- Kategori
- Mizah
İsveçli Olmazsa Karayipli Olur(mu?)

Hem anahtarı vermek, hem ev hakkında bilgilendirmek ve de tanışmak için biz gelene kadar beklemiş Linda.
O saatte kapısı çalınınca, bizim geldiğimizi anlamış olacak ki, “Kim o?” demeden Timi’yle beraber aşağı indi.
50 li Yaşlarında sarışın, bakımlı, güzel, tipik bir İsveç kadını Linda. Ayrıca, güler yüzlü, cana yakın.
(Timi de öyle…)
Timi dedim de; Timi, kanişe benzer kıvırcık, beyaz tüylü, azıcık uzun burunlu, küçücük ve sevimli bir köpekçik işte.
Linda hızlı hızlı ve uzun uzun konuştu, ama sadece “you”, “we”,”exhusband” gibi tek tük kelimeyi ancak anlayabildim.
”İngilizce derslerini ihmal ettim, o yüzden” diye hayıflanırken, ablamdan öğrendim ki, sorun anlamayan bende değil, sorun Linda’nın bozuk aksanındaymış, rahatladım(!)
( Peeeh!.. Tabi canııım, anlayamadığımdan belliydi...)
Bu arada Linda’nın 2 yıl önce eşinden ayrıldığını, kızı, oğlu ve de Timi’yle beraber yaşamakta olduğunu öğrendik.
Ertesi gün kızıyla ve oğluyla da tanıştık. Çocuklar boylu poslular, kız çok güzel, oğlan çok yakışıklı ama çocukların o koyu esmer tenleriyle İsveçliye benzer tarafları hiç yok.
Şaşırdığımızı fark edince, hemen izah ettiler, babalarının Karayip Adaları’ndan olduğunu söylediler…
O anda aklıma, Karayip Korsanları filmindeki , “Johnny Deep” , hani şu MB li yeğenim Engin’in de hastası olduğu yakışıklı aktör geldi ve kendimce, çocukların bu hoşluklarının sırrını çözüverdim elbette(!)
...
Birkaç gün sonra, biz verandada otururken, Linda kucağında Timi’yle telaş içinde aşağı indi.
Meğer Timi hastalanmış, bütün gece kusmuş, Linda’da acil olarak exhusband-ını (eski kocası) çağırmış; “Çabuk gel, veterinere götürelim!” demiş.
”Onu bekliyorum şimdi gelecek, Timi’yi hastaneye götüreceğiz “ deyince biz de doğal olarak onunla beraber beklemeye başladık...
Bir yandan ona eşlik ediyoruz, diğer yandan hayvanlara gösterdikleri sevgiden dolayı bu insanları takdir ediyoruz, bir yandan da belli etmeden ve de merakla, komşumuzun “ekshazbınd”ını bekliyoruz.
“Sonuncusu niye?” Derseniz;
Hem yıllardır ayrı yaşıyorlar, hem adam işi gücü bırakmış şu el kadar köpeği veterinere götürmek için geliyor, hem de çocuklar bu kadar güzel ya, e Linda’da hoş kadın ya, onun şu Karayipli ekshazbındı yakışıklı mı, değil mi, onu göreceğiz, anlayın canım artık...
(Yaşasın muzırlık !)
Derken hızla, kocaman ve koyu renk camlı bir jip geldi ve ihtişamla kapının önünde durdu.
Camlardan arabanın içi seçilmiyor ya, meraktan çatlıyoruz “ İçerden nasıl bir şey çıkacak?” diye..
Kapı açıldı ve yere zıplayan bir çift ayak gördük önce …
Sonra, o da ne?
Jipin hızla kapanan kapısının önünde, yaklaşık, 1.50 boylarında, simsiyah saçları omzunda, kömür karası, ufacık, tefecik, mini minnacık bir adam...
Jipte kahverengi ya, abartı gelmesin, inişini takip etmesek, adamı seçemeyeceğiz yani(!)
Karayip’li sözde ama şu yakışıklı korsanla hiç ilgisi yok. Yani Johnny Deeep’in, Afrika güneşinde kurumuşu, çekmişi, büzüşmüşü sanki…
Ama…Adam tanışmak üzere yanımıza gelirken bir gülümsemesi vardı ki sormayın, aç yüreğine koy yani, o kadar!
Sıcak ve candandı, sanki bizi kırk yıldır tanıyormuş gibiydi ve öyle nazikti ki; O minik ve siyahî adam gözümüzde devleşti, güzelleşti…
Hele biraz konuşup, sohbet edince, Linda’nın, 22 yıl önce bu küçücük adama neden gönül verdiğini de çözmüş olduk böylece…
…
Artık sadete gelmeliyim…
Buraya gelirken eşe dosta “Bir isteğiniz var mı?” diye sorduğumda, iki kişiden iki önemli sipariş almıştım. Oğlum Kıvanç fıstık gibi İsveçli bir kız, yeğenim Engin’de İsveçli bir yakışıklı istemişlerdi.
Ben buralarda iki gözüm elime düşe düşe onlar için bakınıp dururken, feysbukta gördüm ki, oğlum kendi işini kendi halletmiş, Antalya’ya gelen kuzeyli bir dilberi tavlamış bile… Bu bana yapılır mı ya, bari insan der ki:” “Anneciğim benim için yorulma, ben burada gönlüme göre bir fıstık buldum”…
(Ama Türk erkeği işte, o incelik ne gezeeer!)
Diğer yandan biliyorum ki, Engin’ciğim hâlâ umutla siparişini beklemekte…
Şimdi sözüm ona;
“Bak kızım! Yarın dönüyorum, siparişine uygun tipte pek çok İsveçli buldum. Ama gel gör ki, tarif ettiğin gibi bavula atıp getiremiyorum hiç birisini…
“Neden?” dersen:
Öyle uzun boylular ki, ölçtüm, biçtim, baktım olmadı. Sığmayacaklar bavuluma, bacakları kesinlikle dışarıda kalacak, o yüzden sana İsveçli getirmekten vazgeçtim…
Şimdi diyorum ki;
” Kabul edersen sana bir Karayipli getireyim… Bak, o sığar bavula…
Fazlaca çifte kavrulmuş ama bir gülüşü var ki sorma, hele o dişleri, bembeyaz, inci gibi vallahi!…
Hem çok sempatik bir adam, hem bekâr, hem üstelik jipi de var yaaa!..
Ne dersin kız?
Aklına yattıysa, beni feysbuktan hemen bir dürt, hemen hadiii !!!