- Kategori
- Felsefe
Sessiz yazılar...

Nerde olursan ol, uğrar hayatın dalgaları değer size...
Kederli bir yolculuğa çıkacağım.
Biliyorum… Artık, bir eksikliğim olmaz bu şehirde. Belki bir gece… Orhun’un tüm taş ustalarıyla, tükenmiş hayatlar mahzeninde buluşacağım. Kirli travertenlerden, kenarları oymalı, uçları keskin, çıplak harfler yapacağım… Fesleğenler gibi dal dal kırılacağım aşka… Aşka yazacağım…
Akça bir şahinin, yurtlandığı bir daldan, uçmağa hazırlanışı gibiyim. Başka türlü yürümez, insanoğlu ölüme…
Koşarken düşen kırlangıcım, susarken anlatan bakışımsın, girerken rüyama… Ah… Bunu kim bilebilir? Neden rüyalar en umulmaz yerlerde bölünür? Sahura uyutan davullar çalarken, aşka uyandıran sevdalar asıl ibadettir. Can cana… Birlikte… Hiiiiççç bölünmeyen, sevda ülkesine, düşe kalka bir yolculuktur sana inanmak…
Bırakın diyorlar şimdi bize, tepeden tırnağa aşka bulaşmış o yüreklerinizi bırakın… Hayata karşı yüreksiz durun diyorlar şimdi bize, yeni genler bulup, insanlıktan çıkın...
İstiklal nedir?
Pera’ya bir bıçak gibi saplanmazsa, hangi fikir istiklal vaat edebilir?
Eğer Nuh’un Gemisi varsa… Aşkın da bir çıkar yolu vardır!
Aşk… Surları yaralı bir kaledir.
Aşk… Saklamaz yaralarını.
Aşk… Fethi mümkün, kırmızı bir İstanbulmuş gibi durur dalında.
Aşkın fethi mümkün değildir oysa...
Aşka çıkan bir yol vardır ama!
Aşk, ona ulaşmak için yaptığınız yolculuğun ta kendisidir…
Aşk…
Sombahardan
Rapunzel sarısı saçlarını uzatsa
Avuçlarımız patlayana, soluğumuz kesilene kadar tırmansak surlarına
Yine de doymasak… Yine de doyamasak…
Yalansız yaşların aktığı… Mavi bir çift göz bulsak…