Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Mart '16

 
Kategori
Bilim
 

İnsanın evrimi sürüyor

İnsanın evrimi sürüyor
 

Baştan bir yanlış anlaşılma olasılığını elemek istiyorum. Bu yazıyı kesinlikle bazı insanları aşağılamak, bazı insanları yüceltmek için yazmıyorum. Bu kafayı daha çok ırkçılar, insanların hayvanlardan üstün olduğunu düşünenler taşır. Bana göre ise insan hayvanlardan üstün değildir. Evet, insanların aklı bazı noktalarda hayvanlardan daha iyi çalışır ama bu insanların hayvanları ve başka insanları egemenliği altına almasını gerektirmez. İnsanların içinde üstün bir ırk olmadığı gibi hayvanlardan da üstün değildir.

Bizi hayvanlardan farklı yapan özelliklerimiz vardır. İnsanlar arasında da farklı özellikler taşıyanlar vardır. Böylece insanlar da birbirlerinden farklı özellikler taşıyan varlıklar olurlar. Yalnız hayvanlarla insanların değil, insanların arasında da görünüş olarak farklılıklar vardır. Bu farklılıklar, üstünlük anlamına gelmez, insan hakları açısından bir diğerine üstünlük sağlamasını, bir bölümünün aşağılanmasını gerektirmez. Ama yine de bu farklılıklar kaçınılmaz olarak vardır, çünkü insan bu durumuna evrimle gelmiştir ve evrim sürmektedir.

İnsan türü Afrika’da, yaklaşık 8 milyon yıl önce diğer hayvanlardan ayrışmaya başladı. Buna göre insan türünün dünyada ilk kez Afrika’da ortaya çıktığını söyleyebiliriz. Tam olarak yeri, güney Afrika’da, bugün Kalahari Çölünün bulunduğu yerdir. Buradan zaman içinde dalgalar halinde bütün dünyaya yayıldılar. 8 milyon yıl içinde mutasyonlar yoluyla birçok insansı tür ortaya çıktı, bunların biri dışında hepsinin soyu tükendi. Geriye, günümüze iskeletleri ve fosilleri kaldı. Günümüz insanının Latince adı Homo Sapiens’tir ve dünya üzerinde ilk görünüşü günümüzden 200 bin yıl öncesine gider (ondan önce başka insansılar vardı).

İlk insanların derileri siyahtı. Siyah deri güneşin ultraviyole ışınlarının kötü etkilerini  engelleyici işlev görür.  Göç dalgalarıyla kuzeye, güneş az gören soğuk yerlere gittiklerinde siyah derili olmak gereksiz oldu. Aksine güneşin az ışınlarını alabilmek için açık tenli olmak gerekiyordu. Göç edenlerin içlerinden ten rengi açılanlar ortama uyum sağladılar ve yaşantılarına soylarını yürüterek devam edebildiler.  Bazılarının yine güneş ışınlarına bağlı olarak açık renkli gözleri (Avrupalılar), bazılarının dolgun kapaklı, çekik gözleri (Asyalılar) oldu. Bu insan ve insansı (insana benzeyen) göç dalgaları milyonlarca yıl devam etti. Bilim adamları günümüzden 30 bin yıl öncesine kadar dünyada 6 farklı insan türünün yaşadığını söylüyorlar. Bunlardan biri Homo Neanderthalis’tir. Birbirinden farklı bu türler karşılaştılar, birbirleriyle çiftleştiler, birbirlerini yok ettiler, sonunda geriye yalnızca aklı, çevikliği, doğaya uyumuyla diğerlerine üstün gelen Homo Sapiens kaldı. Ancak Avrupa’da Neandertallerle çiftleşen, beyazlaşan Homo Sapiens’le Afrika’da göç etmemiş olan Homo Sapiens arasında belirgin farklılıklar oluştu. Böylece insan ırkları ortaya çıktı.

İnsan bugünkü görünüşüne evrim yoluyla gelmiştir ve insan evrimi sürmektedir. İnsanlarla hayvanlar arasında en belirgin farklılık dildir. Hayvanlar ağız yoluyla konuşamazlar (Şekiller dili olan lexigram, ve dilsizlerin kullandığı işaret dili ile iletişim kurarlar). Dil, çene ve beyin yapıları konuşmaya uygun değildir. CC olarak hacmi, vücuda orantılandığında küçüktür. Ama insanlar arasında da birtakım farklılıklar vardır. Vücut ve kemik yapısı, iç organları, kan dolaşım sistemi ayrı ayrı incelenebilir. Burada insan başının, yüzünün, çene ve alnının görüntüsünü konu etmek istiyorum. Bugün bütün dünyada yaşamakta olan insanların yüzlerinin birtakım özellikleri vardır ve birbirinden küçük fakat belirgin farklılıklar göstermektedir.

Ulaşım zorluğunun aşılmasıyla artık dünyanın bir ucundan öteki ucuna gitmek mümkündür. İnsanların her türü başka bir türle çiftleştiğinde yavruları olur. Bunun anlamı, insan türü bir tanedir, bu gün iki insan türü yoktur. Olsaydı çocukları olmazdı. Yine de gen anlaşmazlığı nedeniyle kısırlık olabilir ama bu hesapta ihmal edilebilecek dar bir alanı kapsamaktadır (Bir de diğer yönden yaklaşım var. Birbiriyle akraba olan türler, atla eşek, kurtla köpek, aslanla kaplan çiftleşince yavru verirler, akraba bitkilerde aşılama, eşleştirme olur ama bir timsahla devekuşunun yavrusu olmaz, muzla erik aynı ağaçta yetişmez). Ama bir de ulaşımın zor olduğu zamanlardaki insanlara sorun. Hal böyle olunca, farklı bölgelerdeki insanlara ait olan özellikler hızla birbirine karışmaktadır. Ancak –belki gelecekte elenecek olan- geçmişten gelen özellikler hâlâ devam etmektedir.

