- Kategori
- İstanbul
İstanbul
Benim yaşadığım yerde, geceleri sokaklar bomboş olurdu. Hava karardı mı eve dönme telaşı alırdı herkesi. Şehrin ortasını boylu boyunca kesen bulvarda, ki burası en havalı piyasa yeriydi, akşam yürürken kepenk sesleri duyardık. Esnaf birbirini tanırdı, gündüz alışveriş yaptığın dükkan sahibine akşam oturmaya gidilirdi. Üstünde dantel örtü olan televizyona bakılır, çay içilir, erkekler maç konuşur, kadınlar da çocukların derdini dillendirirdi.
Bizim durumumuz iyiydi de, bazen İstanbul'a alışverişe gelirdik. Çok büyüktü İstanbul. Gez gez bitiremezdik. Kapalıçarşı'dan kot pantolon alır, Osmanbey'den bayramlıkları düzerdik. Sonra Bağdat caddesine gelir, Kristal'de hamburger yerdik. Ben çaktırmadan çocuklara bakardım... Çok hoş, havalı biraz da değişik gelirlerdi bana. Benim şehrimin oğlanları gibi değildiler. O zamanlar bu farkı tanımlayamazdım. Meğer farkın adı " karizma"ymış , sonradan öğrendim!
Küçük hayatlar yaşardık biz. Küçük sokaklar, küçük sofralar, küçük mutluluklar... Sonra büyüdük. Bedenimizle beraber hayallerimiz ve acılarımız da büyüdü. Küçük hayatlara sığamaz olduk.
O gez gez bitmeyen İstanbul bile dar geldi çoğu zaman... Koşmaktan yorulduk, yorulunca bencilleştik. Kapımız çalınca açmadık, bayramları tatil zannettik. Ben büyüdüğüm şehre artık gitmek bile istemiyorum. Ayrıldığın sevgiliye dönmek gibi geliyor. İçimi acıtıyor, çünkü dönsem de hiçbirşey eskisi gibi olmayacak, biliyorum.
Artık ben de bu kalabalığın bir parçasıyım. İstanbul okulundan mezun olmaya çalışıyorum. Bazen küçük şehrimin bulvarını özleyerek, bazen hala hava kararınca eve gitmeliyim diye düşünerek bu kocaman İstanbul'da herkes kadar nefes alıyorum.
... Ve sanırım hayatımı eski sevgilinin kollarında değil, bu gez gez bitmeyen şehirde bitirmek istiyorum.