Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Haziran '17

 
Kategori
Kültürler
 

İnsanları israf(!) ediyor muyuz?

İNSANLARI İSRAF (!) EDİYOR MUYUZ?

 

Eskiler “külli müsrifin haram” derlerdi. Yani, israfın tamamı haramdır.

İsraf deyince hatırımıza ihtiyaçtan fazlasını almamak, eşyaları titiz kullanmak, elektrik düğmelerini kapamak, muslukların contasını değiştirmek, diş fırçalarken musluğu kapatmak, ekmek artıklarını biriktirip köfte, tirit yapmak gelir.

Hepimiz evimizde “tutumlu” olmaya gayret eder, yiyecek ve eşyalarımızın israf olmaması için çalışır, çabalar dururuz. “İsraf olmasın” diye gereksiz harcamalardan uzak durur, çoluk çocuğumuz için birikim yapmaya çalışırız. Bunun için bazen adımız cimriye de çıkar. Bütün bunları yaparken acaba “çocuklarımız israf olmasın!” diye ne kadar çaba sarf ediyoruz?
Yaratılmışlar içinde en değerli varlığın insan olduğu kutsal metinlerde belirtilmiştir. Yerde ve göklerde ne varsa insanın biyolojik ve ruhi ihtiyaçlarına hizmet ettiğine göre, asıl israf edilmemesi gereken şeyin “insan” olması gerekmiyor mu? Eğer insan, kendisinin israf olmasına mani olabilirse, diğer maddi israfları da önleyebilir diye düşünüyorum. 
İnsan nasıl israf olur? 

Dindarlara göre: Allah'ın emir ve yasaklarına uymadan geçen ömür, dünyevi meşakkatlerle boşa harcanmış zamanlar ve ahirete bomboş bir şekilde gitmek. Yani ”insanın cennete girmesi gerekirken cehenneme gitmesi” israftır.

İnancı olmayanlara göre: Yaşam için fırsatları heba edip, saçma sapan inanç, ibadet ve yasaklarla kaçırılan zevkler, boşa geçen hayatlar.

Pragmatistlere göre: Kendini geliştirip dünya nimetlerinden haz almak varken, bomboş uğraşlarla vakit geçirmek, hayatı ziyan etmek.

Bu düşünceler doğrultusunda herkesin hayatı bir başkasına göre israf oluyor demektir. 
Oysa insan hayatıyla ilgili israfı tanımlayabilmek için öncelikle insanı tanımlamak gerekiyor. Dolayısıyla insanı tanımladığımızda israfın tanımını kendimiz de yapabiliriz.

“İnsan, mükemmel bir vücuda sahip, diğer insanlarla beraber yaşayan, konuşan, düşünen, çalışan, üreten, gelişen, okuyan, kendisini koruyabilen, seven, üreyen ve zekâsıyla kendisini yaşatan Can’ın farkında olup, mutlu ve güçlü yaşayan, bu beraberliğe şükretmesini bilen, iradesiyle vücudunu yönetebilen canlıdır.” (Haluk NAMDAR) 

Bu durumda israf; “her türlü imkânı, maddi ve manevi varlığı boşuna harcama, saçıp savurma, elde olanı lüzumsuz kullanma, zamanı boşa geçirme, kendisini bekleyen sona hazırlanmamak” olarak tanımlanabilir.

Dinimizde israfı hoş görmeyen bazı ayet ve hadisler:

Ey Âdemoğulları! Her mescide gidişinizde güzel giysilerinizi giyin. Yeyin, için, fakat israf etmeyin. Çünkü Allah israf edenleri sevmez. (Araf Suresi, 31)
“Çünkü saçıp savuranlar şeytanın kardeşleridirler; şeytan ise Rabbine karşı çok nankördür.” (İsrâ, 27)
(Kıyamette herkes, şu dört suale cevap vermedikçe hesaptan kurtulamaz: 
1- Ömrünü nasıl geçirdi? 
2- İlmi ile nasıl amel etti? 
3- Malını nereden, nasıl kazandı, nereye harcadı? 
4- Bedenini nerede yordu?) [Tirmizi]

"- Kişinin öldükten sonra geride bıraktığı şeylerin en hayırlısı; kendisine dua eden salih bir evlat, sevabı kendisine ulaşan sadaka-i cariye, kendisinden sonra halkın amel ettiği ilimdir." (Ebu Davud) 

Öyle ama acaba herkes bu ciddiyetin farkına varabiliyor mu? Bu çok önemli, hat-ta insanın varlık sebebi olan konuda üzerine düşen vazife ve sorumluluklara riâyet ediyor mu? Düşünmek lazım!

Evet, maalesef kendimiz de israf oluyoruz, çocuklarımız da israf oluyor. Bu bir kısır döngü halinde nesilden nesile sirayet ediyor. Çünkü kendisini israf eden, çocuğuna da israf olacak inanç ve değerleri aktarıyor demektir.

Bu korkunç gerçeğin ne eğitim sistemimiz (okullarımız), ne aile yapımız, ne diyanet teşkilatımız ne de devletimiz farkındadır. 

Öğrenciler okulda israf oluyor. Eğitim sistemimiz gençleri eğitmekten ziyade onları meşgul etmenin peşinde. 

Din görevlileri insanlarımıza İslam’ın ruhunu anlatamıyor, insanları gerçek kulluğa davet etmekten uzaklar. Çünkü pek çoğu “kıldırmanlık” görevi yapmakta, dolayısıyla yeterince öğrenmemişler, kendilerini yetiştirmemişler. İnsanlarımız genellikle geleneksel din anlayışıyla, duyduklarıyla dini vecibelerini yerine getirmeye çalışırken bunu yeterli bulmayanlar ihtiyaçlarını “tarikatlar” eliyle gidermeye çalışıyorlar. Hâlbu-ki 87 bin civarında camisi en az bir o kadar da din görevlisi olan (Milli Eğitimdekiler, Kuran kurslarındakiler ve Tarikatlardaki öğreticiler hariç) ve nüfusun %99’unun Müslüman olduğu söylenen ülkede insanlar neden israf olur? Bunun sorumlusu olmayacak mı?

