyiye karıştı. Üst rütbeli bir asker, daha üst rütbeli bir başka askerle konuşuyordu.

Tuğgeneral Z.E adındaki kişi, askerleri şehit eden mayınları (birlikleri PKK'dan korumak için) bizzat kendisinin yerleştirdiğini söylüyordu. Olay nedeniyle sıkıntıya gireceğini düşündüğü komutanından, "kahroluyorum!" diyerek özür diliyordu.

Komutan Tümgeneral G.K ise cevaben, " Hiçbir sıkıntı yok bak, hiçbir sıkıntı yok. Biz aynen planladığımızı uygularız. Hiç önemli değil. Kahrolacak bir şey yok." şeklinde cevap veriyordu.

İkinci konuşmada Yarbay T., Z.E'ye, "Yukarıya mayını terör örgütü döşedi şeklinde bildirdik" bilgisini verirken, 3. görüşmede xxx Komutan gene Z.E'ye, "Z! Bu konuşmaların hepsi kayıt ediliyormuş, fazla konuşma. Sabah GES Komutanı beni aradı, söyledi." uyarısında bulunuyordu.

"Yandaş medya, " bu kaydı hemen değerlendirirken, "karşıt basın" ilgisiz kalıyordu. Belki de, "bazı hadiselerin kamuoyu tarafından duyulmamasının daha hayırlı olacağını" düşünüyordu...

Gazetecilerin Ergenekon, Balyoz, İrtica Eylem Plânı (vs.) benzeri olayların gerçek yüzünü bilmediğine inanmıyorum. Hepsi, herşeyi bal gibi biliyorlar. Biliyorlar da, fikri ve ideolojik pozisyonları gereği, ya gerçeklere gözlerini/ kulaklarını kapıyorlar ya da görüp duyduklarını inkâr ediyorlar.

Bununla da kalmıyorlar. Olayları ortaya çıkaranları yalancılıkla, köstebeklikle suçluyor; doğru bilgiyi ve sahibini etkisizleştirmek için ellerinden geleni yapıyorlar. Gerçek dışı iddialarda bulunarak, karşıt bir kamuoyu oluşturuyorlar.

Fakat öyle bir an geliyor ki, bütün örtbas gayretlerine rağmen, gerçek ortaya çıkıyor. Artık, tercihlerini olayları gizleme yönünde kullananlar topluma karşı bir mahçubiyet, yönlendiricilere karşı bir kızgınlık içinde hakikati itiraf etmek zorunda kalıyorlar.

İşte, kişilerin ve kurumların güven erezyonuna uğraması da bu noktada başlıyor. Esasen, kimse kimseye durup durururken güvensizlik iddiasında bulunmuyor, asimetrik savaş ta açmıyor. Kişiler ve kurumlar, ortaya koydukları tavırlarıyla, haklarındaki kanaati kendileri oluşturuyor.

Anlaşılıyor ki, kamuoyu sarsılmasın düşüncesiyle, Çukurca'daki hata gizlenmeye çalışılmıştı. Fakat olmadı. Çocuğunu kaybeden bir ailenin şikâyetinin değerlendirilmesiyle, 7 askerimizin ölümüne neden olan mayının, yapımında kullanılan düzenek ve mühimmatın TSK'ya ait olduğu ortaya çıktı.

Soruşturmayı sonuçlandıran Özel Yetkili Van Cumhuriyet Başsavcılığı hazırladığı dosyayı, "yetkisizlik" gerekçesiyle, askeri mahkemeye gönderdi. Sonucu bekleyip göreceğiz...

Ortada, başka vahim iddialar da dolaşıyor. Benzer bir çok hadisede tutanak veya raporların, "olay yeri incelemesi" yapılmadan masa başında hazırlandığı, ölüm getiren bazı mayınların da buradaki gibi, TSK'ya ait olduğu söyleniyor.

Şimdi kafalarımızı toparlayalım ve kimseyi karalama, yıpratma, küçümseme amacı gütmeden bir sorgulama yapmaya çalışalım.

Askerler, kamuya ait arazide istedikleri yere mayın döşeyebilmeli mi? Hayır! Neden? Çünkü, şartlara uymadan, yani gerekli tedbirler alınmadan yerleştirilen mayınlar çevredeki insanlara ve hayvanlara zarar verir. Kısacası, bu eylem için haklı bir mazeret üretilemez.

Son zamanlarda, askerin araziye döşediği mayınlarla yedi, pimi çekilmiş elbombasıyla dört erin ölmesi; bir askerin akibetinin (intihar mı, cinayet mi olduğunun) açıklanamaması gibi bir dizi olaya şahitlik ettik. Eğer yaşananlar sadece bunlardan ibaret değilse, durum daha da vahim demektir.

Onun için diyorum ki, kimse kimsenin günahına kefil olmaya, suçluyu gizleyerek kurumunun itibarını korumaya çalışmamalıdır. Görüldüğü gibi hakikat ortaya çıktığında tepki ve güvensizlik katlanmaktadır.

Farzedelim ki, asker her yere mayın döşeyebilir. O zaman, etrafını çevirip belli yerlere uyarı levhası asması gerekmez mi? Gerekir. Peki, "mayın var!" yazısı olan bölgeye PKK'lı girer mi? Asla girmez. O zaman bu uygulamanın pratikte hiç bir değeri yoktur. Çünkü, PKK için hazırlanmış işaretsiz bir tuzağa herkes düşebilir. Nitekim düşmüştür de...

Bildiğim kadarıyla mayınlar, PKK/Asker/Vatandaş ayırımı yapamaz. Yani, askeri birlikleri PKK'dan koruma amacıyla araziye mayın yerleştirmenin mantıklı bir yanı yoktur.

Sonuca gelecek olursak, şunu söyleyebiliriz. Doğrusu Ergenekon'a, Balyoz'a inanmamak, ordumuza ve muhtelif kurumlarımıza sızmış birtakım kötü niyetlilerin varlığını inkâr etmek gerçeği değiştiremiyor. Yani, varolanı ortadan kaldıramıyor.

Bu sebeple, Çukurca yargılaması sonunda askeri mahkemeden, aksine bir karar çıksa bile, "mayınları askerin döşediğine dair" kanaatim değişmeyecektir. Zira, son bir iki yıldır yaşananları tarafsız gözle izleyen hiç kimse, alınacak böyle bir karardan asla tatmin olmayacaktır.

Kendilerine, fikirdaşlarına suç yakıştıramayanlar; ekonomimizle, sosyal hayatımızla, sanayimizle ve rejimimizle ilgili tüm olumsuzluklardan hep dindar kesimi sorumlu tutanlar, hükümetin yaptığı hiç bir işi beğenmeyenler, artık biraz da kendilerine bakmalıdırlar.

Güttükleri siyasetin başarısızlığını, muhataplarının mağduriyet istismarına bağlayarak rahatlamaktan vazgeçmelidirler. Kural dışı yollarla iktidara ulaşma sevdasını ise ebediyyen terketmelidirler. Bu şekilde iktidar olsalar bile, bir sonraki ilk seçimde kaybedeceklerini bilmelidirler.

Geleceğin daha güzel olmasını arzulayanlar, eski alışkanlıklarında direnenlere sahip çıkmaktan, onları pir-ü pak görmekten vazgeçmelidirler ki, işler bir nebze yoluna girebilsin.

Resim: www.habervitrini.com/haber.asp?id=240673

 
Toplam blog
: 462
: 707
Kayıt tarihi
: 28.04.07
 
 

Emekliyim. Herkes gibi benim de bir dünya görüşüm var. İnsanların farklı fikir ve inançlara sahip..