Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Ağustos '07

 
Kategori
İlişkiler
 

İsimsiz

İsimsiz
 

"Onunla her şeyi paylaşmak zevkinden mahrum kalınca, hiçbir zevki tatmamaya karar verdim" (Terentius)

Terentius yitirdiği bir dostu için söylemiş bunu. Düşünüyorum uzun uzun… Kaybettiğim için hayattan umudumu keseceğim dostluklarım var mı diye? Ya da sevgisi uğruna yaşamın tüm zevklerini elimin tersiyle iteceğim bir insan… Cevabı bulamıyorum… Çünkü şimdiye kadar kimi sevdiysem, gerek dost gerek sevgili olarak, geride kocaman acılar bıraktılar… Hayal kırıklıkları, hüzünler, derin çizikler ve keskin yalnızlıklar kaldı sandığımda…

Tam sandığıma kilit vuracakken gelmişti oysa… Her geleni farklı sanır insan… Hayatta karşılaşılabilecek en dürüst, en sevecen ve en doğru insan o olur. Karanlıkta elinin uzanacağı, gecenin bir yarısı hiç çekinmeden arayıp, saatlerce konuşabileceğin ve tüm kaprislerini onu bayıltana kadar yapabileceğin biridir… Aynısını kat be kat sen yaparsın çünkü… Aradaki sevgi bağı bunu gerektirir… Ve bunlar yapılırken bir karşılık beklenmez… Çünkü sevgilerin en yücesi karşılıksız olanıdır…

Bazı insanlar vardır ki; kendinden çok sever karşısındaki insanı. Şımartmayı, sevmeyi, güzel gülüşlerini dinlemeyi sever. Dünyanın merkezine yerleştirir de, bir tek o varmış gibi davranır. Oysa senin sevginin yarısı bile değildir hakettiği… Ama senin için hayatın biçtiği değer değil de kendi biçtiğin değer önemlidir. Ve muhtemelen sen değer verdikçe, o çevresindekileri değersiz kılacak davranışlar sergiler…

Hayat; sana büyük bir dersi, en kısa zamanda yetiştirmen için ev ödevi olarak vermiştir… Ve bu ödevin bedeli uykusuz gecelerde saklıdır. İğnelerle kaplı yatağın seni bekler. Sağa dönersin batar, sola dönersin yaralar iyice açılır… İğneler batar ve incecik sızar ruhunun öfkesi… Kıpkırmızı bir gerçektir ellerine akan… Sen şimdi o gerçekle temizlersin, yüreğine batan iğneleri…

Ve okuduğun kitapta geçen, hayatın boyunca bir daha yapmayacağına defalarca söz verip, çiğnediğin o satırlar gelir aklına “ Vah vah! Nasıl olur da bir insan bir şeyi… Kendinden çok sevmeğe kalkar?” (Terentius). Oysa; eline akan gerçekle çizmiştin altını… Kalınca, kıpkırmızı… Ne çabuk unutuyor insan yaptığı hataları… Ve o iğneler dururken yüreğinde, kendinden daha çok seviyorsun… Sanki o gerçeği sana yaşatmamış gibi…

Hiç yaşamamış gibi başlıyorsun hayata. Yeniden, yepyeni umutlarla… Ama hayat o anı, o eksikliği hissetmeni sağlıyor… Öyle bir bütünleştiriyor ki, gittiğinde eksik bir varlık gibi hissediyorsun. Oysa; eksilen sen değil, gidenin değer yargılarıdır… İlk anda düşünemiyorsun… Ama zaman en güzel şekliyle gösteriyor sana…

“Madem ki vakitsiz bir ölüm seni,
Ruhumun yarısı olan seni alıp götürdü,
Yeryüzünde varlığımın yarısından,
En aziz parçasından yoksun yaşamakta,
Ne anlam var? O gün ikimiz birden öldük….” ( Horatius)

Yüreğine saplanmış iğnelerin izleri sızlıyor… Hayat sana yeni umutlar sunuyor… Ekip, büyütmekse sana kalıyor… Hayatta her varlık bir bütündür ve “eksiğim yokken” dedirten sevgiler yaşar yürek… Ama eksikliği kaldırmaz hayat ve bütünler seni… Kendinle, yüreğinle….

Resim : Sir Frank Dicksee

 
Toplam blog
: 194
: 1525
Kayıt tarihi
: 04.08.06
 
 

1981 yılında aslında istenmiyor olsam da geç alınan karardan dolayı hayattayım:)) Haritacıyım ve işi..