Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Haziran '15

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

İsimler, yazgı ve bir Pazar günü

İsimler, yazgı ve bir Pazar günü
 

Ne yalan söyleyeyim, bugünkü yazımı Ata Kemal’in yazısını okuduktan sonra yazmaya karar verdim. Ama şimdiden söyleyeyim bu yazacağım yazının onunkisiyle alakası yok. Sadece beni motive etti diyebilirim.

Ata çok güzel isim, yaşadığımız cumhuriyetin ilham kaynağının ismi. Ve ben insanların isimlerine çok önem veririrm. Mesela Aslı’lardan hiçbir zaman arkadaş yapmam. Murat ve Kemal’leri severim. Ayşe’lere bayılırım. Tanıdığım onca Ayşe hep en sevdiğim kişilerdir. Ali nötr kaldığım bir isimdir. Alper’lerle genelde çok iyi anlaşırım.

Ve her ismin insanda yarattığı bir karakter vardır. Mesela Kemal’ler gerçekten çok bilirler. Anıl’lar her zaman sıra dışı olurlar. Yunus’lar mülayim ve iyi huylu! Burçak’lar, Arzu’lar, Aslı’lar ve Bahar’lar her daim seksi! Ne gariptir ki isimler insanların üzerinde etkilerini yaratırlar. Örneğin oğlum Yetkin her konuda her şeyin en doğru olanı söylüyor ve kabul ettiriyor bize! Mert’ler ve Efe’ler her yaşta yiğit ve afacan!

Yalnız isimler kader belirlemezler sadece tavır ve davranış belirler. Mukadderat, yani yazgı, daha çok kişinin önce kendinde imgelendirdiği sonrasında dışarıya fışkırttığı bir yaşamı belirler. Çok karmaşık aslında kişi için önceden yazılmış fırsatları belirleyen bir hayat mevhumudur. Ve bu yüzden kaderi değiştiren kişilerin hepsinde isimler muhteliftir. Demirel, Erdal, Turgut, Tayyip, Cem, Muhtar, hepsi farklı ve bağımsız isimleri, kişilikleri anlatan isimlerdir. Ancak hepsi de birer lider ve kahraman olmayı başarmıştır. Mustafa’nın Kemal ismi alması hocasının onda gördüğü marifetlerin mükafatından başka bir şey değildir. Aynı şekilde beyaz çoraplarına rağmen Erbakan’ın İTÜ gibi tarihi 18 yüzyıla dayanan bir mühendislik fakültesinde yüz üzerinden doksansekiz ortalama tutturması şansla açıklanabilecek şeyler değildir. Burada ismin yazgısından çok kişinin amaçları devreye girer. Bu halk çocuklarında benzer bir çaba gözlemlenir. Bunun en önemli sebebi ülkeyi değiştirebilecek kadar başarılı ve zeki öğrenciler oluşlarıdır. (Bakınız Demirel ve Ozal’ın hayat hikayesi)

Atatürk’ün İsmet İnönü’ye yazdığı mektuplarında sürekli Erdal’ın tahsilini soruyor oluşu tesadüfi değildir. Gördüğü ışığın akıbetini sormakla ilgilidir bu durum. Erdal İnönü’ün dünyaca ünlü bir profesör oluşuna hiç şaşırmamak gerekir.

Bu sene Ankara Atatürk Anadolu Lisesi’nin 26 yıllık mezunu olarak okula gittiğimde matematik öğretmenim “Fahriye hocam”la sarmaş dolaş oluşumuz da tesadüfü değildir. Onca senenin ağırlığını kucaklarımızda eritmek, hesapsız sevgilerimizle, utanmadan ve mana aramadan birbirimize sarılmak, kurduğumuz gerçek ilişkinin, birbirimize duyduğumuz güvenin sonucu olarak vuku buluyor. Her zaman söylüyorum; aşk sorgulanabilir bir duygudur ve doyumsuzdur, oysa sevgi sorgusuz sualsiz yaşanacak bir duygudur ve insanı doyurur. Sarılmanın arkasından gelen saatlerce sohbetler, sanki hiç ayrılmamışsınız gibi, sanki dün gibi! Aramızdaki bu ilişki sadece duygularla ilgili değildir, benim matematik konusundaki maharetim bu ilişkinin temelini oluşturur.

