- Kategori
- Deneme
İşte “hokka” budur...

Yazarlara hokka kullanmalarını tavsiye ediyorum. (S. Gencal)
Yatakta.
Zifiri karanlıkta.
Aklımdan geçenler -ister düşünce deyin, ister duygu; ister hayal deyin ister kuruntu ne derseniz deyin- bir ırmak gibi akıyor.
Irmağın kenarında hokkamı dolduruyorum...
Irmak akadursun.
Biz hokkamız üzerinde duralım.
Hokka nerden aklıma düştü? Uzun zamandır hokka kelimesini duymadım.
Madem aklıma geldi, anlatayım:
Hokkayı daha 5-6 yaşlarındayken mahallemizde Kur’an kursuna gittiğim sırada hocamızda görmüştüm.
İlkokulda yazı derslerinde hokka kullandık. Hokka yerine mürekkep şişesi kullandığımızda sık sık kaza ile boyamız dökülürdü. Boyamız dökülmesin diye hokkayı tercih ederdik. Tabi divid ve değişik numaralarda divid uclarımız olduğunu da anlamışsınızdır.
“Hokka”dan söz etmenin sırası mı? Memleket toz duman içindeyken böyle hokkadan mı söz edilir?
Edilir, edilir. Ağrısız başımı ağırtmamak için böylesine yazmak belki daha iyi.
Benim ırmaktan doldurduğum hokkadaki mürekkep kırmızı mı, hayır değil. Siyah veya mavi mi? Yine hayır... Karışık mürekkep. Yukarıda işaret ettik ya, düşünce, duygu, hayal, kuruntu ve benzerlerinin bir hokkada eridiği bir şey işte.
Birileri “Duyguları ciddi konulara karıştırmamak gerekir.”deyiveriyorlar. Anlıyorum bugünlerde vatan, millet, hürriyet ... duyguları kabarıyor. Bunları karıştırmayın denemiyor da... Bunu diyenler, düşünür olsa, bilim adamı olsa bir diyeceğim olmazdı. Öğretim görevlisi veya öğretmen olsa yine bir diyeceğim olmazdı. Ama iliklerine kadar menfaat duyguları işlemiş kişilerin böyle konuşmalarınına anlam veremiyorum. Onun için hokkamdan söz etmeye devam ediyorum.
İnanın ben de şaşırıyorum. 65 yıl önce kullandığım hokka nerden düştü aklıma. Başıma hokka düşmüş olsa ondan derdim. Neyse, hokka dividi de çağrıştırdı, kurşun kalemini, boyalı kurşun kalemi, dolma kalemi, tükenmez kalemi... tabii , tüm kalemlerin devrinin bittiğini de...
Kalem biterse, yazı da biter kardeşim. Yazı biterse, söz de biter... Ne bitmez ki...
Kalem hokkasından değil de “hokka burundan” söz etseydim kafanız böylesine karışmayacaktı ihtimal.
Hokkaların mürekkebi öyle ufak tefek sarsıntılarda, hatta ters çevrildiği durumlarda bile dökülmez. Kim bilir belki ondan aklıma geldi. Mürekkep şişeleri kırılan, boyaları dökülen yazarlara hokka kullanmalarını tavsiye ediyorum. O zaman yazarlar belki. Şeytanlıktan kurtulurlar... “Haksızlıklar karşısında susan dilsiz şeytandır.” sözü aklıma geldi de, şeytan kelimesini kullanmış oldum, kusura bakılmaya.
“Bu yazıda haksızlıklardan, olumsuz uygulamalardan, zorlamalardan... söz etmiyorsunuz ki...”diyenler olabilir. Evet, doğrudur. Bunları siz yazacaksınız. Ben hokka verdim ya, işte bu hokkanın mürekkebiyle yazabilirsiniz. Yanlış anlaşılmasın olayları ve vahim durumları benim gözümle görün demiyorum. Ben sadece hokkayı hatırlatmış oluyorum. Hatırlatma kelimesini yanlış kullandım. Okuyucularımız, istisnalar hariç hokka görmemişlerdir. İnsan görmediği, bilmediği şeyi nasıl hatırlar ki.
Bilgisayar başında.
Sıcak odamda.
Aklımdan geçenler -ister düşünce deyin, ister duygu; ister hayal deyin ister kuruntu ne derseniz deyin- bir ırmak gibi akıyor.
Klavye üzerinde ben de akıntıya kapıldım, gidiyorum.
Akıntılara kapılmamanız, palavralara inanmamanız dileğiyle...
Sabahattin Gencal, Başiskele-Kocaeli