- Kategori
- Gündelik Yaşam
İnsanlık ve vicdanın “aptallıklaştırılması” yahut, çaya kaşık olmak!

deviantart
Belki de bu yazıyı yazmayacaktım.. Uzaktım yazmaktan epeydir… Şehrin gürültüsü, iş gürültülerine, yalnızlığın gürültüsü, yeni heyecan gürültülerine karıştığı andan beridir ki, bu kış ardıma ne bir eldiven, ne bir atkı, ne bir kazak veya ne de adam gibi okunmuş bir kitap bırakabildim. Dağıldım, dağıldıkça da toparlanma isteğim benden hep gitti.
Ta ki, bu sabah sosyal medyada karşıma çıkan ikili mısra olmasaydı…
“Kimsenin çayına zorla kaşık olmayın,
Şeker eridiğinde işiniz biter kenara koyarlar...”
Dokundu bana bu sözler, incinmişlik duygusunun çok daha taze olduğu vakitlerdeydik çünkü.
Ve sordum servisteki arkadaşlara… Bu söz neyi çağrıştırıyor size? “ Hep iyiysen hep kaşıksındır. Hep iyiysen sevilirsindir ve de herkesin bir işine yaradığın müddetçe iyisin zaten” vb. geri beslemler aldım. Haklılardı… Kaşık olduğunuz müddetçe sizi elde tutarlar ve işi bittiklerinde sizin varlınızı dahi hatırlamazlar. İkinci bir bardak ve ikinci bir şeker karıştırma ihtiyacı hissedene kadar, değil mi?
Gözlerim dalıp, dalıp gidiyor. Akşam da bir arkadaşımla konuşurken, insanların kendilerini kullandırtmamaları gerektiği üzerine uzuuuun bir tirat çektik. “İnandıklarımda sorun yok, doğrularımda vicdan var ise eğer, karşımdaki varsın kullandığını veya aptal olduğumu düşünsün, sıkıntı yok, sonuçta doğrularım buysa, vicdanım yaşıyor demektir” sözüyle kapadık konuyu. Bu sözü de okuyunca hem akşamın etkisi de üzerimdeyken ne çok kaşıkmışım meğer.
Ve ki,
Ne çok, aptalmışım meğer… Ne çok çayda kaşık olup, şeker eritmişim. Ne çok hayatta iyiymişim de sonrasında kenara koyulmuşum.
Ne çok, kullanılan konumunda yaşamışım, benim yardım yapma duygularımın karşılığında..
Ve ben buna hala devam ediyorum; şaşırıyorum da.
Biri çözüm bekliyorsa herhangi bir konuda… Çözümün parçası olup, kendimi ne çok önlere atıyorum. Nasıl da mutluyum, sorun çözüldüğünde karşımdakinin gözlerindeki ışıltıyı görmekle… Nasıl çocuk olup, yüzüm kızarıyor mahcubiyetten…
Karşındaki sizi alık, aptal yerine koyduğunda içiniz parçalanıyor, yüreğinizin dikişleri patlayıp, sızım sızım kanıyor. Öyle böyle değil, kanıyor, kanıyor; cefayı kalp çekiyor.
Tek rahat; vicdan. Ohh kebap, zil çalıp oynuyor kimi zaman... İş çıkmamış oluyor kendisine… Oyacak halbuki, kendisine dokunan tek harekette…
Aslında, kendimiz, vicdanlı kalabilme çabası içerisindeyken, ne çok yıpranıyoruz?
Karşınızdaki herhangi biri sizin kendinizi beğendirme triplerine girdiğini bile düşünebilir. Hoşuna da gider belki bir tür kölelik durumu gibi algılaması... Neden olmasın ? Gayet günümüzde favori bir durum değil mi ki...
Bu kullanılmışlık ve alıklaştırılma sonucunda uzaklaşıyor ve aşağılanma kompleksine girdiysek şayet, kurtuluyoruz. Sanki zaman, bütün bu iyiliğinizin, kaşıklığınızın karşılığında sizi iyileştirecek yara bandı gibi orada öylece duruyor.
En acısı olduğunu bile bile, yine ve yeniden kaşıklık durumu oluştuğunda, yine gidiyoruz. Bu kez siz müstehzi gülüyorsunuz…
Vay anasını sen koy çayı ve beni kaşık olarak gör sen… Farketmez, bendeki iyilik damarı böyle…
Velev ki, içimizdeki inanmışlık duygusu oldukça, şunu düşünürüz/m, ya ben aptal yerine koyan vicdana sahip olsaydım/k?