Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Mayıs '07

 
Kategori
İlişkiler
 

İnsan atmak...

İnsan atmak...
 

O gün öğle yemeğinde makarna da var... Biraz sert olmuş "bence."

Şimdi söylesem olmaz... Ablam yapmış yemekleri. Hakkını yemek olmaz... Aslında çok lezzetlidir yaptıkları da...İşte bazan olabiliyor böyle.

Hani çaresiz durumlarınız vardır... Bir yemek davetinde örneğin... Yemek pek de güzel olmamıştır hani... Ev sahibi, gözünüzün içine bakar siz lokmayı yutmaya çalışırken. "Nasıl olmuş?" bakışıdır bu.

Durmadan büyür o lokma... Siz bir dahakini nasıl yutacağınızı kara kara düşünürken. Bilirsiniz ki elinden gelen budur. Kimse kötü bir şey yapmak istemez, iyi olsun diye geçer başına her işin. Ama sonuç her zaman beklenildiği gibi olmaz.

"Elinize sağlık" dersiniz... "Güzel olmuş"u -sizi bilmem ama ben öyle yaparım- biraz daha kısık sesle söylersiniz. Çünkü çok abartırsanız övmeyi... Gerçek sanır... Yazık değil mi başkalarına?

Aynen bu durumdayım... Lokma büyüyor... Büyüyor... Yutamıyorum bir türlü. Sanırım yüzüm tuhaf bir şekil almış... "Ne oldu?" der gibi gözlerini dikmiş bakıyor.

Yuttuktan sonra diyorum ki "Ben salata yiyeceğim. Canım makarna istemiyor."

Cin gibi... Hemen anlar. "Sevmedin sen makarnayı... Ondan yemiyorsun." diyor.

Aklıma bir yerde okuduğum yazı geliyor. Makarnanın pişip pişmediğini anlamak için, mutfaktaki duvar fayansına atarlarmış. Pişmişse yapışırmış.

Şakaya boğmak için... Konuyu değiştirmek adına, bunu anlatıyorum hemen. (Galiba yanlış zamanlama... Gözlerindeki bakışı hiç beğenmedim.)

Oradan aklıma "Neden olmasın ki?" diye şu düşünceler üşüşüyor... Ve ne yazık ki yüksek sesle düşünüyorum... Battıkça batarak hem de.

"İnsanların da (pişmek kelimesi olmasın) olgun olup olmadığını öğrenemez miyiz bu yöntemle? Tut kolundan at fayansa... Bak bakayım olmuş mu?"

Kah kah kah... Kih kih kih gülerken beeennn... Ve de onun da güleceğini umarken... Gözgöze geliyoruz... Gülme sesim yavaş yavaş kesiliyor.

Bakışlarını beğenmedim... Demek ki olmadı yine.

Olmaz tabiii... Hiii... Ne ayıp... Ne kötü... Ne çirkin... Dedi(niz).. Duydum!..

Zaman kaybı olmasın diye düşünmüştüm bunları (!). Hani hayatımıza almamıza değecek arkadaş ve dostlar için daha fazla zaman ayırmak adına.

Başka bir yöntem bulmak lazım. Mesela bir makina yapılsa... İçine konulsa merak ettiklerimiz... Olmamışsa kırmızı ışık yansa...Alarm çalsa... At aşağı... Olmamış. (Yine çok ayıp... Bakışlardan anladım) Atmayalım...

Ama bir yandan da düşünüyor insan... Yaptığımız yanlışlar değil midir bizi tecrübeli kılan...

İnsanları yaşarken... "Kendimize göre" doğruyu bulduran.

Ve "neyi istemediğimizi" öğrendiklerimiz.

Öyleyse tutup kolundan fayansa atmayalım...

Doğru insan seçme makinası da olmasın...

Yaşayalım o insanı... Tanıyalım... Anlamaya çalışalım.

İstemediklerimizdense eğer... Mümkünse uzak duralım.

İncitmeyelim... Kırmayalım... Düzeltme işlemini üzerimize almayalım... Ve yargılamayalım. Çünkü belki de bir başkasının "doğru insan"ıdır o. "Bize uydurmaya" çalışmayalım.

Ama "kendi hayatımıza" da almayalım...

Düzeleceğini "sanarak"... Değişeceğini "umarak..." Zaman harcamayalım.

Karakter göz rengi gibidir çünkü... Değişmez.

Belki "farklı görünmek adına" renkli lens takılabilir... Ama ne kadar gerçektir o göz rengi acaba?..

İşte bu... Tartışılır.

 
Toplam blog
: 139
: 1916
Kayıt tarihi
: 12.04.07
 
 

Bana biri kendini anlat dese, susar kalırım. Her konuda çılgın bir istekle konuşan ben, işte o anda ..