- Kategori
- Öykü
İyi şanslar sevgilim (16)

XXXIII
Özüm Beyoğlu’ndaki kitapçılarda gezinirken umut veren yeni şairlerden AY ’ın şiir kitabı gözüne ilişti. Kitabın adı “Bir Şiir kitabı adı ZAMAN”. İçinden onu satın almak geçti; bu yeni şairi ilk keşfeden olmak istedi. Özüm ’ün çocukluğundan beri oynadığı bir oyundu bu: KEŞFETMEK. Babasından öğrendiği onca şeyin arasından en önemsediği buydu. Hikmet bey Özüm ‘e balık almak yerine balık tutmayı öğretmiş ve o da iyi bir balıkçı olarak oltası sırtında dolaşmaktaydı. Kitapevinde dokunduğu ilk andan itibaren bu kitaba bağlanmış hissetti kendini… Kaybolmak istedi o an. Her sefer gittiği kafelerden farklı olarak, Beyoğlu’nun arka sokaklarında bulduğu tanınmadık, tenha bir tanesini rasgele seçip daldı içeriye. Kalbi GÜB GÜB atmaktaydı. Üniversite öğrencisinden bozma bir garson ne içmek istediğini sordu, o da Capiccino sipariş etmek istedi ama ne var ki Nescafe ile idare etmek zorunda kaldı. “AY bir kısaltma olmalı!”…”Bakalım kimmiş bay AY”; kitabın arkasını çevirdi fakat çok az bilgi vardı ve de üstelik şairin tam adı da geçmiyordu. “Herhalde yeni bir pazarlama stratejisi olsa gerek!”. Kitabın önsözünde bay AY şöyle diyordu: “Benim kim olduğumun ne önemi var, önemli olan benim sizin için bir şeyler ifade edebilmem”. Ve devam ediyordu:”Hayat hepimiz için zor ise, ki öyle, bu kitapta kendinizi betimleyen en az bir hikaye ya da hikayeler bulabiliyorsanız, benim kitabım biraz olsun sizi daha fazla sizleştirebiliyorsa, ve her şeyden önemlisi beni samimi buluyorsanız, ben bu kitabı kitaplaştırarak doğruyu yapmış olacağım. Aksi takdirde zaten bu kitap, birçok örneğinde olduğu gibi, tozlanarak raflarda kaybolup, yok olup, hiç yaşamamış gibi, benim biçtiğim değerini yitirecek umutlarımla beraber!”. “Ne kadar içten ve samimi! İşte sırf bu yüzden bile bu kitap tutmayacak!” diye iç geçirdi Özüm. En sondaki şiirden başladı kitabı okumaya. Şiirin adı TUHAF’tı.
Ben doğalı beri
Ne kadar bir ben yok oldu
Bir ben doğdu
Birçok ben yok oldu
Ben doğalı beri
Oysaki ben zamanla
Birçok ben oldum
Doğalı beri
Ne kadar çok parçam varmış ki
Yokola yokola
Halen ben oldum
O kadar çok var ki
Konuşacak anlatacak
Ama neye yarar ki
Sadece yoruldum
Yorgun düştüm
Tuhaf
Lakin yaşıyorum
Parça parça
Ben olup
Yaşayıp gidiyorum
Tuhaf
Bir gün yorgun bir kuş
Tuhaf
Bir gün soğuk bir kış
Tuhaf
Tuhaf olan ben
Tuhaf olan her şey
Yaşayıp tam gaz ilerliyoruz
Şelale gibi yağmur
Gönlüm kan kan akıyor
Arındırıyor beni yaşam için
Tuhaf ki çok tuhaf
Halen yaşıyorum
Parça parça yok olmuşken
Bütün bir ben oldum
Babam beni umutları için yetiştirmişti
Ben yeşermedim
Bulut oldum
Ayaklarım yere basmadı
Ben tam bir ben olamadım
Tuhaf
Çok çabaladılar çok
Tuhaf
Çok çabaladım çok
Ben doğalı beri
Ne kadar bir ben yok oldu
Ben yok olmadım
Yaşıyorum geceden gündüze
Gün ve gün
Tuhaf
Ölmedim hiç
Tuhaf
Ölemedim
Gerçekten tuhaf
Özüm tuhaf oldu, hem de çok tuhaf. İçi sıkıldı, ruhu daraldı, gözlerinden damla, damla yaş geldi. “Bu nasıl bir yalnızlıktır Allah’ım!”. Bir anda aklına Necati geldi. “Acaba” dedi, “Acaba ben Necati’yi anlayabiliyor muyum? Yani onu çok seviyorum kuşkusuz fakat onu anlamak için çaba sarf ediyor muyum? Onun düşüncelerine değer veriyor muyum?”… “Belki de hayır! Belki de hiç çabalamıyorum. Belki de, Necati’nin kendini anlatmaya mecaili yok!”. Beyoğlu sokaklarına attı kendini. Hayatında belki de ilk defa kendini bu kadar yabancı, bu kadar yalnız ve insanlardan bu kadar farklı hissediyordu. Bu duyguların her birini ayrı ayrı zamanlarda yaşamış olmasına rağmen ilk kez hepsi birden üstüne bu kadar çok gelmişti. Necati‘yi telefonla aramak istedi ama telefonu cevap vermiyordu. Rüzgar iyiden iyiye sarmıştı vücudunu ve üşütmekten korktu kendini. “Belki de stüdyoya gitmeliyim. Üf canım hiç de istemiyor!”. Taksim parkına ulaşmıştı. Yapraklar gözüne, gözüne geliyordu. Sonrasında ani başlayan bir yağmur. “Eve gitmeliyim!”. Kendisini Sıraselviler’den Cihangir’e doğru taşıdı rüzgar ve yağmur karşısında epey bi zorlanarak. Teras katındaki mutlu yuvalarına ilk defa mutsuz ve umutsuz geldi. Tekrar Necati’ye ulaşmaya çalıştı ki nafile. “Muhtemelen toplantıdadırlar”. Müzik açtı, dinleyemedi; televizyon açtı, seyredemedi. Babasına telefon açmak istedi, ahizeyi kaldıramadı. En sonunda tekrar AY’ın kitabını eline aldı: Şiirin adı “AŞK BİR MASAL”
Aşk bir masal
İnsanoğlu
Masallara bayılır
Yaşam ise gerçek
Hissettiklerimiz
Duyumsadıklarımız
Paylaştıklarımız
Gördüklerimiz
Aşk bir masal
Masallar güzel
Hayat ise
Yaşanır
Masallarsız
İnsanoğlu arsız
İster her şey
Onun olsun
Masallarda yaşamak ister
Aşık olmak ister
Hayat bir koşuşturmadır
Masallar
Gerçek olsun ister
Çocuktuk
Bir zamanlar
Masallar
Gerçekti o zaman
Masallar biter
Aşk biter
Yaşam bitmez
Aşk bir masal
Sevgi ise ölümsüz
Emek ister sevmeye
Cesaret ister
Su ister
Ekmek ister
Sevgi yemek gibidir
İlgi ister
Çaba ister
Yaşamak ister
Çoğalmak ister
Aşk bir masaldır
Yalancıdır
Zamandan kaçar
Korkaktır
Kazık atar
Kalp atar
Güm güm atar
Aşk bir masal
Yaşattığın sürece
Gerçek
Sevgiye dönüşürse belki
Yücelir , yüceltir
Yaşar
Uzar
Uzatır ömrü
Sevmeyi öğretir
Sırrını verir hayatın
Aşk bir masal
Okuması güzel
Dinlemesi de
Yazması da
Yaşam ise gerçek
Sevmek lazım
“Ben yaşamayı çok seviyorum, hem de çok! Peki ya Necati! O niye bu kadar mutsuz. Anlamadığım, birbirimizi bu kadar severken ve de bir ay sonra evlenecekken niye onun yüzü neredeyse hiç gülmüyor”. ”Yoksa hayatı hiç sevmiyor mu? Belkide bu yüzden” diye yutkundu, “belki de bu yüzden beni ve bebeği de sevmiyordur!”. Hıçkırıklarına boğuldu o an için. Annesini aradı son bir mukavemetle! “Anneciğim ne olur gelir misin?!!!”.