Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Kasım '08

 
Kategori
Sinema
 

Issız Adam

Issız Adam
 

Bu sefer, hiç bir yorumu eleştiriyi okumadan sinemanın yolunu tuttum.

Afişlere baktım sırasıyla, "Issız Adam" filminin afişi hoşuma gitti.

Hafta başı olmasına rağmen, salon gençlerle doluydu. Benim gibi kendisini genç hissedenler de salondaydı !

Ağır bir tempo ile günlük yaşamın içinde akıp gidiyordu film, bazı sahnelere, espirilere, gençler katıla katıla gülüyorlardı. İlk kez içimden yaşlandığımı hissettim. Espiriler beni güldürmüyordu...

Nedense bilmiyorum, kendimi bir izleyici gibi değil de bir eleştirmen olarak görmeye başladım. Bu çok kötü bir durumdu. Milliyet Blog'da, sinema yazıları yazmaya başladığımdan beri bende bu tür bir hastalık oluştu. Hatalara, yanlışlıklara, eksikliklere odaklanmak iyi bir durum değildi. Bunu yapayım derken filmden kopma olasılığınız bile oluyor...

Bu sefer oyuncu karekterlerine taktım kafayı. Sanki oyuncular, yapay gibiydiler, doğallıktan uzaklaşmışlar, yüzlerine rolleri oturmamış gibiydi. Seslerde, ses tonlarında da duygu eksikliği vardı... Çağımızın deforme ettiği şeylerden biri de bu olmalıydı... Duyguyu verememek... Gerçek yaşamın içinde de bu durumlar var galiba... Sanal Dünya bizi de sanallaştırırken, robotlaştırıyor galiba...

Film arasında çıkıp gitmeyi düşündüm. Sonradan vazgeçtim. Filmi sonuna kadar izlemeliydim. Belki hata bendeydi...

Filme ara verildiğinde, gençlere kulak kabarttım, filmi sevdikleri, davranışlarından ve konuşmalarından anlaşılıyordu. Filmin kahramanlarıyla kendilerini özdeşleştiriyorlardı.

Sanırım suçlu bendim... Kuşaklar arasında bir beğeni farklılığı oluşuyordu. Gençler filmde kendilerini buluyorlardı.

Filmin ikinci yarısı da aynı yavaş tempo ve lüzumsuz sahnelerle devam etti. Sıradanlaştı. Sanki yönetmen, filmi nasıl bitireceğinin kaygısına kapılmış gibiydi. Benim için sıkıcı olmaya başladı. Belki de bu tür konular benim tarzım değildi.

Issız Adam, bir aşk filmi, günümüzün aşk filmi galiba... Koşuşturmalar, yorgunluklar, telaşlar, kaçışlar, korkular, endişeler, güvensizlikler, büyük kentlerin yalnızlığı...

Film bittiğinde, iki genç kız, film hakkında konuşuyorlardı. "Aynı benim sonumda bu film gibi olur" derken filmle yaşamlarını eşleştirmiş gibiydiler.

Film size değişik gelebilir, sizde değişik çağrışımlar yapabilir, filmi sevebilirsiniz. Kendinizi bulabilirsiniz. Sinemayı güzel yapan da budur. Herkes bir şey bulur.

İyi seyirler diliyorum.

 
Toplam blog
: 1410
: 1053
Kayıt tarihi
: 04.11.06
 
 

Emekli öğretmenim ve  emeklemeye devam ediyorum.  Emeklilik yaşamın sonu değil, yaşama yeni amaçl..