- Kategori
- Kültür - Sanat
İstanbul bienali ve son dakikacılar

İki aydır sürmekte olan "10. Uluslararası İstanbul Bienali"nin Santralistanbul ayağını hâlâ gezememiştik. "Bu hafta gideriz, yarın gideriz!" diye geldik son haftaya. Yumurta kapıya dayandı anlayacağınız. Neredeyse kaçıracağız.
Santralistanbul’a gitmek için de tam gününü bulmuşuz. Bugün İstanbul’da Avrasya Maratonu var. Trafiğin ne durumda olduğunu bilmiyoruz.
Sanat uğruna yollardayız. Anadolu yakasından gelecek arkadaşımız da var, Taksim’den, Ortaköy’den de. Ben ise Tarabya’dan. Buluşma yerimiz Taksim AKM’nin önü. Her yarım saatte bir kalkan servisler var Santralistanbul’a. Bugün bütün yollar kapatılmış. Ne Çevreyolu’ndan, ne de Beşiktaş’tan ulaşım var. Taksim tamamen trafiğe kapalı. Biz de Beşiktaş’ta buluşmaya çalışıyoruz. Beş dakikalık yolu 45 dakikada geçince, arabayı bırakmaya karar veriyorum. Bu arada, Taksim’den yürüyerek Beşiktaş’a gelen Esma’dan trafiğin açıldığını öğreniyorum.
Sonunda trafik açılmıştı açılmasına, ama Taksim’e girmek hâlâ imkânsızdı. Hal böyle olunca arabaya doluşup Karaköy’e, oradan Haliç’in kıyısından Eyüpsultan’a; ve nihayet Santralistanbul’dayız.
Osmanlı İmparatorluğu’nun ilk enerji tesisi Silahtaroğlu Elekrik Santralı, 1911-1983 yılları arasında İstanbul’un elektriğini sağlamış. Şimdi ise Bilgi Üniversitesi’nin koruyarak yenilediği 118 bin metrekarelik alana yayılmış kültür, sanat ve eğitim merkezi.
Önce, bahçesindeki restoran, kafe ve bar olarak hizmet veren Otto’ya giriyoruz. Yaklaşık 500 metrekalik alan tıklım tıklım ziyaretçi dolu. Çayın yanında verilen küçük kurabiye ve pizzaların pişirildiği taş fırını da her yerden görebiliyorsunuz. Şefin seçimi pizzası’nı afiyetle yiyoruz. Çok neşeli bir yer. Mimarisi sıcak ve modern.
Aslında “Modern ve Ötesi” başlıklı dev sergiyi gezmek için buradayız. 100 Türk sanatçının 450 eseri sergileniyor içeride. Ücret ödemeden girdiğimiz serginin broşüründe, serginin 29 Şubat 2008’e kadar devam ettiğini öğreniyoruz. Yani siz hâlâ gidebilirsiniz.
Bu devasa binayı ve çevresinin mimari tasarımını Nevzat Sayın, Emre Arolat ve Han Tümertekin gerçekleştirmiş. Mimaride gerçekten modern ötesine gidilmiş…
Yenileme çalışmaları, Türkiye sanatının 1950 ila 2000 yılları arasını kapsayan sergiyi neredeyse gölgede bırakacakmış. Ama sergideki ünlü ustaların nadir eserleri karşısında büyülenip mekânı hemen unutuverdik.Türkiye’deki modern sanatın başlangıcından Paris’teki Türk sanatçılara, 1968 kuşağı: Eleştiri ve Öznellik, 1970-2000 Çağdaş Sanat Denemeleri sergideki bazı başlıklar. Çağdaş sanat yapıtlarını tarihsel bir süreç içinde bir araya getirip bir seçki hazırlanmış. Gezmekle bitmiyor. Yazmakla da bitmeyeceği için, birkaç eserden küçük küçük notlar yazıp, sizi bir an önce görmeye davet ediyorum. İstanbulluları ve İstanbul’a yolu düşenleri...
