Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Mart '09

 
Kategori
İş Yaşamı - Kariyer
 

İşten çıkarılma ile başlayan yeni bir hayat

İşten çıkarılma ile başlayan yeni bir hayat
 

15 gün oldu tekrar nefes alalı. Aklıma sürekli yazmak geliyor ama bir türlü oturup da yazamıyordum nedense. Hayatı ne kadar ıskalamışız bu süreçte, ne kadar uzakmışız özgürlükten. Haftasonuna bin bir işi gücü sığdırmaya çalışmaktan, oradan oraya koşturmaktan, sürekli bir zaman sınırlamasından nasıl da yorulmuşum. Hep bir yere yetişme, eve dönme, çocuğumdan ayrı kaldığım zamanı telafi etme çabası; çalışan annenin çocuğunun büyümesini kaçırma kaygısı, suçluluk duygusu, bunların birleşimi nedeniyle adeta bitmeyen bir lohusalık uzantısı… Son 1 aydır çıkan işten çıkarma söylentileri ile bu piyangonun vuracaklarından biri de benim demiştim. Hatta son 4 yıldır oğlum Deniz’in fotoğraflarını saklamak için almadığım hard diski bile alıp, o sabah itibariyle tüm fotoğraflarımı kaydetmiştim. Evde eşimi, annemi , oğlumu duruma hazırlamıştım. Hatta o sabah “anne, sen beni ne zaman okula götüreceksin diyen oğluma “ inşallah, haftaya” bile demiştim. O sabah yeni aldığım jeanimi giyip, üzerine cuma olmasına olmasına rağmen sevdiğim bir gömleği giyip, daha itinalı bir makyaj yapıp işe gittim- normalde cumaları gömlek giymem-Kendim o kadar hazırdım ki, çıkarılmamaya bu kadar hazır değildim doğrusu. İşimi sevmiyor muydum? Seviyordum, hele ki son 8 aylık pazarlama dönemi gayet aktif ve zevkliydi. Evde her şey tıkırında mıydı? Hayır. Ama önümdeki koşulların belirsizliğine rağmen özgürlük çok heyecan verici ve baş döndürücü görünmeye devam ediyor, sürekli beni bir rüyaya çekiyordu. Saat sınırı yok, zaman çok geniş gün sanki 46 hatta 72 saat olucaktı. Saat 10:30 gibi bizim kıyımlar başladı. Ben kendi workstyleımı bekliyorum. Bağlı olduğum müdürüm, ama canım arkadaşım biraz önce allak bullak çıktı direktörün odasından, belli ki önce ona söylendi ama bana bir şey diyemedi; demesine zaten gerek yoktu. Kırılma gücenme yoktu, onun üzüntüsü o an belki benden fazlaydı, çünkü ben çok hazırdım. Bu süreçte şirkete kırılmadım. Neden ben demedim. Sonuçta 100 kişilik bir şirkette 17 kişi çıkacaksa elbet birileri olacaktı ve herkes neden ben diyebilirdi. Bu çıkışın gerekliliği var mıydı? Bence hayır. Çünkü yılların çalışanları nedeniyle tazminatlar ın ödenmesi o kadar insanın bir yıllık maaşı kadardı ama bunun sorgulanmasına gerek var mıydı. Hayır. Sabahtan toplamaya başladığım masadakiler çöpe gittikçe bir hafifleme oldu yüreğimde, bir temizlenme, bir ferahlama. Yılların detoksu. Workstyla girdik, performans değerlendirmesi yapıldı, her şey normal. Direktorümüz durumu söyledi, kriz var, performans ile ilgili değil, üzgünüm . Ben de teşekkür ettim, her şey için. Tokalaştık ve odadan çıktık. Eşimin mesajı geldi telefonuma. “Do not worry , be happy aşkım.” Masama gittim ki laptopum kitlenmiş. Neyse artık emektarla bir işim yoktu ama kilitlenme hadisesi sinir bir durum. Zaten şirkete ait bir şeyleri alacak olan, bu söylentilerin içinde son günü mü bekler. Eşimi aradım, onun sesini duyunca gerilen ortamdan etkilenen sinirlerim çözüldü, birkaç damla ile boşaldı sinirlerim. Sildim çıktım son kez girdiğim bu toplantı odasından. Müdürüm arkadaşım da sakın dedi gayet güçlü, biliyordu üzülmediğimi bari yanlış anlaşılmasındı. Sulugöz şirini aradım sonra, benden duysun diye ama yoktu yerinde, not bıraktım kendisine. Sonra indim onun katına aradım koridora çıksın diye, ağlaya ağlaya geldi salya sümük. Sakın dedim, beni de bu psikolojiye sokma, dönüp giderim şimdi. Tamam dedi. Mutfağa gittik , ben üzülmüyorum bu duygusal ortam nedeniyle öyle algılanmak istemiyorum dedim. Tamam dedi. İnsan Kaynaklarına çıktım sonra. Zoraki bir pozitiflik vardı. Herşey daha güzel olacak diye ama ben buna gerçekten inanıyordum. Ama bir zorakilik vardı havada, kötü niyet değil ama zorakilik. Sonra başka bir odaya buyur ettiler. Süreçle ilgili bilgi, sonra başka bir junior geldi, anket yaptı, memnuniyetsizlikler, memnuniyetler vs. Sonra kıdemlisi geldi juniorın, işe yerleştirme sürecini anlattı.” İstemiyorum, ticaretle uğraşacağım sanırım, şu an bir şey istemiyorum “ dedim. Pek cool oldu bu durum be. Sonra ay bu durum bitmeyecek derken. Başka bir juniorla ayrı bir odaya aldılar. Bilgisayarından istediklerini alabilirsin, ben ve IT den biri olmak kaydıyla buyurdular . Telefonunu, kapı kartını ve araba anahtarını da alacağız dediler. Hangi araba , olsa dükkan senin yani .Şirket vermedeği arabayı almak isteyecek kadar kötü durumda olmalı. Okey ama şimdi bir şey yapamam herkes yemeğe gitti ben de gideceğim, benim vaktim var akşama kadar buradayım dedim. Ama bizim yok daha şu şu gelecek denince , benim çıkmam gerekiyor diyerek hemen taksiye atlayıp katıldım arkadaşlarıma. Bu arada çıkarken güvenlik, kartımı istedi. Çeyizime koymayı düşünmüyorum elbet. Çalışanlar, çıkarılanlar ve öğleden sonra çıkarılmayı bekleyenler yedik yemeklerimizi. Sonra ofise döndüm, kutuladım eşyalarımı, laptopumun masa üstünden almayı unuttuğum fotoğrafları aldım. Yapacakları cd için adresimi verdim. Herkesle vedalaştım, son kez servise bindim. Bir hafif , bir kuş gibi evime geldim. Oğluma bir süre iş gitmeyeceğim ama bu sürede dışarıda işlerim olabilir ama sürekli işe gitmeyeceğim dediğimde “hiçgün mü” dedi. Evet cevabını alınca da “ Yaşasın”dedi, diledi. Galiba dileği tuttu. Artık yaşıyorum.
 
Toplam blog
: 22
: 4188
Kayıt tarihi
: 06.05.08
 
 

Burada sadece yazmak istediklerim ve yazdıklarımla varım. İstanbul İktisat mezunuyum ve profe..