- Kategori
- Felsefe
Islak bir Sonbahar Günüydü Yaşadığım

Sorma sarı çiçeğe... nedir yaşadığın diye...
Islak bir Sonbahar Günüydü Yaşadığım
Hava karanlık, yapraklar sararmış, soğuk her yerde.
Hâkimiyeti tartışmasız rüzgârın dağlarda, tepelerde
Grileşen bulutların indirdiği yağmur yol yol olmuş derelerde.
Nem kokusu geliyor burnuma… Dokunduğum her şey ıslak…
Islak tadı alıyorum yediklerimde.. çıtır simidimde, kuru kahvemde…
Soğukluğu ıslaklığın, ürpertiyor tenimi…
Giysilerim… ellediğim, tutunduğum, sarındığım atkım ıslak…
Duygular da ıslanıyor böyle havalarda.. moral dibe vurmuş…
can sıkıntısı zirvede…
Paçayı kurtaran bir damla yaş kayıyor aşağıya, yüzümü ıslatarak…
Soğuyan havalarla birlikte başlıyor karamsarlığı insanın.
Duygular ıslak, ruh soğuk, yaşama sevinci son bahar…
Geri kalır mı bu şenlikten işbirlikçi soğuk…
O da yetişmiş destek vermek için ortağına…
Titremeler nöbete girmiş,
ürpermeler kuyrukta…
Üşümemeye çare mi var?
.. bu sonbaharın yalnızlığında…
Hava soğuk… yağmur yağıyor üşüyen ellerime…
Düşlerim saklanıyor sararan yapraklar arasına
Kuşlar huzursuz titrerken ıslanmış yuvalarında
Sığınacak yer arıyorum, isyanım var soğuğa.
Sararmış yaprağa bakıyorum dalda sallanan…
Nasıl da direniyor düşmemek için tutunarak.
Dallar öylesine mutlu görünüyor ki…her düşen yaprakla biraz daha dikleşerek…
Sanki çaba harcıyor son kalanları da atmak istercesine sallanarak…
Bir kuş silkiniyor, kabarmış tüylerindeki damlalara inat…
Bir iki cik cik’lemeyi de ihmal etmeyerek.
Hoşuma gidiyor bu direnci yaprağın… yaşama sevinci kuşun…
Silkinmek istiyorum, sallanan dallar gibi…
Kurtarmak için kendimi hazan yapraklarından… yağmur damlalarından…
Yerler ıslak, yollar ıslak, dallar ıslak… nemli soğuk her yerde…
Çaresiz yaşanacak bu son bahar ıslaklığı kuytu yerlerde…
Yürüyorum ısınacak, sığınacak, sokulacak bir yer arayarak.
Umutla bakıyorum ruhumu da ısıtacak bir sıcaklık umarak…
Soruyorum kendime… İstediğin ne?
Sakın “mutlu olmak” deme…
Öyle bir sır ki istediğin
Ne sen bilirsin… ne el alem…
Sıcak bir sobanın çıkan çıtırtılarını hayal ediyorum.
Demlenen çay kokusu kaplamış her yeri, kızarmış ekmeğe eşlik ederek..
Burnumda yanan kestane kabuklarının dumanı…
Sıcaklık sarıyor bedenimi, kurutmak niyetiyle ıslaklığımı…
Sobanın tadını hiçbir şeyin vermeyeceğini düşlüyorum…
annem gibi “ohh be kemiklerim ısındı” diyerek.
Silkinmeliyim… “Haydi bakalım nerde kalmıştık” ? diye sorarak...
belki yardımı olur diye Üstada…
“Bir kalp ki onun sevmesi yok… Aldanması yok
Tutkunluğu yok… bir güzele yanması yok
Bin kez yazık olsun sevgisiz bir yüreğe
Aşksız geçecek günlerin faydası yok…”
Usta be… iyi ki varsın…