Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Ekim '16

 
Kategori
Deneme
 

İnsanlar, sınırlar ve adına dünya dediğimiz yer

İnsanlar, sınırlar ve adına dünya dediğimiz yer
 

Dünyanın uzaydan çekilmiş sayısız fotoğraflarını görmüşsünüzdür bugüne kadar.
Yaşadığımız dünyaya öyle uzaktan baktığınızda size bir şeyler çağrıştırdığı oldu mu hiç?

Karanlığın içinde ışıl ışıl bir mavilikle dönen harikalar diyarına benzetirim ben onu.
Çok güzel, canlı, neşeli ve bu sebeple çok da davetkâr gelir bana.

Hani neredeyse insanın " Ben ne güzel bir yerde var edilmişim " deyip, " Dünyalı " olmaktan gurur ve mutluluk duyacağı bir yer.
Başka gezegenlerde yaşam ya da bilmediğimiz bir canlı türü varsa eğer ve bizi görüyorlarsa uzaktan bakınca kesin kıskanıyorlardır bizi.

İmtihan olarak yollandığımız, bir " Yalan Dünya " olduğu konusunda uyarıldığımız, Tanrı'nın yeryüzündeki sayısız nimetlerini bütün yaratılanlara sunduğu, bunlardan herkesin hakkı olduğunu belirttiği, barış, kardeşlik ve uyum içinde yaşamayı öğütlediği yer burası.

Aynı yeryüzünün üstünde ve aynı gökyüzünün altında nefes alıp birlikte yaşarken, yaşadığımız dünyaya, kendimize ve bütün yaratılanlara saygı ve sevgi duymamız gerektiğini, hiç kimsenin kimseden üstün olmadığını, ancak iman ve eylem konusunda O'nun katında bir mertebe kazanacağımızı da söylüyor üstelik.

Ne yerde ne gökte insanlar için hiçbir sınır çizmediği, O' nu anlamak, fark etmek, şükretmek için yeryüzünde serbestçe gezip, dolaşmamızı öğütlediği, öğrenmemiz için önümüze açmış olduğu bir kitap gibi bu gezegen...

Hal böyle iken, ırk, din, dil, inanç yüzünden ayrılıp, bütün insanlığın yurdu olan dünyayı sınırlarla parsel parsel ayırıp, sahiplenmeye çalışmış insanoğlu...

Yani Tanrı bize bir sınır çizmemişken, biz kendimize ve başkalarına koyduğumuz sınırlarla yer tutmaya, yer kapmaya, fazlasına göz dikmeye başlamışız.

Oysa ki hepsi hepimizin...!

Dünyada kaynak sıkıntısı olmazdı,
bolluk ve paylaşım bilinci yerine, kıtlık bilinci ve " en çoğu benim olsun ve bu nasıl olursa olsun " diyen bir arsızlık ve vahşilik hali olmasaydı eğer...

Irak ve Amerika arasında Körfez krizi yaşandığında büyük kızım ilkokuldaydı. Bir sabah televizyondaki haberleri ve savaş uçaklarını izlerken bana söylediği sözü hatırlarım.

- Şu Amerika' ya da sinir oluyorum! Bizde petrol az, sizde çok. Rica etsek, bize de biraz verebilir misiniz, dese ne olur? İlla savaş çıkaracak!

Bayılıyorum çocukların sorunlar karşısında buldukları, basit ama bir o kadar insancıl ve bilgece çözümlerine...
Aslında her insanın özünde var olan bu ruh temizliğinin zaman geçtikçe çocuklukta kalması ve hızla kirlenmesi, canavarlaşması ne acı...

Basit bir tartışma yüzünden komşusunu öldüren, mal yüzünden kardeşini bıçaklayan, namus yüzünden kızını öldüren, öğrencisine, akrabasına hatta kendi çocuğuna cinsel tacizde bulunanlar, hayvanlara işkence edenler de bir zamanlar masum ve iyi kalpli çocuklar değil miydi ?

Bütün dinler; hak yemenin, hırsızlık ve yalancılığın en çok sakınılması gereken günahlar olduğunu söylerken,bunlardan sakınmayanlara, göz yumanlara küçükken bunları anlatan, öğreten büyükleri yok muydu?

Etnik köken, mezhep farklılığı, inançlar, üstün olma ve hep daha fazlasına sahip olma isteği yüzünden insanların insanlara, devletlerin devletlere yaptığı zulüm ve işkenceleri, akan masum kanlarını, kimler çağlar boyu hiç ders almadan, vicdan yoklaması yapmadan bir önceki kuşaktan devralıp, bir sonrakine devretti?

İnsanoğlu nasıl bir nankörlük ve ahmaklık içindedir ki; kendisine sunulan nimetlere şükretmeyi bırakın, yıllar içinde bunları nasıl yok ettiğinin, bolluk ve güzellik içinde yaşaması için var edilen dünyayı böylesine nasıl tahrip edip, zarar verdiğinin farkına hala varamamış olsun.

Okumak ne kadar faydalıysa mümkün olduğunca dolaşmak, seyahat etmek ondan da faydalı diye düşünenlerdenim.
Gören bir göz, işiten bir kulak, objektif bakabilen ve sorgulayan bir akıl ve merakla elbette...

Zihinlerdeki sınırlar ve gözlerdeki perde; okumak ve dolaşıp, görmekle kalkar.

Bu nedenle eğitim - öğretim denen şeyin sadece sınıfta değil de, sınıfın ve okulun dışında yapılabileceğine ve ancak bu şekilde anlam ve amacına ulaşabileceğine inanıyorum.

