- Kategori
- Deneme
İŞGAL VE SÖMÜRÜ ORGANİZASYONU
Dünyada çeşitli dini kurumlar var ve bu kurumlar kısaca dinlere ve dinlerin içindeki anlayış farkından kaynaklanan ibadethanelerdir ki; camiler, kiliseler ve sinagoglar olarak düşünülebilir.
Geçmişte Müslümanların ülke ülke dolaşıp dinlerini yayma çabalarının bir süre sonra sona erdiği kabuğuna çekildiği söylenebilir.
Kilise ve sinagogların da yapılanmaları farklıdır. Özellikle Yahudilik doğuştan gelen, doğuşla kazanılan özelliklerden ötürü kazanılan bir din olarak algılandığından kilise gibi taraftar kazanma çabasında olan bir din olmaktan ziyade sayıları sabit veya artan nüfusa bağlı olarak değişen bir din olarak düşünülebilir.
İslamiyet’in ilk yüzyıllarında önemli bir tebliğ özelliği, sonraki zamanlarda ivmesini yitirmiştir.
Hıristiyanlar ise kabaca doğu ve batı olarak ikiye ayrıldıktan sonra tekrar aralarında bölünseler de Katolikler ve Katoliklerden doğan, Protestanlar, Kalvanisteler, daha birçok kollara bölünseler de halen en yaygın tebliğ özelliklerini devam ettirmekte olup, Katolikler ve Protestanların dünyaya hükmetmelerinin en önemli aracı dinleri olmuştur.
Osmanlı içerisine gönderilen misyonerler ve misyonerliğin alenen ifşa olmasından sonra başka yöntemler geliştirseler de yine de ivmesinden pek bir şey kaybettiği söylenemez.
Özellikle son yüzyılda söz konusu gruplardan Protestanların Yahudilerle bir anlaşmaya varmış olması onlara son yüzyılda dünya hâkimiyetini getirmiştir. Örgütlü olmanın ve paranın verdiği güçle hemen her coğrafyaya sızan söz konusu misyonerleri suçlamaktan ziyade görevlerini doğru şekilde ifa ediyor olmaları toplumları açısından gurur vesilesi sayılmalıdır.
Hıristiyanlığın bu kolları dünyayı fethederken, Yahudilerle birliktelikleri onlara dünya hâkimiyetini sunarken, üçüncü dünya ülkelerinde dinlerine eklemleyemedikleri toplumları bir şekilde ekarte edecek yöntemler de geliştirmeyi ihmal etmemişlerdi ki; buna örnek İslam Dünyasında ortaya çıkarılan birtakım tarikatlar, birtakım akımlar olduğu söylenebilir. Bu yöntem kaleyi içten fethetme aracı olmakla kalmayıp kendi dinlerine geçsin ya da geçmesin kendilerine liderliği sürekli temin edecek bir yol olarak görülmektedir.
Tüm bunlar olurken; İslam Dünyası ise; başta batının himayesinde seçilmiş ya da destek bulmuş, sömürge valilerinin; devlet başkanı, kral, demokratik görünüşlü toplum lideri olduğu ülkeler görüntüsü sunarken, bu tip ülkelerde dine de el atılması nedeniyle toplumlarda;
Bu nasıl din sorusunu sordurur olmaktadır?
Dileğimiz caminin ve din adamlarının İslam’ın ilk zamanlarındaki proaktif düzey seviyesinden eser bulunmamaktadır. Hala statik olan cami, kendi halkını tam olarak ikna etmeyi başaramadığı gibi, başka ülkelerde karşı hamle gerçekleştirecek potansiyele sahip değildir. Bunlardan birinin böyle bir yapı olduğu düşünülse de uzun yıllar sonra gerçek anlaşılabilmiştir. “İnsan sevdiğiyle beraberdir ya da öyle olmak ister.”