- Kategori
- Deneme
İstanbul, bir Dükkânlı Köy
Yağma ve Yığma
Benim bildiğim İstanbul’un modern dönem serüveni şöyle bir hadisedir:
Şehrin sınırları içinde kalan tüm boş araziler (ki bu kısım mevcut şehrin kat kat fazlasıdır) legal yahut illegal kimi örgütlenmeler eliyle yağmalanmış. Sonra bu arazilere fakir ve cahil köylüler doluşturulmuş. Her köylü evvelce yaptığı baraka yerine bir başka köylü müteahhide çok katlı beton bir şey, konut yaptırmış ve yığma betondan oluşan yeni ve daha büyük bir şey, yerleşke meydana gelmiştir.
Dükkânlı Köy
Artık burada moral değerler bakımından geçer akçe olan “tek tipçi köylü değerleri”, kişisel zenginlik bakımından önemli olan “betonu fazla olmak”, sanat bakımından değerli olan “geleneği tekrar”, gelişme bakımından önemli olan “büyük ve çok şeyler yapmak”, ilerleme olarak anılan ise şehirdeki “beton hacmidir.” Böyle bir yapıya olsa olsa dükkânlı köy denir. Evet, köy, hem de çok büyük bir köy!
Bin kocadan arta kalan bakire…
Evet, bu da sanırım modern dönem Türkiye’sinin kahir ekseriyetle estetiğe bakış mülahazasıdır. Yeter ki bakire olsun anlayışının kente uyarlanması sanırım. Bir kentin vücudunu dilediğiniz gibi ve arzu ettiğiniz kereler kullanın. Dilediğiniz biçimde ilişkiye girin. Yetmedi onu dağlılara kiralayın. İçki sofralarına meze yapın. Yapın da yapın. Yeter ki kızlık zarına halel gelmesin. Makbuldür kızlık zarı yerindeyse. Güzeldir, biriciktir, dünyada eşi yoktur, falan da filan…
2013 İstanbul’una Galata Kulesi’nden gündüz vakti bakan olursa, yeni İstanbul’un yağma ve yığma usulüyle oluşmuş koca bir dükkânlı köy olduğunu fark etmekte gecikmeyecektir.