Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Ocak '17

 
Kategori
Tarih
 

İstanbul’un geçmişine kısa bir bakış

İstanbul’un geçmişine kısa bir bakış
 

İstanbul Boğazı


İstanbul kent olmadan önce bir geçittir, İstanbul Boğazı bir nehir vadisinin çökmesi sonucu oluşmuştur.             

Byzantion kenti şehrin çorak bir ucunda kuruldu. Bu yüzden Roma döneminde imparatorlar kente su getirmek için pahalı yöntemlere başvurdular. Fakat İstanbul hem güzelliği hem de stratejik önemi açısından tarihin her döneminde öne çıkmıştır. Eski ismiyle Byzantion boğazın en hakim noktasında olduğu için Roma’nın yeni başkent seçimi İstanbul üzerinde sonuçlanmıştır.

Roma devlet başkenti olarak seçilmemişti zaman içinde imparatorluğa dönüşen bir şehir devleti idi sadece. İmparatorluk toprakları her yana yayıldığı için kendini bir anda merkezde buldu. Doğu akdeniz bir iktisadi ve kültürel merkezdi. Büyüyen Roma kendi sistemini muhafaza edemeyecek konuma gelince İmparator Diocletianus Roma İmparatorluğu’nu ikiye bölmenin hesaplarını yapmaya başladı. Ardılları arasında imparatorluk paylaşıldı.

Constantinus ise Diocletianus’un seçimi olan İzmit yerine İstanbul’u başkent seçmeye karar verdi ve 324 – 330 yılları arasında Bizantion’un 3-4 katı büyüklüğünde bir şehir kurdu. İlk zamanlar Yeni Roma adı ile anılan bu şehir daha sonradan Constantinopolis yani konstantin’in şehri adını aldı .

Constantinus’un ardından Roma batıdan İskandinavya gotları ve doğudan Moğolistan’dan gelen Hunların saldırılarına maruz kaldı. Anadolu’dan ise Sasaniler imparatorluğu bastırıyordu. Para ve insan kaynakları doğuya kaydığı için imparatorluğun bir bölümü saldırılara daha iyi dayandı ve 395’te imp’luğun kesin olarak parçalanmasından sonra Doğu Roma 1000 yıl sürecek tarih koşusunda başladı.

İstanbul’un bu ilk dönemi ile Justinianus’un tahta çıktığı dönem arasında geçen zamanda dini tartışmalar ve kuzeyden gelen Gotlar ile doğudan gelen Hunları durdurabilen tek engel Konstantinopolis’in görkemli surlarıydı. Topraklarını Tuna sınırında tutmayı başaran Doğu Roma’ya (Bizans) karşın Batı Roma 476’da yıkıldı.

Justinianos döneminde son kez tek bir İmparatorlukta birleşmiş Akdeniz hayali canlandı fakat Akdeniz’deki veba salgını ve doğuda Perslerin saldırıları ile Antik dünya artık karşı konulmaz bi çöküş sürecine girdi.

Antik dünya 7. Yy.’ın başında bir yıkıntıya dönüşmüştü Bizans İmparatorluğunun egemenliğindeki İtalya Lombardlar tarafından ele geçirildi. Orta Asya’ya yerleşmiş olan Avarlar Balkanlar’ın üzerinde seferler düzenledi ve 626’da Konstantinopolis’i kuşattılar. Sasaniler ise büyük bir harekat başlatıp Akdeniz’e ulaşmayı başardılar. 617 ve 626’da iki kez İstanbul’u kuşattılar ve ikincisinde Avarlar ile işbirliği yaptılar. Bizans’lıların sasanilerle  savaşarak güç kaybetmesi Arapların yayılmasına sebep oldu. (İslamiyet)

Araplar 636’da Bizans ordusunu Yermük’te (ürdün) yendiler ve aynı yıl içinde de Sasanileri El-Kadisiyede (Irak) bozguna uğrattılar. 664’de Arap orduları Kabil’e girdiler ve Bizans imp. Mısır,kuzey Afrika ve Antakya’nın güneyinde kalan Akdeniz kıyılarını kaybetti. Bizans kuzeydoğu – güneybatı şeklinde kurduğu hatta Arap’ları durdurmayı başardı.

Slavlar Sırbistan’a yerleştiler ve Bulgarlar 680’de Tuna’yı aşarak bugünkü Bulgaristan’ın temellerini attılar. Bizans 7.Yüzyıl’da Balkanlarda ve İtalya’nın belli bölgelerinde denetimi elinde tutabiliyordu. 8.Yüzyıl.’da imparatorlar tasvirin dini anlamda kullanılmasını yasaklama girişiminde bulundular fakat bu dönem için çok geç kalınmıştı. Yüz yıl boyunca İstanbul İslamiyet’in tasvirlere kesin karşı çıkışı ile ikonacılığı savunan Roma kilisesi arasında gidip geldi.