İnsanla hayvan arasındaki en büyük fark dil, çene ve beyin yapısı demiştik. Bu ikisi birbirine sıkı sıkıya bağlıdır. İnsana en yakın hayvan olan Bonoboların çene kasları çok güçlüdür ve sert bir bitkiyi pişirmeden yiyebilirler. Bu kaslar kafatasının ta tepesine kadar çıkar ve beyni çevreler. İnsanlar o bitkileri yiyemez, çünkü milyonlarca yıl önce onların çene kaslarında, onu zayıflatan kötü bir mutasyon olmuştur. Fakat bunun sonucu insana olumlu bir etki yapmıştır. İnsanda çene kasları beynin tepesine kadar çıkmaz, kulak hizasına kadar çıkar. Zayıflayan çene kaslarının yerini zaman içinde büyüyen kafatası ve beyin almıştır. Yiyeceklerini ancak pişirerek yiyebildiği için güçlü çene kaslarına ve çok büyük dişlere gerek kalmamıştır. Bu şekilde büyüyen beyin konuşma becerisini kazanabilmiş, çenesi ve ağzı da küçülebilmiştir.

GÜNÜMÜZDE BEYİN BÜYÜMEYE, ÇENE VE AĞIZ KÜÇÜLMEYE DEVAM ETMEKTEDİR!

Bunu nereden anlıyoruz?

Çene ve ağız ile ilgili olarak, küçülmesinin bir belirtisi 20 yaş dişleridir. Bu dişler var olmakla birlikte çok çürüktürler ve insana sorun çıkarırlar. Ağızda zor yer bulurlar. Bazı insanlarda 20 yaş dişleri artık hiç çıkmamaktadır. Köpek dişleri dediğimiz parçalayıcı dişler biçimini korusa da diğer dişlerin büyüklüğüne kadar küçülmüştür. Bazı insanlarda önden iki yanda üçüncü dişler de çıkacak yer bulamamaktadır. Bu noktada diş doktorlarına iş çıkmaktadır.

Beyinle ilgili olarak, alnın yere olan açısı dikleşmektedir ve geriye doğru genişlemektedir. Dikleştikçe ve geriye doğru genişledikçe içine daha fazla beyin hücresi ve daha fazla beyin kıvrımı ve korteks denen üst beyin tabakası sığmaktadır. Beyin ne kadar büyük ve korteksi ne kadar kıvrımlı ise insan o kadar akıllı olur. Beynin ön loblarında geçmişten gelen herhangi bir kayıt bulunmaz. İnsan buraları yaşadığı sürece doldurur. Demek ki –özel durumları saymazsak- bu loblar ne kadar büyük ve aralarında ne kadar fazla snapsis (bağlantı) varsa insan o kadar akıllı olur. İşte bu loblar ve kafatası genetik olarak büyümeye devam ediyor.

Acaba nereye kadar büyür? Bu yeni bir tür insanın ortaya çıkmasına sebep olur mu? Bilemiyorum. Ancak bu durum insanlar arasında farklılığa sebep olmuş durumda. Genellikle Afrika’dan göç etmemiş insanların çeneleri büyük, alınları dar oluyor. İstesek de istemesek de, beğensek de beğenmesek de böyle. Irkçılıkla da çok yakından ilgisi var. Ancak hiçbir şekilde ırkçıları haklı göstermez. Çünkü kişisel haklar, insan değil hayvan bile olsa eşittir (Bazı insanlar bu sebepten vejetaryen oluyor. O da ayrı konudur. Yapı olarak, genetik olarak vejetaryen olmak mümkün değildir. Çünkü insan vücudu bazı proteinleri üretemiyor, başka hayvanları yiyerek elde etmek zorunda ve buna yapacak bir şey yok). Yazının başındaki açıklamayı da işte bu yüzden yaptım. Görüntüler, yetenekler, türler, cinsler farklı olabilir ama kişisel haklar bunlardan bağımsız olarak eşittir. Kadınlar erkeklere göre daha küçük ve zayıftır. Bu durum onların erkeklerden daha az hakka sahip olmalarını gerektirmez. İşte zaten bütün olay bundan çıkıyor. Bazı insanlar hak konusunu bencilliklerini aşıp içlerine sindiremiyorlar. Sonra ‘insanların görünüşü farklıdır, evrim vardır’ diyenleri suçluyorlar. Çünkü bakış açıları ancak o kadarına yetiyor. Farklılık doğanın bir gerçeğidir. Bunu yapay olarak ve olmadığı şekilde eşitlemeye kalkmak yerine, veya böyle olduğu için onların bize hizmet etmek için var olduklarını düşünmek, zayıf olanları ezmek yerine buna göre davranış geliştirmek durumundayız. Ancak o zaman huzura kavuşabiliriz.  

 
Toplam blog
: 153
: 18932
Kayıt tarihi
: 27.09.09
 
 

Antakya 1955 Doğumluyum. O.D.T.Ü. Mimarlık Fakültesi 1982 Mezunuyum. O zamandan beri firmalarda m..