Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Aralık '14

 
Kategori
Anılar
 

İyi insan gözlerinden bellidir

Hep ürkmüşümdür hastanelerden ve doktorlardan. Aslında asıl korkum; olabilecek tehlikeler ve doğabilecek rahatsızlıklardı zannımca…

Hamile olduğumu öğrendiğimizde, eşimle birlikte bayan doğum doktoru aramaya koyulmuştuk hemen. Çevremizde tanıdığımız doktor yoktu ya da bize tavsiye ettikleri hep erkek cerrahlardı. Haliyle ben bayan doktor arayışımdan vazgeçmek istemiyordum. İnternetten yaptığımız araştırma esnasında Balıkesir Sevgi Hastanesinde görev yapan doktorlara bakmıştık. İki tercih vardı. Doktorların fotoğraflarını gördüğümde tercih teke düşmüştü. O Eşime dedim ki ‘’Tamam sevdim bu kadını. Hemen gidelim. O elektriği yakaladım kendisinde…’’

Atlayıp gittik hastaneye. Sıramı beklemek bir hayli heyecanlandırıyordu beni. Hem bir anne adayı oluşum, hem de nasıl bir doktorla karşılaşacağımın merakına girmiştim. Nihayetinde ismim okundu ve içeriye girmiştik. Aman Allah’ım ne kadar güler yüzlü bir kadındı. Nasıl da tatlı dilli.
Neyse ki kontrol bitmişti ve çıkmıştım muayeneden. Memnun kalmazsak başka doktor ararız diyorduk; ama ben daha doktorumun odasına girerken o güzel enerjiyi almıştım çoktan. Artık vazgeçmem mümkün değildi ondan.
Aslına bakarsanız ücretli bir hastaydım ve her ay hastaneye vereceğim ücreti düşününce fazla gibi geliyordu ama böylesi doktor için başka yerlerde başka doktorlar görecek gözüm yoktu. Elbette ki nice iyi niyetli doktorlar da vardı ama ben doktorumdan aldığım bu pozitif enerjiyi başkasından alacağımı sanmıyordum. Karşımızda maddiyatla satın alınamayacak kadar çok değerli bir samimiyet vardı doktorumuzdan yana Ve bu yüzden sırf beş kuruş az vereyim düşüncesinde olmayacak devam edecektik kendisine.
Neyse ki her ay hastaneye giderken hem kızımı hem de doktorumu gördüğüm için mutlu mesut geri dönüyordum. Ve ne dediyse aylarca onun dediklerini hep dinlemiştim. Aksi hiçbir şey yapmamıştım. O kadar çok güveniyorduk ki ona aklımıza zerre kadar bizi yanlış şeylere yöneltir düşüncesi gelmiyordu.
Dokuz ay sonrasında yolcumuz gelmeye karar vermişti dünyaya. Garip bir heyecanla hastanede beklemeye başladık. Hemşireler beni hazırlıyordu. İçimde tuhaf duygular ayyuka çıkmıştı. Nasıl davranacağımı bilmiyordum. İlk bebeğimi saatler sonra kucağıma alacaktım ve mutluluktan uçacak gibiydim. Neden sonra yavaş yavaş yol almaya başlamıştık. Ameliyathaneye giderken doktorumu göremedim. Annem ve eşimi ameliyathanenin kapısında bırakınca ve doktorumu da göremeyince garip bir korku sarmıştı bedenimi. Kalbim çıkacak gibiydi ve içimden sayıklıyordum Nerdesiniz Fatma Hanım. Ağlamaya başlamıştım, korku tamamen ele geçirmişti beni. Etrafımda deli gibi hazırlık yapan doktorlar, hemşireler, görevliler vardı ama ben görmek istediğim o gözleri göremiyordum ve hala ağlamaya devam ediyordum. Beni sakinleştirmeye çalışsalar da onu görmeden bu mümkün değildi.
Artık kendimden geçecek gibiyken bir baktım karşımda o güzel ve güler yüzlü kadın. ‘Ben buradayım’ diyordu doktorum bana. O an nasıl bir oh çektiğime kendim bile şaşırmıştım. ‘Nihayet geldi’ dedim ve rahatça girmiştim ameliyata. Kızımın o ilk ağlama sesiyle artık kendimden geçmiştim zaten.