II. Basileos ise Balkanlarda 1014’te bulgar kralllığına yeniden boyun eğdirdi. Topraklar doğuda Kafkasya’ya kadar genişlemişti. Fakat 1040’ta İslam dünyasına giren Türkler 1071’de Malazgirt’te Bizanslıları yenilgiye uğratarak Anadolu’ya girdiler ve kısa bir sürede İznik ‘e kadar ilerlediler.

Kommenoslar döneminde Bizans kaba güce karşı kurnazlık kulanarak Haçlı seferlerine hakemlik yapmak ve bu yolla kurtulmak istemiş fakat bu taktik 4.Haçlı seferinde kendi aleyhine dönmüştür.

Venedik ve Ceneviz’liler zaman içinde haçlı seferlerinin katılımcısı olmak yerine öncüsü haline gelmişlerdir. 1204’te İstanbul IV.Haçlı seferinde boydan boya yağmalanmıştır. Batı IV. Haçlı seferi ile kendi feodal bölünmüşlüğünü Avrupa’dan Bizans’a taşımıştır.

Bu Bizans’ın son döneminde Batı’da Sırp ve Bulgar devletleri, Haçlıların ve Bizans aristokratlarının kurduğu devletlere karşı büyük bir savaş içine girdiler. Doğu’da ise Cengiz Han’ın saldırıları yakın doğuyu paramparça etmişti.

Anadolu’da ise Selçuklu devleti parçalandı ve çok sayıda Türkmen Beyliği kuruldu. 1261 yılında Paleologos ailesi haçlıları Bizans’tan kovmuş ve Bizans İmparatorluğunu yeniden kurmuştur. Fakat yeni imparatorluk eskisinin gölgesinden başka bir şey değildi. (Ticaret ise tamamen Ceneviz ve Venediklilerin eline geçmişti.)

Bu dönemde Bulgar Krallığı ve Sırp Krallığı İle Selçuklular, İtalyan şehir devletlerinin etkisi altında (Ticari boyunduruğunda) olduklarından ve hırpalandıklarından (savaşlar nedeni ile) bölgede varlıklarını yeterince hissettiremediler ve yeni güçler ortaya çıktı. Selçuklu imparatorluğunun parçalanmasından sonra ortaya çıkan 15 kadar küçük Türk beyliğinin içinden birinin (Osmanlılar) zaman içinde Bizans’ın mirasına konması olağanüstü bir başarı idi.

Fetihten sonra Osmanlılar kendilerini imparatorluğun yeni mirasçısı olarak gördüler. Avrupa ile Asya arasındaki bu kent hem jeopolitik hem de simgesel ebedi kutsal kent olma rollerini içinde barındırıyordu. Fatih Sultan Mehmet ömrünün geri kalan kısmını iç denizleri İtalyan tüccarlardan temizlemekle geçimiştir. (Zira 1204’ten beri iç denizler onlara terk edilmişti.) öldüğünde ise imparatorluk tamı tamına Makedonya hanedanının başlangıcındaki yani 9.Yy’ın ortalarındaki Bizans İmparatorluğunun boyutlarına ulaşmıştı. Tüm ardılları Justinianos’un zamanındaki sınırlara ulaşmak için çaba sarfetmişti. Osmanlı haritası devasa boyutlara ulaşmıştı. Osmanlı sayesinde yeniden alışıldık sınırlara ulaşan İstanbul yine buğdayını Mısır’dan, etini ise Tuna ötesindeki prensliklerden getiriyordu. Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethini takiben Avrupa kıtasında da önemli olaylar oldu.

Yeni Kıta’nın yan, Amerika Kıtası Kristof Kolomb tarafından keşfedilmesi ve Rönesans ile Reform’un ilk kıpırtıları da bu olayların başında gelmektedir. Osmanlı ilk etapta bu yeni gelişmelerin etkisini hissetmedi ve Kanuni Sultan Süleyman dönemine kadar kayıtsız kaldı. Kanuni Sultan Süleyman Hindistan’a Piri Reis, Murat Reis gibi ünlü Türk denizcilerini göndererek Coğrafi keşifler yarışında söz sahibi olmak istedi ancak Osmanlı gemilerinin teknik eksiklikleri yüzünden başarılı olamadı. Osmanlı’nın denizlerdeki eksikliği, uzun vadede yeni coğrafi keşiflere yol açmış ve Osmanlı’nın Baharat ve İpek yolları ile Avrupa arasında bir köprü olmasının önüne geçmiştir. Bu da İstanbul’un öneminin azalmasına sebep olmuştur.

 
Toplam blog
: 20
: 1034
Kayıt tarihi
: 31.10.16
 
 

Profesyonel tur rehberiyim. Seyahat etmek mesleğimin bir parçası olsa da, aynı zamanda benim için..