Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Ekim '08

 
Kategori
Eğitim
 

İnternet'e düşmeyelim

İnternet'e düşmeyelim
 

Köşektaş köyünde, çoktandır tanıdığım iki eski Köy Enstitülü kız öğrenci ile görüşmek isterdim. Fakat bir türlü fırsatım olmamıştı. Biri çok uzun bir süredir Ankara ve Almanya’da yaşıyordu. Diğerinin kısa bir süre, bir iki haftalık öğrencilik yaşamının olduğunu duymuştum. Oysa ikisi de bir öğretim yılına yakın Hasanoğlan Köy Enstitüsü’ne öğrenci olmuşlardı.

Nasıl olmuştu da bu iki kız öğrenci okuldan alınmışlardı. İbretle, okunması gereken gerçek bir öykü.

“O zamanki adım soyadım, Aley Seyfi (Şahin) nüfus cüzdanımda 1939 yazıyor. Ama, birkaç yıl daha büyük olmam gerek. Çünkü 5. sınıfı bitirdiğimiz 1948 yılında bizi Hasanoğlan Köy Enstitüsü’ne kayıt için seçmişler ve aynı yıl okul açılır açılmaz kayıt olmuştuk.

Beni Hasanoğlan Köy Enstitüsü’ne rahmetli babam götürüp kayıt yaptırmıştı. İyi hatırlıyorum, bağ bahçenin hasat edildiği bir güz günüydü.

Okulda ilk günler geçerken biraz memleket özlemi çeksem de çevremde gösterilen ilgi, kısa sürede yatılı okul ortamına alışmamı sağladı.

Birinci sınıf öğrencilerinin okul tarafından görevlendirilmiş birer ablası vardı. Bu ablalar bizlerle, üst baş, saç düzeninden tutun, disiplinimize kadar her şeyimizle ilgilenirlerdi. Okullu olmaktan mutlu, öğretmen olacağımız için de çok sevinçliydik.”

“Peki niçin ayrıldınız?”

“Bir gün babam beni ziyarete gelirken, sakallı, etkili konuşan, daha önce hiç görüp tanımadığı biriyle otobüste, yolculuk sırasında karşılaşıyor. Adamla sohbete başlıyorlar ve babam, benim Hasanoğlan Köy Enstitüsünde öğrenci olduğumu anlatıyor. Vay sen misin anlatan, adam demediğini bırakmıyor. Okulda ahlaksızlık öğretildiğini, kızlarla erkeklerin beraber kaldığını, bizlerin öğretmen olunca kellemizin alınacağını, öte dünyada cayır cayır yanacağımızı söylüyor.

Babam, bu sözlere inandı mı, inanmadı mı, yoksa böyle ağır sözler gücüne mi gitti, okuldan aldı götürdü beni.

Okuldan sanki kendi isteğimizle ayrılmış gibi gösterildik.”

“Okulda kız erkek ilişkileri nasıldı?”

“Biz erkekleri ders saati dışında hiç görmezdik. Yatakhanelerimiz ve bahçelerimiz bile ayrıydı.”

“Ne zaman köye döndün?”

“Güz günü gittik, bahar günü döndük. Okulların kapanmasına çok az bir zaman kalmıştı”

İkinci kız öğrencinin adı, Yeter Tandoğan (Şeref) 1934 doğumlu, Aley ile birlikte okul kayıtları, 1948.

“Babam, ilçemiz, Avanos’a banka parasına gitmişti. Güzün çiftçiye Ziraat Bankası kredi verirdi. Babamın evde olmadığı o gün, köye bir cip geldi. Temiz giyimli, iyi konuşan üç kişi evimize gelerek Köy Enstitüsüne kayıt için beni istediler. Başarılı öğrenci olduğumuzdan öğretmenler tavsiye etmişler. Ağabeyim vardı evde, vermedi. ‘Kız çocuğunun okuması mı olurmuş’ şeklinde düşündüğünden veya babamın evde bulunmayışından kabul etmedi.

İki gün sonra ilçeden babam köye dönünce durum anlatıldı. Babam üzüldü, kızdı ve beni alarak bizzat kendi götürdü, okula yazdırdı. Böylece okul yaşamım başladı.

Benim okuldaki ablamın adı, Ayşe idi. Kendisi Ankara Çubuk’tandı. Ama soyadını unuttum.

Okula varır varmaz hemen bizi yudular arıttılar. Saçlarımızı kestiler.

Sınıf öğretmenimiz Huriye isimli iyi bir öğretmendi.

Okulumuza ek binalar yapılırken kız öğrenciler olarak tuğla çektiğimizi hatırlıyorum. Perdelerimizi, söküklerimizi hatta elbiselerimizi kendimiz dikiyor, ipek kozasından aldığımız ipeklerle kumaş dokuyorduk atölyelerde.

Sevinçliydik, okula alışmıştık.

Bir gün, komşu köydeki erkek öğrencilerden birinin babası okula, oğlunu ziyarete gelir. O gün ders Beden Eğitimi imiş. Kızları pantolonlu Beden Eğitimi dersi yaparken görür. Köye döndüğünde babama, derhal okuldan beni almasını, değilse kötü biri olarak yetişeceğimi söyler ve babamı ikna eder. Sonunda okuldan alınmam için karar verilir.

Gün değil, ay değil, yıllarca ağladım okuldan ayrılışıma. Dua ettim Allah’a, ‘ Bari çocuklarımdan birisi gitsin oraya ‘ diye. Sonunda dileğim kabul oldu. Kızım Atatürk Öğretmen Lisesi olarak aynı yeri kazandı. Gittim, gördüm, kokladım hasretle taşını toprağını. Binalar değişmiş ama yer aynıydı. Bu yaşta, tekrar öğrenci olmak istedim. Ama mümkün değildi. Şimdi bir hak tanınsa yine giderim. Bu, anlatılmaz bir duygu.

Hep beddua ettim benim okuldan alınmama sebep olan kişiye.

Yaşamım boyunca içimde bir uhde. Aha, şu boğazım tıkanır, gelir.

Tövbe, kendi köylümüz, akrabamız erkeklerle bile ders saati dışında görüşemezdik. Sadece sınıflarda erkek öğrencilerle beraberdik. İftira ettiler. Hem de büyük iftira. Köy Enstitülerine de, bize de çok yazık oldu.

Hacca gittim, Kuran belledim. Ama iyi Atatürkçüyüm. Atatürk’ü dünyalara değişmem.”

“Bu sevgi o zamandan mı kalma?”

“Hem o zamandan, hem de bu zamandan. O büyük insan sevilmez mi? Baksana şu memleketin haline?”

“Benimle bu görüşmeyi yaptığınız için teşekkür ederim.”

“İnternetlere, gazetelere düşmeyelim” dedi, gülerek.

 
Toplam blog
: 498
: 1546
Kayıt tarihi
: 12.08.07
 
 

Öğretmen Okulunu ve İktisat Fakültesi Kamu yönetimi bölümünü bitirdim, eğitimciyim, İyi derecede ..