Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

03 Ocak '09

 
Kategori
Güncel
 

İsrail – Vicdanı kan ile yoğrulan devlet

İsrail – Vicdanı kan ile yoğrulan devlet
 

Kanla yoğrulan beden


Ne ilk, ne de son. Vahşetin türlü çeşitleri ile kendini bezemiş bir devlet. Ne dünyanın dediği umurunda, ne de kendi insanlarının.

Birkaç tonluk bombaların ve binlerceye ayrılan şarapnel parçalarının yine ve yeniden kan kokan durağı Gazze. Milyonluk bir çadır kent mi yaratma derdinde? Ya da ne kadar da güçlüyüm demek noktasında yeni bir irade gösterisi mi bu? İsrail, son cümlesinde şahadeti dâhi eksik kelimesi ile bitiren bir insanın, bir şerefli şehidin katili. Terörün devletleşmiş adı. Sivil, asker, hamaslı, polis, doktor, hastane, kadın, çocuk, bebek.. 3 günlük ya da 3 aylık hiç fark etmiyor hedefe kitlenmiş uçaklar için. Hedef insanlık. Hedef barış. Hedef huzur.

Kelimelerle yazılabilecek binlerce tür vahşet örneği ancak hepsi sadece yazılabileceği kadarı ile sınırlı. Anlatmak ise, yazmakla mümkün olmayacak kadar sonsuz bir acı gerçeğin dışa vurumu. Görülen, kameralara yansıyan, binlerce kare fotoğraf ve yüzlerce dakika görüntü... Son anını son nefesini vermek üzere olan bir insan, ya da hemen o görüntünün arkasında koluna bacağına ulaşmak isteyen bir yaralı. Kan kaldırım taşlarının kenarlarından aşağı mahallelere doğru hızla akmakta. Ve dünyanın üst mahallesindekiler bunu kendini korumak ve terörle savaşmak olarak görmekte.

Evet, dünya zaten epey zamandır acımasız ve vahşet dolu biliyoruz. Tecavüze uğrayan kadınlar, karnındaki düşman bebeleriyle yaşamaktan nefret duyan insanlar. Bunları hep biz yaptık, yani insanlar. Peki, metal kuşların gökyüzünde cirit attığı bu dünyanın kaçınılmaz sonu mudur bunlar? Hep olacak beklenmesi gereken olduğunda asla şaşırılmaması gereken bir benimsenmişlik midir bu? Ölenler önce insan.. Önce bebek ve ardından din kardeşlerimiz.

Kendi ülkelerinde basına yansıyan haberlerde bir kısım henüz vicdanlarını yitirmemiş İsrailliler de yapılanlardan utanç duymakta. Bir gün bir başka ülkeye gezmeye gittiklerinde kim bilir belki de huzurla İsrailliyim diyebilmek için… Utanç duymamak için. Bebek katili bir ordunun ve devletin vatandaşı olmamak için.

Yaşananlar çok acı ve biz her ne kadar uzakta da olsak, zaman ve mekânın ötesinde hislerle konuşmalı yaşamalıyız. Yaşanan bir tarafıyla dram, öteki yanıyla ise tam anlamıyla vahşettir. Kınamakla tükenmeyecek ya da bir nebze dahi azalmayacak bir vahşet.

Abd, İsrail’i kınamalı mıyız diye soruyor kendine ve cevap: Hayır. Elbette bu emperyal gücün ardında sadece Abd var demek doğru olmaz. Bugün birçok toplumsal hareketlerle bu vahşet dile getirilse de devletler düzeyinde yaşananlar, birçokları ile kendi ülkesini savunmak olarak görülmektedir. İnanmasalar da. İnanmayarak söyledikleri bir tespit geçmişten bugüne atılan bombalar ve akan kanlarla, acı yaşanmışlıkları ile maalesef geldi, günümüzden öteye de yine aynı saçma gerekçe ile gidecek gibi de gözükmekte.

Siyasi açıdan zaten 1967 yılından buyana iyice karmaşık ve kabul edilemez bir hal alan bu bölgesel ve aslında yaşanan dram itibarı ile küresel sorun, barış noktasında da İsrail’in daima bir düşman yaratma gereksinimi nedeni ile zayıf kalmakta. İsrail bugün maalesef ki varlığını sürdürebilmek için askeri ve diplomatik anlamda gücünü dünyaya aksettirebilmek için bir düşmana ihtiyaç duymakta.

Bugün tüm Filistin halkı alın bütün bu topraklar sizin olsun dese, yarın İsrail; Ürdün, Suriye, Mısır ile yeni düşmanlıklar yaratmak için elinden geleni yapacak yeni tepeler işgal edecektir. Bu, İsrail için tam anlamı ile bir gereksinimdir. İsrail, dünyada ne ekonomisi ile ne tarımı bilinmektedir, tanınmaktadır. Yeni füzelerini, insansız uçaklarını, binlerce parçaya ayrılan bombalarını denemek tanıtmak için düşmana ihtiyacı olan bir devlet kendinden dünyada ancak ve ancak döktüğü kanlar akıttığı gözyaşları ile söz ettirebilmektedir.

Mesele ne Kudüs ne de kutsal gördükleri başka topraklar veya vaat edilen yerlerdir. Amaç yayılmak daha çok yayılmak ve çok daha yayılmaktır. Düşünce temeli buraya dayanınca da netice, dünyanın insanların devletlerin örgütlerin ne dediğine bakılmaksızın atılan bombalar yıkılan evler ve betonlar arasında ezilmiş çaresiz insanlardır.

Ellerinde sapan ile tanklara taş atan bu çığlığın İslam coğrafyasında gün geçtikçe devletler düzeyinde olmasa da halk tabakalarında daha fazlası ile duyulduğu bir gerçektir. Bu gerçekten yola çıkarak söylenebilir ki, halkların kendi devletlerinden de bu noktada talep edeceği etmesi gereken şeyler her geçen gün daha da belirginleşmektedir.

Bugün Türkiye’de ve daha birçok ülkede yapılması gerekenler noktasında birçok fikir ve hatta radikal eylemler de dile getirilmektedir. Birkaç öncesinde İran’da binlerce kişi Filistin için savaşmak adına devlete başvurmuştur.

Kanı kanlar durdurmak ve hatta daha büyük bir kanla durdurmak ne derece doğrudur? Eğer masada konuşarak bir çözüm alınamıyorsa ve siz ne derseniz deyin ben bildiğimi okurum diyen bir zihniyet ve tavırla karşı karşıya iseniz, yapılacak en son şey, maalesef yapılmalıdır da.

Dünya barışı, niyetlerde vicdanlarda olmadıkça asla gerçekleşmeyecek bir dilek.

 
Toplam blog
: 21
: 1531
Kayıt tarihi
: 12.12.08
 
 

1986 İstanbul İtü inş. müh. öğrencisi.Fotoğraf, şiir, kitap, doğa, bisiklet, kamp, yayla, İkizdere ..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara