Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Mart '12

 
Kategori
Efsaneler
 

İzmir Valisi Cahit Kıraç Narkisus 5. projesini başlattı

İzmir Valisi Cahit Kıraç Narkisus 5. projesini başlattı
 

İzmir Valisi M. Cahit Kıraç Narkisus pınarını yerinde inceledi


NOT:Bu projenin oluşumu: İzmir İl Turizim Müdürü Abdül Aziz beyin girişimi ile zamanın İl Genel Mec. Baş. Hakkı Berksu girişimi Karaburun Kaymakamı İlker Özer Özerk başkanlığında Hakkı Berksu Karaburun il Genel Meclis Üyeleri Belediye Başkanı Ahmet Çakırve Neşet Öztekin’inde katıdığı toplantıda Kaymakamın isteği ile Yüksek Teknoloji Üniversite Rektörlüğünce yapılan ön proje gerçekleştiği için Turizm Bakanı Ertuğrul Günaya İzmir Valisi ,ve adı geçen herkese teşekkür ediyorum

Neşet Öztekin

Kaynaklar; Ovid Metamorphoses, Latinceden çeviri Echo ve Narcisisos Aşkı A.S. OWEN, Anadolu aşığı ingiliz yazar, 1939 yılında Batı Anadolu'yu detaylı dolaşır, İonia'yı "İon" adlı kitabında etraflıca anlatır, İzmir dolaylarında bulunan Kilizman Yelki Köyü etrafındaki meşe koruluklarına hayran kalarak buralara "Dananın Ormanı" adını verir. Burada başlatılan Dianison Şarap Şenliği Narcisios Tracesi Mimas'ta son bulur. Sir Richard Livingston’ın "Grek Edebiyatından Seçmeler" adlı kitabında yer alan bilgiye göre ünlü Latin şairi Horace, şiirlerinden birinde "Mimas kadar güzel ve yakışıklı Narcisios Mimas'ta göle bakarken aşkından kendi kendine eridi" demektedir.

Bu yazı dizisinin tüm bilgileri Miritis Museum Powles Oxford Original kitaplıklarından özetlenmiştir. Ayrıca dünyaca ünlü The National Tate Galerileri ve Londra'da Kensington Botanic Museums'da, Narcisios'un ölümüyle ilgili olarak beş bin yıl önceye giden bulgulara rastlandı. Her devirde mitolojik şiir, tiyatro oyunları, hikaye ve makalelere rastlanır. Helen hayranları bunu Yunanlılara maletmeye çalışmıştır. Fakat bu olayın doğrusu; Narcisios, İonia' da yaşamış, ölmüş bir Anadolu çocuğudur Nergizde masal mahsulüdür. Buna rağmen Dünya Klasik Edebiyatı'nda her dilde henüz dün olmuş gibi anlatılmaktadır. Sizlere kutsal Nergiz’in yaratılış hikayesini anlatayım.

Narcisios, Latinlere göre Irmaklar Tarınçası Nana'nın oğludur. Narcisios’un doğuşu şöyle gerçekleşmiştir: "Ağdis tıs ion attis" efsanesine göre su perisi Tanrıça Nana sıcak bir yaz gününde serinlemek için el ve yaprak değmemiş süt beyazı pembe, bakire bedenini serin sulara salıverir. Su kenarında bir badem ağacının gölgesinde güzel bedenini tatlı bir heyecan kaplar. Şiddetli bir arzu ile derin bir uykuya dalar. Hararetinden eriyen badem uzuvlarına ulaşır.

Bir süre sonra hamile kaldığını anlar. Diğerleri gibi 9 ay sonra Hempiler'in şenlik türküleri arasında kainatta bir eşi olmayan güzel bir erkek çocuğu, Narcisisus'u dünyaya getirir. Narcisisus serbest, başı boş dolaşarak delikanlı olur. Çevresindeki her dişi ona aşıktır, koca hovarda baş tanrı Zeus bile onu Olimpos'a kaçırıp şarap sakisi yapmayı düşünür. Bunu duyan Zeus'un hırçın karısı Hera karşı koyar.

Diğer tanrılar Narcisisus'u, baş tanrıça Zeus'un eşi hırçın Hera'nın elinden kurtarırlar. İonialı, Klofondan ünlü Latin şairi Horace, Narcisios'un güzelliğini ve kendi kendine olan aşkını ve derin aşkından dolayı nasıl eridiğini, onun alımlılığının etkisinde nasıl kaldığım anlatmıştır. Şiirlerinde, Latin orjinalli eserlerinden İngilizceye çevrilmiş birçok yapıtında olayın, İyonia'da ve Kutsal Mimas çevresinin doğu eteklerinde, denize bakan bir platonun kuzey yönünde bir çok pınar ve kaynakla beslenen ve biraz ötede denize bakan küçük gölcük kenarında geçtiği anlatılmaktadır. Virgilious' a göre bu kaynak ve pınarlar kutsallaşmış olup hiç bir zaman kurumayacaklardır.

Mordoğan'ın değirmen tepesi ve değirmenlerin altında bulunan alanla bu gölü besleyen kaynaklar hala mevcuttur. Bölgeler Ardıç Plajı üst kısmındadır. Londra'da

THE NATIONAL GALLERIA

(Milli Resim Galerisi) da Nicolas PUSAN'ın 4 asır kadar önce, yani rönesansın tam ortasında yaptığı "THE DEATH OF NARCISIOS"

adlı yağlı boya klasik tablosu mevcuttur. Tablodaki görüntü ve manzaraların gölün bulunduğu bölgenin aynısı olduğu belirtilmektedir. Yine İngiliz yazar A. S. OWEN, IONIA adlı kitabında Yelki ve civarındaki meşelik koruluğun kutsallığından bahisle "Diana ve Nemphiler'in alem ve şenlikleri" diye yazar. Narcisisos ve arkadaşlarının bu koruluktan hareketle Mimas'a yol aldığından bahsolunur.

Ünlü Yunanlı kadın şair Sappho, seçkin, güzel kız öğrencilerine yazdığı şiirlerinde, "karşı dağların acılı nergizleri gibi olmasın" der. Sappho, Mimas'ın tam karşısında bulunan Midilli adasında yaşamıştır. Bu değiminde şair Narcısios'un Mimas'ta nasıl acıklı bir şekilde öldüğünü anlatmaktadır. Sir Richard Livingstone "THE PAGEANT OF GRECEE"

(Yunan Güvercinleri) adlı Greg Edebiyatından Seçmeler çevirisinde; "Narcisios, Mimas eteklerinde bir gölcüğün kenannda, umutsuz bir aşkın etkisinden eridi. Fakat yerinde ölümsüz nergiz çiçekleri yaratıldı" der.

Bütün bunlardan apaçık anlıyoruz ki, kutsal ve güzel nehir tanrıçası Nana'nın oğlu, eşsiz, yakışıklı Narcisios, o gölcüğün kıyısında delicesine aşık olduğu kendisini seyrederken, bu korkunç aşkın derin etkisiyle için için eriyerek Mimas topraklarına karışmıştır. Diana'nın kutsal meşe koruluğunda şarap ilahı Dianisious'un kırmızı, lezzetli ve etkin şaraptan içilirdi. Bu şenliğe katılan tüm dağ ve ırmak perileri de alemin tadını çıkarmak için alabildiğine içip dans ediyor, kimi arp çalıyor, çılgınlar gibi eğleniyorlardı.

Şenliğin güzel konuğu yakıcı Narcisios, herkesin gözünde ve gönlünde idi. Dağ perilerinden ve Zeus'un kızlarından birisi olan güzeller güzeli Echo, Narcisios'u bir an olsun yalnız bırakmadan elinde fağfur kadehi, Dianisious'un böğürtlen kızılcık ve kara üzümlerden yapılmış, bir yudumu delirtecek kadar keskin aşk şarabından deliler kadar sevdiği Narcisios'a sunuyordu. Narcisios çok nazlanarak bir yudum içiyordu. Ama Echo'nun kendisine parmak ucuyla değmesine bile izin vermiyordu.

Deli divanelere dönen bu dağ periciği Echo uğruna kainatı feda edebileceği Narcisios'cuğunun elini, bir kerecik avcuna almasına bile gönlü razı idi, ama Narcisios bunu hiç anlamıyor ve o güzel lüle lüle saçlan arasındaki çekici iri gözlerini taşıyan güzeller güzeli yüzünü hep önüne eğerek kendi harika bedenini seyrediyor ve mermer heykellerden yapılmış, tanrılardan güzel bedeninin hatlarını elleri ile okşuyordu. Zira Narcisios o kainata değişemeyeceği çılgın aşkını kendini sevmekte ve seyretmekte bulmuştu.

Alem kafilesi bu korulukta eğlenmekten başı dönmüş, çılgınca aşk ve dans yapıyordu. Dianisious bu atmosferi değiştirmek için alayı bir anda uçurup Mimas’ın ulu doruğunun eteklerindeki İonia’ya saldı, burası muhteşemdi. Diğer bütün İonia'nın ölümsüzleri de katılmıştı şenliğin bu bölümüne.

Etkili aşk şarapları içildi. Dianisaus'un bu keskin kırmızı şarapları herkesi delirtir gibiydi. Dans ve müzik bütün İonia'yı inletiyordu. Echo ise gene Narcisios'un gölgesi kuyruğu gibi dolaşıyor, karşılık versin diye kollarını açıp yalvarıyordu, bir ara çiçek tanrıçası Flora göründü, kalabalığa seslendi, "gelin arkamdan divaneler". Cilveli sesi ve edalı, kıvrımlı hareketleri ile belki de binlerce yıldan beri devam eden görkemli bu alayı peşine takip İonia kentine, kuzey platoya, Narcisios'un kendini seyrettiği gölcüğün kenarına götürdü.

Çiçek tanrıçası Flora mor, mavi, kırmızı, beyaz, çiğdem çiçeklerine Flora bir kat daha güzellik kattı. Burada çılgınca eğlenceye bir süre daha devam edildi. Bol su kaynakları akan küçük gölcüğün etrafında alem devam ederken Narcisios durgun gölcüğe bakarak çıplak vücudunu okşayıp seyrediyor, kendinden geçiyordu. Bu kez seyrediş başkaydı; her yanını ateş sarmıştı, için için eridiğim hissediyordu. Yanından hiç ayrılmayan Echo, nahoş hali, değişmeleri fark etmeye başladı. Giderek eriyip yok olacağım fark etmişti. Çılgına dönen Echo korkunç çığlıklar atarak çevredeki herkesi yardıma çağırdı.

Alaydaki bütün Nemphy'ler, Satyriaus'lar, Sinenas'lar, diğer yarı tanrılar etraflarına toplanmış, ilahiler söylüyorlardı. Gözler Narcisios'taydı. O her geçen dakika damla damla erirken, Flora mis kokan nadide çiçekleri havalara saçıyor, her yer çiçeklerle doluyordu. İlahiler arasında Narcisios gül kokan güzel vücudu eridi, eridi, toprağa kanşıverdi. Çılgına dönen Echo feryatlar arasında orayı terk etti. Bir süre sonra Echo, Narcisios'un öldüğü yere ziyarete geldiğinde gölün etrafını, çatal çatal bembeyaz, ortaları Narcisios'un göbeğini simgeleyen altın şansı, bakire beyazı nergiz çiçekleri kaplayıvermiş.

Ebediyete kadar aşkın sembolü olarak kalan mis kokulu nergizlerde tıpkı Narcisios'un vucuduna benzeyen saplarının seyrediyordu. İbni Sina, "Acaibi Mahlukat" isimli kitabında "vücudunda lekeler olanlar bol nergiz koklasınlar, nergiz selem oti ile bal kanştırıp vücuda sürülürse türlü yara ve çibanı iyileştirir, çokça koklanırsa sinirleri yatıştırır bağırsakları rahatlatır" diye yazmış.

Bu konudaki bilgileri, Mordoğanlı emekli öğretmen Ramazan Gezer, Londra’da öğretmenlik yaptığı sırada Londra Kütüphanesinden özet olarak bana getirmişti.

Yelki Köyü önündeki Dianauasus’un şarap şenliklerinde, herkesin başı dönmüştü. Çıngınca aşk ve dans yapılırken Dianauasus bu atmosferi değiştirmek için alayı bir anda uçurup Mimas’ın ulu doruğuna saldı. Burası muhteşemdi. Diğer bütün İonia’nın ölümsüzleri de katılmıştı. Şenliğin bu bölümüne burada devam edildi. Etkili aşk şaraplarının içilmesine Dianauasus bu keskin kıpkızıl şarabı her düştüğü yeri, bedeni yakıyordu. Sanki, dans ve müzik bütün İonia’yı inletiyordu.

Echo yine Narcisiosus’un gölgesi, kuyruğu gibi hep dibindeydi. Ona ulu aşkına birazcık karşılık verse diye kollarını açarak yalvarıyordu. Ama nafile, Nacisiosus ona hiç yüz vermiyordu. Bir ara üşüdüler bu delilere, çılgınlara dönmüş Dianauasuscular. Çiçek Tanrıçası Flora göründü ufuktan. Kalabalığa seslenerek “gelin arkamdan be divaneler” diye çoşkun, cilveli sesi ve edalı kıvrımlı hareketlerle, belki de binlerce yıldan beri devam eden ve en görkemlisi olan bu alayı peşine katıp, Mordoğan’ın kuzeyinde bir kale duvarı gibi gerili duran Değirmenli Plota Tepesi’ne getirdi.

Mimas’ın doruğuna göre burası daha serin ve çevresi daha görkemli, yeşilli, mavili, beyazlı çiğdem ve diğer eşsiz çiçeklerle süslü idi. Tanrıça Flora bütür bu doğa güzelliğine, bitkilere ve bilhassa çiçeklere bir kat daha güzellik kattı. Burada alem ve eğlencelerine bir süre daha, çılgınca devam eden alay bir ara platodan aşağıya doğru salınıp şuursuzca Tanrıça Flora’nın emirlerine uyarak, bugün halen akmakta olan pınar ve kaynaklarının oluşturduğu küçük bir gölün etrafına serpildiler. Burası Değirmenaltı yöresi ve alayın son durağıydı. Bakir göl çok sakin ve güzel bir çevre ortasında koyu mavilikler içersinde kendisine çarpan herşeyi geri yansıtıyordu. Çiçek Tanrıçası Flora sanki herşeyi önceden hazırlamış gibi planını uyguluyordu.

Tüm çevreyi kat kat güzellikler sarmıştı. Her su birikintisi gördüğünde ona bir aynaya bakar gibi bakarak kendisinin aksini görüp seyreden, kendine olan aşkının sonsuz zevkine varan Narcisiosus, bu engin his ve duygular altında, bu kez daha şiddetli bir arzu ve aşk ile bu şahane gölün kıyısına yaklaşır. O doyumsuz zevke ulaşır, kendi çıplak bedenini gölün aksinde seyrederken, eşsiz güzellikteki hatlarını okşayarak kendi ayinine dalar. Şenlik alayı kendi halindedir. Hemen herkes sere serpe çevrenin güzelliğinden sarhoş bir halde yerlere, çimen ve çiçeklere serpilmişlerdir. Yine Narcisiosus kendini seyretmenin ve aşkının, tatmin doruğuna erişircesine döne dolana göl kenarından kaçmamaya gayret gösteriyordu. Kendi aşkında kendini unutmuş görünüyordu. Bu kez seyrediş bir başkaydı, her zamankinden farklı bir durum idi.

Mimas’ın ulu yangını gibi harıl harıl yanıyor ve içinden eridiğini hissediyordu. Bu berrak mavi gölcüğün duygu dolu sularında bir ara dizleri tutmadı ve o güzel bedenini kaldıramadı. Çökerek yavaş yavaş kıyıya yığılıyordu. Hala kendini seyretmek duygusundaydı. Dizlerinin dibinde ondan aşk ve sevgi dilenen Echo, bu nahoş hali, değişmeleri fark etmeye başladı. Narcisiosus’un eridiğini ve giderek yok olacağını fark etmişti. Çılgına, deliye döndü. Echo, Narcisiosus’u kaybetmenin şoku ile çığlıklar atarak etrafındakileri yardıma çağırdı. Alaydaki bütün Nemby’ler, Satırys’lar, Sinanaslar ve diğer yarı tanrılar etrafına toplanmışlardı.

Narcisiosus ve Echocuk sanki onlara bakışları ve ilahileri ile gayretli olmalarını söylüyorlardı. Çoğunun yüzünde tatlı bir ızdırap okunuyordu. Bütün gözler Narcisiosus’taydı. O ise her saniye damla damla eriyordu. Ölümsüzlüğe terk ediyordu. Etraf pespembe kızıllıga büründü. Mis kokan nadide çiçekler Flora tarafından yere göğe serpilerek bu eşsiz değişim sahnesini bir başka güzellik veriyordu.

Yüzlerce Nemphy etrafa koşuşarak, uçuşarak, ilahiler söylüyor ve bu muhteşem anın devamını temine çalışıyorlardı. Ama Narcisiosus her geçen dakika eksilerekk eridi ve o gül kokan güzel bedeni göl etrafındaki toprakların benliğine karışıverdi. Artık zavallı Narcisiosus kendisini gölün akseden sularında seyredemiyor, Echo’da onun o güzel hayalini göremiyordu. Çılgına dönen Echo feryadlar içinde burasını terk ederken divaneciğin ardından tüm İonia’nın perileri ve tanrıları da çekip gidiyordu. Issız, boş kalan mezarlığa benzediğine sandığımız göl kenarındaki toprakları bir yıl sonra çatal çangal, beyaz, ortaları Narcisiosus’un göbegini simgeleyen, altın sarısı göbekli, mis kokan Nergiz çiçekleri ile kaplıyıvermişti. Narcisiosus’un ilahi aşkı ebediyete kadar sembolleşen Nergiz çiçekleri yaratılmıştı. Tanrıların istediği olmuştu.

Tıpkı Narcisiosus gibi nergizlerde, hep saplarını seyrederler sanki. İşte o günden beri nergiz hep Karaburun Yarımadasında ve Mordoğan’da yetişir.

Adı efsaneleşmiş ismini beşbin yılöncesinden Narcisssus’tan almış nergis çiçeğinin öyküsü Neşet Öztekin tarafından İngiltere kütüphanesinden Mordoğan’lı öğretmen çocukluk arkadaşı ramazan Gezer yıllarca kaldığı İngiltereden getirip verdiği bilgileri şöyledir. İngiliz yazar A.S.OWEN 1938 yılında Mordağanda 4 sene araştırma yaparak kaleme almış mitolojik efsaneyi “Dağların Acılı (otları) Çiçekleri Mimasın Mimas” adlı kitabında yazmıştır. Kaynak İngiltere kütüphanesinden Neşet Öztekin tarafından 2005 yılında beş binyıl önce Narcissus’un suya bakarken öldüğü pınarı bularak kanıtlayıcı delilleri ortaya çıkarmıştır. Nacissus ırmaklar tanrıçası Nananın oğludur Mordoğanın ardıç yamacında akar su kenarında dünyaya getirmiş kainat güzeli bir erkek çocuğudur. Çıplak dolaşırken bulduğu bu kaynak pınarının göllenen suyunda kendisini görup aşık olduğu dünyaca bilinen kendini seven narşizim olayı bu pınarda başlar. Çiçek tanrıçası Flora’nın botanik bahçesinin bulunduğu yerde suya bakarken öldüğü pınarı Zeusun kızı Echo Narcissus’a aşıktı. Bir yıl sonra öldüğü pınarı ziyarete geldiğinde gölcüğün etrafında kendiliğinden çıkmış nergis çiçeklerine benzetme yapmış bakire beyazı yaprakları arasında altın sarısı göbeği boyunlarını bükmüş saplarını seyrediyordu. Tıpkı Narcissus gibi aşkın sembolü olsun demiş pınar Mordoğan ardıç yamacındadır. Mordoğan’nın şimdi mahallesi olan yukardaki eski Mordoğan’da çilekli dere üstünde dağın eteğinde gene Neşet Öztek’in tarafından tesbit edilen Egedeki sarayların mermer sütunlarının işlendiği 5 metreboyunda sütünlar ıspatıdır.
 

 
Toplam blog
: 26
: 2823
Kayıt tarihi
: 24.03.07
 
 

1933 Mordoğan - İzmir doğumlu olup 51 yıldır aktif gazetecilik ve televizyon muhabirligi yapmakta..