İnsan bir aileye, bir yuvaya, bir gruba ve bir topluluğa ait olmak ister. Aidiyet duygusu önemlidir de!

Ancak bugünün dünyasında ırk, millet, inanç gibi kavram ve değerler üzerinden tanımladığımız ve çocuklarımıza da kazandırmak istediğimiz aidiyet ve bağlılık, dünyaya ve tüm evrensel değerlere duymamız ve öğretmemiz gereken aidiyet ve bağlılığın yanında biraz cılız kalır diye düşünüyorum.

Aslında her insanın, bir ülkenin, bir bölgenin, bir dinin mensubu olmanın yanısıra, bunların çizdiği sınırların dışına çıkarak, daha büyük bir bütüne ait olduğunu kavramasını, daha iyi bir dünya oluşturma ve öyle bir dünyanın vatandaşı olma gayretinde olmasını çok arzuluyor ve önemsiyorum.

Her konuda birbirimizin aynısı olmamız istense öyle yaratılırdık ve kuşkusuz bu Allah için zor olmazdı.

Bence insanlar, bütün farklı kimlik ve özelliklerine rağmen " dünyalı " olmaya ve birbirleriyle uyum içinde yaşamaya ancak bilimi ilime dönüştürebilme çabaları, ortak dünya medeniyetinden aldıkları pay ve ona kattıkları zenginlikler doğrultusunda yakınlaşır ya da uzaklaşabilirler.

Şahsen benim de herhangi bir insana; dili, dini, rengi, ırkı ne olursa olsun hissedeceğim yakınlık ya da uzaklık hissi buna göre şekilleniyor.

Bu yaz Karadeniz' de pek çok Arap turist gördüm, aynı dine inanıyor görünsek de, çoğunun toplu yaşam içindeki hal ve tavırlarına, ortak kullanım alanlarındaki yemek yeme, tuvalet kullanma alışkanlıklarına bakınca aramızda dine dayalı bir yakınlığın oluşması mümkün görünmüyor. Okuduğumuzu aynı şekilde anlayıp, uygulamıyoruz çünkü...

Kaldı ki ilkelliğin, pisliğin, cehaletin hiçbir dinde zaten yeri olamayacağı gibi, insana yaraşır medeni bir dünyada da kabulü yok.

Bu yıl Berlin' de o yıkılan meşhur utanç duvarının kalan kısmında gördüklerimi ve düşündüklerimi de paylaşayım sizinle...

Duvarın bir yüzü, ressamların yaptığı resimlerden bir galeri haline getirilmişken diğer yüzünde de " War on Wall " ( Duvardaki savaş ) başlığı atılarak, Suriye ' de bombalamalar sırasında yıkılan evleri, sakat kalan, uzuvlarını kaybeden kadınların, çocukların fotoğraf ve hikayelerinin yer aldığı bir sergi oluşturulmuş.

Kendi kendime düşündüm, ilk bakışta sözde bir duyarlılık, farkındalık oluşturmak için sergilenen o resimlerde yaşanan felaketlerde batı dünyasının rolü ve sorumluluğu yok mu?

Yıllarca çıkar ve menfaatlerinin korunmasına hizmet için besledikleri terör örgütlerinin ya da destekledikleri siyasilerin suçlarına ortaklıkları yok mu?
Şimdi o resimlerde gösterilen insanları; vatanlarından, canlarından eden karışıklığa sebep olanlar ya da buna destek verenler kimler?
Sınırlarını tel örgülerle çevirip, ülkelerinden kaçmak zorunda kalan göçmenleri rahat ve huzurları bozulmasın diye ülkelerine almak istemeyenler kimler ?

Ortada bir samimiyetsizlik, iki yüzlülük var gibi geliyor bana.

Sanat, kültür ve bilim alanındaki gelişmişliklerine, kendi ülkelerindeki oturmuş hukuk düzeni ve demokrasi anlayışına, kurallara uymalarına, yaşam standart ve şartlarına gerçekten hayranlık duyuyorum ancak başkalarının kaynaklarını sömürerek, karışıklık çıkartıp, bundan yararlanarak oluşturdukları politikaları ahlâklı ve insanca gelmiyor bana.

Ayrımcı ve egoist düşünce yapısında ısrarcı olanlarla, bencil ve merhametsiz davrananlarla da yaşam tarzım, kılık- kıyafetim, ne kadar benzerse benzesin kendimi yakın hissetmiyorum.


Yazının sonunu, daha önce çevre bilinci ile ilgili gördüğüm bir görselin üstündeki cümleyle, bir gün gerçek bir "Dünyalılık" bilincine dönüşmesini umarak, bağlayayım.

" The world was created for all of us, not some of us ! "
( Dünya hepimiz için yaratılmıştır, bazılarımız için değil...! )

Dünya üzerinde yaşamın, ona uzaktan bakmak kadar keyif vereceği zamanlar, insanoğlunun bunu idrak etmesi ve buna saygı göstermesiyle mümkün ancak.

Bir gün gerçekleşir mi ?

Bilmiyorum.

Ama umut ediyorum

ve ancak bir karınca kadar yer kapladığım bu gezegende kendi çapımda gayret göstermeye uğraşıyorum.

 

 

 

 
Toplam blog
: 115
: 830
Kayıt tarihi
: 18.11.12
 
 

1967 yılında İstanbul'da doğdum.Hacettepe Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesinden 1988 yılınd..