Aileler çocuklarının eğitimini ihale etmişler, parayla çocuklarının yetişebileceklerini zannediyorlar. Aile sahip çıkmayınca, çocukların eğitimi; genellikle sorumluluk almayan üçüncü şahısların inisiyatifine kalmakta. Bu şekilde çocuklarımız israftan kurtulamaz. Atalarımız “el elin … türkü çağırarak arar” demiş. Acaba televizyon ve dizi izlemek, komşularla oturup dedikodu yapmak, günlük beyhûde uğraşlarla vakit öldürmek; çocukların eğitiminden daha mı önemli? İnanç dünyamızla, değer yargılarımızla alakası olmayan dizilerin empoze ettiği hayat tarzıyla kendimizi ve çocuklarımızı israf olmaktan kurtarmak mümkün mü?

Bu durumda çocuklar evde bulamadıkları “saâdet” ve “huzur”u sahte cennetlerde(!) aramak zorunda kalıyorlar. Onun için oyunların, sosyal medyanın, alkol ve uyuşturucunun tuzağına düşüyorlar. Çocuk esirgeme kurumları, hiç bir zaman olmadığı kadar terk edilmiş çocuklarla dolup taşıyor. Bir gün sorumluların hesap vereceğinin ezelden bildirildiği gerçeği ortadayken, ne acıdır ki hiç kimse sorumluluğu üzerine aldığı yok.

Kâinatta şöyle bir kanun vardır: “Hayat boşluk kabul etmez”. İyi ve güzelin boş bıraktığı bir alan; er geç, ama muhakkak sahteleriyle dolmak zorunda kalacaktır. Günümüzde yaşadığımız tam da budur. Bizim bıraktığımız boşlukların nelerle doldurulduğu-nu hepimiz çaresizce izliyoruz.

İsraftan kaçınalım. Âyet-i kerîmede buyrulduğu gibi “İsraf edenler, şeytanın arkadaşlarıdır.” (İsrâ, 27) En büyük israf ise, dünyanın en kıymetli ve şerefli varlığı olan “insan” dır. 
Öğrencileri kabiliyetlerine göre ayırıp ona göre meslek sahibi olmalarının yolunu açmamak büyük bir israftır. Çünkü herkesi bilgi ve becerisine göre değerlendirmek, onları faydalı olamayacakları sahalarda harcamamak gerekir. Maalesef bunu yüz yıldır yaşıyoruz ve ülkemize trilyon dolarlara mal olmuştur. Acilen önlenmesi gerekiyor.

Bir ailede büyüklerin tecrübelerinden yararlanmamak da israftır. Ataerkil aileden çekirdek aileye geçiş öğrenmeyi çok pahalı hale getirmiş, insan israfını hızlandırmıştır. Dede ve ninelerin çok pahalıya satın aldıkları altın değerindeki tecrübeleri kullanılmadan mezara gitmektedir.
İnsana, gereğinden fazla değer verip onu yüceltmek israf olduğu gibi, onun kadrini ve kıymetini bilmemek de israftır. 

Çocuklara çılgınca önem verirken büyükleri ihmal etmek, onları horlayıp dışlamak da israftır. Bazı görgüsüzler çocuğunu neredeyse ilahlaştırmakta, kâinatta her şeyin onun çevresinde dönmesini ister gibi bir ruh haline bürünüyor. Bu da pragmatist bir neslin yetişmesine neden olmaktadır.

Bir emanet olan devlet ve millet işlerini ehline vermeyip; korkak, aciz ve eyyamcılara vermek, emanete ihanet, israf ve haramdır. Bu durumda hem insan hem de emek zayi edilmiş olur. 
(Emanet zayi edildiğinde kıyametin kopmasını bekleyin. "Ya Resulallah, emanetin zayi edilmesi nasıl olur?" denince, (Görev ehlinden başkasına verildiği zaman kıyameti bekleyin) buyurdu. (Buhari) 

Sevgisini, şefkatini, merhametini insandan esirgemek, bunları hayvanlara ayırmak da israftır. Elbette hayvanları korumak, onlara değer vermek gerekiyor. Ancak hayvan haklarını insan haklarının önüne çıkaran, mazlumlardan bihaber olup ta bir hayvan için ortalığı velveleye verenlerin hiç de dürüst olmadığı yadsınamaz.

Zaman insanların en kıymetli hazinesidir. Vaktimizi dedikoduyla, gıybetle ve ha-ram olan işlerle öldürmek, sağlığımızın kıymetini bilmemek de israftır. 

Nitekim Efendimiz (sav) bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmaktadır: "Hiçbir kul, kıyamet gününde, ömrünü nerede tükettiğinden, ilmiyle ne gibi işler yaptığından, malını nereden kazanıp nerede harcadığından, vücudunu nerede yıprattığından sorulmadıkça bulunduğu yerden kıpırdayamaz." 

Bu dünyayı bir kere yaşıyoruz. Tekrarı yok bunun. Allah israf olanlardan eylemesin.
İsmet YALÇINKAYA
27 Nisan 2017

 
Toplam blog
: 137
: 1557
Kayıt tarihi
: 23.06.08
 
 

1963 yılı Trabzon Of doğumluyu. Emekli Öğretmenim Eğitimle ilgili konulara ilgim uzun yıllar önce..