Toparlanıp odamıza geçtiğimizde saatler de geçmişti aradan. Doktorum yanıma gelmişti ama ayakta duramıyordu. Doğuma girmeden çok daha önce; Hastanenin başhemşiresiyle arasındaki diyaloga kulak misafiri olmuştum. Hemşire kendisine saat dörtten sonra artık hasta kabul etmemesini tembih ediyordu. O gün benimle birlikte sanırım dört tane doğuma girmişti. Benim ameliyatımdan sonra artık ayakta duramamaktan kendisine dinlendirici iğne yaptıklarını dile getirmişti. Anlamıştım Başhemşirenin kendisine neden öyle dediğini. O an boynuna sarılmak istedim Fatma Hanımın. Hiç kıyamadım kendisine. Bu nasıl bir meslek aşkı ve insan sevgisiydi.
O gün yatıştaydık hastanede. Ertesi günü yine gelmişti Doktorumuz. Onu dinç ve düne göre daha iyi görünce ben de biraz daha rahatlamıştım. Ve artık biz de iyiydik çıkabilirdik hastaneden.


Günler haftaları kovaladı ve Fatma Hanım facebooktan bulmuştum. Sayfasını eklemekte tereddüt ettim. Acaba beni de sayfasına ekler miydi, ayıp olur muydu, kızar mıydı? Bazı şeyleri denemeden öğrenemezdik düşüncesiyle cesaret edip eklemiş bulundum kendisini. Ertesi günü baktım ki kabul etmiş. Doğum sonrası kontrolümde de sakıncası olmadığını dile getirmişti.


İkince kontrolüme gitmeden birkaç gün önce doktorumun sayfasında beni olduğum yere yığacak bir haber okudum. Göreve veda fotoğrafları…
Gidiyordu Doktorum. Görevinden ayrılıyor ve bununla da kalmayıp Avusturalya’ya uçacaktı…
Evet alt tarafı aydan aya gördüğüm biriydi, alt tarafı doğumda bulundu ve bitmişti olay.
Ama bu kadar basit değildi.
Doktorluktan daha öte görevleri üstlenmişti o. Kendisine ‘derdimize çare ol’ diyen hastalarına sevgiyle ilgiyle yaklaşıyordu, görev aşkı nasıl olurdu bunu resmediyordu herkese. Her şeyden öte ben onu anne yarım gibi bir bağla sevebilmiştim. O duyguyu bana yaşatmıştı ve bana her kızım değişinde duygularımın karşılıksız olmadığını ifade ediyordu aslında.
Nadir bir kadındı o. Nice doktorlar görmüştüm bu yaşıma kadar ama bu nicelerin içinde bir taneydi. Açık ve net çok özeldi.


Bir insan konumu ne olursa olsun alçak gönüllü olmalıydı. Tepeden bakmamalıydı hiç kimseye. İnsanı insan olarak sevmeli ve parayla satın alınamayacak şeylerin bilincini taşımalıydı. Hastasından kendisine gelen küçücük bir hediye paketini açıp; emekle örülmüş bir çift patiği gördüğünde burun kıvırmayıp, gözyaşlarıyla hastasına defalarca sarılan biri olmalıydı. Sarıldıkça ağlayan, sıcacık yüreği ile kızım diyerek vedalaşan ve dünyaya gelmesine vesile olduğu bebeği kucağına alıp ‘ona çok iyi bakın, kendinize de’ diyen biri olmalıydı. İnsanlık buydu aslında, doktorluk buydu. Buna verilecek en güze örnek de benim doktorum Fatma Tombul hanımdı.
İnsanın hayatında, ‘’beni yanıltmadı, duygularımı yanıltmadı’’ dedirten insanlar olmalı. Fatma Hanımla bu duyguyu yaşadığımız için binlerce kez şükrediyoruz ve inanılmaz mutluyuz.
Bu dünyada böyle insanlar var oldukça; yaşam için hala bir umut var demektir. İnsan önce insan olmalı ki bütün meslekler güzel olsun. Yeter ki hakkıyla ve sevgiyle yerine getirsin görevini…


Amatör bir yazar olarak bu duyguları ne kadar kaleme alsam da, sesimin nadir köşelere duyulacağı düşüncesiyle kalemi güçlü kalemdaşlarımın böylesi güzel örnek insanları kaleme almaları gerektiğini düşünüyorum. Onlar iyiler. Onlar çok iyiler ve iyiler daima dile getirilip; dünyanın sonuna kadar okutulmalı örnek gösterilmeli herkese… Bir gün kalemim güçlendiğinde kitaplarımın arasında ismi geçecek roman kahramanlarından biri olacağından eminim Fatma hanımın.
Uzun lafın kısası diyerek son verelim satırlara.
İyi olalım. Sevgiyle saygıyla samimiyetle yaşayalım. Bu dünyada ne yaparsak onun gölgesinde muhakkak serinliyoruz çünkü… Rabbim ahrete göç edip gittiğimizde de bizleri iyiliklerimizle mükafatlandırsın inşallah…

Dua ile…


Ayşenur KAYA AYDOĞAN 

 
Toplam blog
: 3
: 94
Kayıt tarihi
: 11.01.14
 
 

Kızım, eşim, evim ve yazı hayatım; iki satıra sığmayacak kadar uzun ve derin... Bu yüzden laf-ı g..