Evet, her birimizin yarattığı ve yaşadığı kaderleri var. Her birimizin kafasında büyüttüğü ve cevabını bulamadığı soruları var. Ne garip değil mi, halen her gün yepyeni bir şey veya şeyler öğrenebilecek şekilde yaşıyorum. Halen gün ve gün üzerimdeki yüklerin birinden veya birkaçından kurtulabiliyorum. Beher olarak değer kazanırken ruhen rahatlıyorum. Huşuyu ve huzuru dine bırakmadan kendimde yaşayabilecek kadar özgürleşecek gücüm var. Eskiden abdal olmayı umursarken aslında abdal olmanın aptal olmakla aynı değer taşıdığının farkına varıyorum. Aslında her şey basit bir insan olmakla ilgili! Yani abdalın taşıdığı yük de çok ağır ve basit insanın da buna gereksinimi yok! Sonuç olarak her şey ortalamada sıfırı gösteriyor. Yedisinde yemek yemek ne kadar önemliyse, yetmiş yedisinde de yemek yemek o kadar önemli. Onsekizinde araba kullanmak ne kadar önemliyse, doksan yaşında da keza öyle! Vardığın her mertebe, yapamadığın, erişemediğin bir noktanın habercisi ve böylelikle yaşam devinimimiz ölümümüze kadar sürüyor. Bu konularla ilgili yüzlerce blog yazdığım için geçmiş bloglarımda hayatı anlamlı yaşamakla ilgili birçok enstantene bulacaksınız. Şunu söyleyebilirim; bitmiyor.

Bugün harika bir Pazar günü, birçok hanım veya yalnız yaşayan bir insan için temizlik günü. Halılar toplanıp yerler süpürülüp silinir ve sonrasında yeniden serilir. Her yer mis gibi kokar. Birikmiş ütülerden sonra kişi kendini de temizler. Öyle garip bir zafer edasıyla bitirir ki her şeyi, yapmak durumunda olduklarının yapmış olmanın gururunu yaşar bilinçsizce. Haftaya onurlu başlamanın fırsatını elde etmiştir. Tıpkı ev ödevlerini yapmış bir çocuk edasıyla! Gördüğünüz üzere her standart veya zeki insanın kendisiyle ilgili gerçekleştirmesi gereken sorumlulukları var. İnsan en basitinden bunları başardıkça kendisine saygı duyar. Evet, hepimiz hırslı ve çok beklentileri olan insanlar olabiliriz. Böyle olmamız, bu tür sorumluluklardan bizi bağımsız bırakmaz. Hayatı yaşarken bütün bunlara dikkat etmek gerekir.

Bugün 2012 yılı bloglarında gezinirken kendime KAVİ’L ismimi nasıl verdiğimi keşfettim. Kavi’yi Kavil’e çeviren de Nil Alaz’mış meğer. Aynı şekilde sürekli okuyucularım Zöhre hanımı ve matematikçi Nadir beyi kaybetmiş olduğumu fark ettim; üzüldüm. Evet, hayat uçup gidiyor ve Alev Meisel’in o muhteşem yorumu: “siz kendinizden bahsettikçe, biz sizi daha çok merak eder hale geliyoruz”.

Ne güzel bir gün, ne güzel insanlar ve muhteşem hayat!

Ve son cümle:

“Aşk bir masaldır!”

 

 
Toplam blog
: 631
: 293
Kayıt tarihi
: 10.04.11
 
 

Eric'i külden yarattım. Tamamıyla benim eserim. Söyleyeceği çok sözü, söylemek istediği az sözü. ..