- Kategori
- Sinema
Issız Ada(m)ı Issız Adam mı ?

Hasret gider ben giderim...
"Çılgın Kalabalıktan Uzak" eski bir kitapçıda kesişir kahramanlarımızın yaşamları.
Başarılı, kentli, özgüveni had safhada, bir o kadar da bencil bir karakter Alper. 30'lu yaşlarını sürdürmekte ve yeni tadlar yaratıcılığı yapmaktadır işlettiği butik restoranında. Hani şu magazin sayfalarında merakla başarılı hayatları takip edilenlerden... Paraları var, görgüleri var, pek okumuyorlar (kitapçıya da eski plaklar aramak için gitmiştir) ama iyi müzik dinliyorlar hatta eski 45'likleri var nedense! Lambayı gecelik paralı ilişkilerde söndüren ama birlikte uyumayı hatta dokunmayı bilmeyen postmodern tiplerden. Pek okumuyorlar ama eski 45’likler nedense ellerinde dedik ya...ağlarına düşüreceklerini böyle kandırıyor olmalılar. Geçmişlerinden en çok ta annelerinden korkuyorlar ve korktukları için tüketiyorlar. Anne, sevginin sembolü çünkü onlar için. Sevgi, vefa, bağlılık ise özgürlüklerinin düşmanı. Onlar hep yeni tatlar denemeli ve tüketmeli. Romantik bir aşk da denenecek ve hızla tüketilecek yeni bir taddır sadece onlar için. Yeni bir makarna sosu gibi yani...Zaten gerçek hayatta yeterince nefret ettiğimiz türden bir karakteri beyazperdede görmek, insanı asabi bir ruh haline büründürmeye yetiyor. Hatta giderek kızdırmaya ve öfkelendirmeye...
Ada ise 20'li yaşlarda, çocuklara masal kahramanı kostümleri tasarlayıp hazırlayan ideallerini, değerlerini, masumiyetini, tüketmemiş, kendine korumaya almış gibi görünse de aşka hazır, duygusal, sevecen ve filmin romantizm kanadının simgesi.
Ada, saf ve yalın güzelliği ile Alper için yeni bir tad, denemeye değer bir avdır.
Aşk oyunu bu kez perdelerini postmodern Alper ve romantik Ada için açacak ama ava giden avlanacaktır. Aşkın o çekici ve tutkulu girdapları Ada ile birlikte Alperi de tutsağına almıştır artık.
Ta ki, Tarsus'tan Alper'in annesi Müzeyyen Hanım gelip de Alper'e ;
"Ömrü hayatında Ada, sana Allahın verdiği en büyük hediyedir " diyene dek...
Konu öylesine bildik, kadın öylesine aşina, adam öylesine tanıdık ki...
Ama Çağan Irmak yine yapmış yapacağını. Bildik ve nerdeyse demode bir konuyu; bilinmedik ama iyi oyuncu seçimleri, Beyoğlu'nun az bilinen arka sokakları, eski kitapçıların tozlu anılar ile yüklü mekanları, özellikle de dağları deviren aşkların ve romantizmin doruğunun yaşandığı 70'li yılların o güzelim melodileri ile ince ince, nakış nakış dokumuş ki... Her şeyi yerli yerinde, gençlerin biraz burun kıvırdığı, orta yaş kuşağının özlem, beğeni ve ıslak gözlerle izlediği, salonların dolup taştığı sezonun en iyi filmlerinden biri çıkmış ortaya.
Alper'e duyduğumuz bunca kızgınlık hatta öfke içinde, aslında onu anlamamızı istiyor sanki. Küreselleşen dünyanın, aşkı da küreselleşmiş hikayelerinden birinde...
Çağın yeni vebası yalnızlık.
Herşeyi hazır gıdalar gibi emeksiz, bedelsiz ve hızla tüketirken...
Aslında tükettiğimiz kendimiz değil miyiz ?
Özgürleştiğimizi sanarak; yalnızlaşmak, yabancılaşmak...Herşeyle ama kimsesiz.
Donarak ölmek gibi,
öldüğünün farkına bile varamadan...
Sedasız ve akissiz, yavaş ve sessiz.
Egemen erkek küreselleştikçe evrim geçirdi ve
Issız adam oldu !
Seç seç beğen yani...
Ya feodal erkeğin malı olacaksın, ya da ıssız adamların terkettiği ıssız adalar olarak kalacaksın...
Onlar korkularına yenik düştükleri için terkederler aslında. Bedeli göze alamadıkları için. Özgürlük sandıkları ıssızlıktır. Herşeyle ama kimsesiz...
Postmodern yaşamla birlikte aşkın kabuk değişimi mi ıssızlaşmak?
Yani özgürlüğün bedeli...
Issızlaştıkça , ruhu çoğalır mı insanın ?
Çoğalan ruhların içinde kaç ölü insan/kadın yüreği vardır ?
Bir kere gerçek aşkı tadan insan, bir daha ıssız kalabilir mi hiç?
Issızlaşan adam mıydı ?
Yoksa adalar zaten hep ıssız mıydı ?
Sorular sorular... Alperleri anlamaya yeter mi ?
Ya da onları anlamaya yetecek kadar zaman var mı ?
Filmin en çok sevdiğim yanlarından biri de 70'li yılların unutulmaz, duygu yüklü, romantik müzikleriydi. Senaryosunun hazırlanmasında da büyük payı olduğunu düşündüğüm melodiler ve özellikle Michel Fugain'in Une Belle Historie (Güzel Bir Hikaye), Ayla Dikmen-ANLAMAZDIN , Semiramis Pekkan- BANA YALAN SÖYLEDİLER olmak üzere ve en çok da Nil Burak'tan-YALNIZIM BEN' i sevdim ve sizin için seçtim.
Yalnızım ben çok yalnızım
Buymuş benim alın yazım
ister uzak ister yakın
Anılar beni rahat bırakın
Artık dönsen de dönmesen de
Ne çıkar beni sevmesen de
Bir kadehim var bak elimde
Hasretini içiyorum
inan sevgiye küskün değilim
Yalnız hayatta tek isteğim
Gönülden bana uzanacak
Dost elinin delisiyim
Artık dönsen de dönmesen de
Ne çıkar beni sevmesen de
Bir kadehim var bak elimde
Hasretini içiyorum
Yalnızım ben çok yalnızım
Buymuş benim alın yazım
ister uzak ister yakın
Anılar beni rahat bırakın
İstiklal Caddesi filmin müzikleri ile çınlıyor şimdilerde. Ama İstiklale çıkmak kolay mı Anadolu'da yaşayanlar için . Ya o güzelim melodileri bulmak ? Hepsi ve daha fazlası var filmde.
Yoksa siz hala seyretmediniz mi ?
Hani benim sevdiklerim
Hani gönül verdiklerim
Hasret gider ben giderim...