- Kategori
- Siyaset
İnsan kemikleri ve cinayet şebekesi
Kazma vurulan her yerden insan kemikleri fışkırıyor, çürümüş bedenlerden geriye kalan birkaç kemik parçası ve o kemiklerin sahiplerinin adeta kimlik belgesi niteliğinde kanlı elbiseler.
Meğer insanlık çok yakın geçmişimizde Diyarbakır’da vurulmuş, meğer insanlık Güçlükonak’ta vurulmuş ve emin olun toprak eşildikçe insanlığın ülkemizin güneydoğusu ve doğusunun tamamında çok alçakça ve iğrenç yöntemlerle vurulduğunu daha çok görecek gibiyiz!
İnsanlara ait kafa tasları, kol ve bacaklarına ait kemikler Bir dönem JİTEM’in karagahı olarak kullanılan binanın ve eski Diyarbakır cezaevinin bahçesinde yürütülen restorasyon çalışmaları sonucu tesadüfen önümüze yakın tarihimizin bir günahı gibi çıkıverdi adeta.Restore edilmeye çalışılan bir cinayet evinin buruk ve ürküten manzarası kötü bir hatıranın vesikası gibi duracak hafızalarda.
Sonra Güçlükonak’ta aynı manzara ile yüzleştik, askeri kışlalarda geliş güzel ve topluca gömülmüş insanlara ait kemik parçaları !
Korkunç ve utanç verici bir manzara ile karşı karşıyayız şimdi.
Kamuoyu Uludere’de yaşanan trajediye dair “ihmal ve kasıt” söylemlerinin girdabında boğuşurken 90 ‘lı yıllarda kasten ve alenen işlenen cinayetlerin yürek burkan görüntülerini gördü ekranlarda, Diyarbakır olayı bir rastlantı sonucu ortaya çıktı, Güçlükonak olayı o döneme tanıklık eden ve bir eski askerin yıllarca bir karabasan gibi üzerine çöken vicdanına hesap vermeye karar verip işlenen cinayetin ve alçakça öldürülen 6 Kürt köylünün hazin sonlarını dillendirmesi ile gündeme yansıdı.
Akıl ve vicdan sahibi herkes yakın geçmişimizde işlenen bu insanlık suçlarının müsebbiplerinden hesap sorulmasını ister, bölgenin bir dönem nasıl bir korku tünelinden geçtiğini, insanların nasıl bir gece yarısı sorgusuz sualsiz yataklarından alınıp ortadan kaldırıldığını,İnsan yaşamının ne kadar ucuz olduğunu görmesi lazım; evet akıl ve vicdan sahibi herkesin tüm bunları bilmesi lazım.
Devlet ve Kürtler arasında giderek kopma noktasına gelen duygusal bağın tekrar kopmaması adına bu cinayet şebekelerinin bir bir ortaya çıkarılıp; işlenen bu cinayetlerin hesabının sorulması gerekiyor, kopma noktasına geen o duygusal bağ ve güven ancak o zaman sağlamlaştırlır.
Israrla bu eli kanlı katillerin ve o katillerin arkasındaki güçlerin adaletin önüne çıkarılması gerektiğine inanıyoruz, JİTEM koordineli bu suç ve cinayetleri örtbas etmeye kalkışmak, o cinayetleri görmemezden gelmek o suça iştirakla eş de değerdir.
İslam dininin özündeki adalet duygusunun bir nişanesi gibi karşımıza çıkan: “haksızlığa karşı susan dilsiz şeytandır” sözüne günümüzün iktidar ve güç sahipleri eğer inanıyorlarsa başka söylenecek söz yok sanırım.
Topluma adalet duygusunun kanalize edilmesi ve işlenen hiçbir suçun cezasız kalmayacağını göstermek adına adalet düsturuna sarılmak ve inanmaktan başka da çaremiz yok.
Adeta bir bumerang gibi geçmişin gelip önümüze ister rastlantı sonucu, ister bir vicdanın figanı ile olsun mutlaka geri geleceğini hepimizin bilmesi gerekir. Tarihin tozlu sayfaları yıllarca, hatta yüz yıllarca insanlıktan gizlenen katliamların sahibi birey ve devletlerden nasıl hesap sorulduğunun örnekleri ile doludur, işte bu noktada bizler de devletin kendi evlatlarını boğazlayan ve ortadan kaldıran bu karanlık ve kanlı ellerden hesap sorar diye umut etmekten başkada bir şey gelmiyor elimizden.
Karanlıklardan ışığa yürüme umudu ile!