Sergideki eserlerden birkaçı
Selim Birsel’in “Kurşun Uykusu”, 1995-2006 Mulaş kâğıda tutkaldan hazırlanmış çalışması, yerde yatan cansız bedenler gibi.
Halil Altındere’nin “Ben, Ben Değilim, Fakat Değil de Benim”, 1998 çalışmasını sakın kaçırmayın. Kendi nüfuskâğıdını 3. boyuta taşımış. Dikkatli bir izleyici fark edebilir.
Canan Tolon’un “Satılık Parseller”, 1995-1998 yeniden yerleştirme 2007. Sıkışmış bir alanda kalan yeşilin, aynaların etkisiyle nasıl sonsuzluğa gittiğini görüyorsunuz.
Hale Tenger’in “Nezih Ölüm Gardiyanları: Bosna-Hersek”, yerleştirmesi su dolu kavanozların içinde gazete kupürleri. Kupürlerin üzerinde göze çarpan savaş haberlerini, bir arada raflara dizilmiş görünce kanınızın donduğunu hissediyorsunuz.
Dışarıda hava kararmaya başladı, biz sergiyi gezmeyi ancak bitirebildik. Ardından, bahçedeki başka bir bölüm güzümüze çarptı. Kapıdaki görevli genç, bu bölümü gezerken öğrencilerin rehberlik yaptığını söylüyor ve hemen ardından. geç vakit olduğu için gitmiş olduklarını da. Bu durumda, öğrencilerin yokluğunu hissettirmemek için, kendi çabalarıyla sanatçıların eserlerini anlatarak bizi gezdiriyor. Bienalin bir parçası gibi.
Görevli genç, Nezaket Ekici’nin hazırladığı “Ağırlık, Gravity”, 2007 video çalışmasını ise, halen sonuna kadar izleyemediğini, gülerek itiraf ediyor. Belli ki iki ay boyunca öğrencileri pür dikkat izlemiş. İçerideki “Mahrem” başlıklı sergide İtalya, Türkiye, İran, Suriye, Cezayir ve Portekiz’den dokuz sanatçının hazırladığı video, heykel ve enstalasyon gibi çeşitli anlatımları var.
21 Kasım’a kadar da ziyarete açık. Yani bu bölüm de hâlâ gezilip görülebilir. 4 Kasım’da bitiyor diye boşuna telaşlanmışız.
Santralistanbul’a gitmek için de tam gününü bulmuşuz. Bugün İstanbul’da Avrasya Maratonu var. Trafiğin ne durumda olduğunu bilmiyoruz.
Sanat uğruna yollardayız. Anadolu yakasından gelecek arkadaşımız da var, Taksim’den, Ortaköy’den de. Ben ise Tarabya’dan. Buluşma yerimiz Taksim AKM’nin önü. Her yarım saatte bir kalkan servisler var Santralistanbul’a. Bugün bütün yollar kapatılmış. Ne Çevreyolu’ndan, ne de Beşiktaş’tan ulaşım var. Taksim tamamen trafiğe kapalı. Biz de Beşiktaş’ta buluşmaya çalışıyoruz. Beş dakikalık yolu 45 dakikada geçince, arabayı bırakmaya karar veriyorum. Bu arada, Taksim’den yürüyerek Beşiktaş’a gelen Esma’dan trafiğin açıldığını öğreniyorum.
Sonunda trafik açılmıştı açılmasına, ama Taksim’e girmek hâlâ imkânsızdı. Hal böyle olunca arabaya doluşup Karaköy’e, oradan Haliç’in kıyısından Eyüpsultan’a; ve nihayet Santralistanbul’dayız.
Osmanlı İmparatorluğu’nun ilk enerji tesisi Silahtaroğlu Elekrik Santralı, 1911-1983 yılları arasında İstanbul’un elektriğini sağlamış. Şimdi ise Bilgi Üniversitesi’nin koruyarak yenilediği 118 bin metrekarelik alana yayılmış kültür, sanat ve eğitim merkezi.
Önce, bahçesindeki restoran, kafe ve bar olarak hizmet veren Otto’ya giriyoruz. Yaklaşık 500 metrekalik alan tıklım tıklım ziyaretçi dolu. Çayın yanında verilen küçük kurabiye ve pizzaların pişirildiği taş fırını da her yerden görebiliyorsunuz. Şefin seçimi pizzası’nı afiyetle yiyoruz. Çok neşeli bir yer. Mimarisi sıcak ve modern.
Aslında “Modern ve Ötesi” başlıklı dev sergiyi gezmek için buradayız. 100 Türk sanatçının 450 eseri sergileniyor içeride. Ücret ödemeden girdiğimiz serginin broşüründe, serginin 29 Şubat 2008’e kadar devam ettiğini öğreniyoruz. Yani siz hâlâ gidebilirsiniz.
Bu devasa binayı ve çevresinin mimari tasarımını Nevzat Sayın, Emre Arolat ve Han Tümertekin gerçekleştirmiş. Mimaride gerçekten modern ötesine gidilmiş…
Yenileme çalışmaları, Türkiye sanatının 1950 ila 2000 yılları arasını kapsayan sergiyi neredeyse gölgede bırakacakmış. Ama sergideki ünlü ustaların nadir eserleri karşısında büyülenip mekânı hemen unutuverdik.Türkiye’deki modern sanatın başlangıcından Paris’teki Türk sanatçılara, 1968 kuşağı: Eleştiri ve Öznellik, 1970-2000 Çağdaş Sanat Denemeleri sergideki bazı başlıklar. Çağdaş sanat yapıtlarını tarihsel bir süreç içinde bir araya getirip bir seçki hazırlanmış. Gezmekle bitmiyor. Yazmakla da bitmeyeceği için, birkaç eserden küçük küçük notlar yazıp, sizi bir an önce görmeye davet ediyorum. İstanbulluları ve İstanbul’a yolu düşenleri...
Sergideki eserlerden birkaçı
Selim Birsel’in “Kurşun Uykusu”, 1995-2006 Mulaş kâğıda tutkaldan hazırlanmış çalışması, yerde yatan cansız bedenler gibi.
Halil Altındere’nin “Ben, Ben Değilim, Fakat Değil de Benim”, 1998 çalışmasını sakın kaçırmayın. Kendi nüfuskâğıdını 3. boyuta taşımış. Dikkatli bir izleyici fark edebilir.
Canan Tolon’un “Satılık Parseller”, 1995-1998 yeniden yerleştirme 2007. Sıkışmış bir alanda kalan yeşilin, aynaların etkisiyle nasıl sonsuzluğa gittiğini görüyorsunuz.
Hale Tenger’in “Nezih Ölüm Gardiyanları: Bosna-Hersek”, yerleştirmesi su dolu kavanozların içinde gazete kupürleri. Kupürlerin üzerinde göze çarpan savaş haberlerini, bir arada raflara dizilmiş görünce kanınızın donduğunu hissediyorsunuz.
Dışarıda hava kararmaya başladı, biz sergiyi gezmeyi ancak bitirebildik. Ardından, bahçedeki başka bir bölüm güzümüze çarptı. Kapıdaki görevli genç, bu bölümü gezerken öğrencilerin rehberlik yaptığını söylüyor ve hemen ardından. geç vakit olduğu için gitmiş olduklarını da. Bu durumda, öğrencilerin yokluğunu hissettirmemek için, kendi çabalarıyla sanatçıların eserlerini anlatarak bizi gezdiriyor. Bienalin bir parçası gibi.
Görevli genç, Nezaket Ekici’nin hazırladığı “Ağırlık, Gravity”, 2007 video çalışmasını ise, halen sonuna kadar izleyemediğini, gülerek itiraf ediyor. Belli ki iki ay boyunca öğrencileri pür dikkat izlemiş. İçerideki “Mahrem” başlıklı sergide İtalya, Türkiye, İran, Suriye, Cezayir ve Portekiz’den dokuz sanatçının hazırladığı video, heykel ve enstalasyon gibi çeşitli anlatımları var.
21 Kasım’a kadar da ziyarete açık. Yani bu bölüm de hâlâ gezilip görülebilir. 4 Kasım’da bitiyor diye boşuna telaşlanmışız.