Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

AYFER AYTAÇ GAZETECİ YAZAR

http://blog.milliyet.com.tr/ayferaytac

19 Kasım '17

 
Kategori
Yöresel Yemekler
 

Kabune Yemeği Nedir?

Kabune Yemeği Nedir?
 

Gı Bu Ne - Kabune yemeği


2.) Bölüm:
Helva irmikle şeker karışımına deniliyor da peki "Kabune nedir?" diyecek olanlara bir önceki yazımızda bol etli ve nohutlu pirinç pilavı olduğunu belirtmiştik. Bu yazımda da "Kabune" nin neden kabune denilmişliğine cevap arayalım. 
 
Eski zaman Isparta"sında oğlunu yeni evlendirmiş bir kaynana, gelininin maharetini ölçmek için onu evde yalnız bırakıp komşuya geçmiş. Evden çıkarken de gelinine: 
-"Bak hele, ben gomşuya geçiyom. Aşam gocan gelince önüne gonacak aş yok, deverem. Sen bi şeyle gayırısın gari" demiş, gitmiş.
 
Yeni gelin mutfağa bir bakmış, pişirilmeye değer miktarda malzeme yok. Tel dolapta, bakır sahan içinde biraz et, bir tasın içinde avuç ayasını dolduracak kadar haşlanmış nohut ve bir kese içinde çorba pişirecek kadar pirinç olduğunu görmüş. Önce "Ben bu kadar az nimetle ne yapabilirim? Tek kişiye bile yetmez bunlar." diye düşünmüş.
 
Mutfaktan çıkıp devrilip sedire yatsa, yahutta saçını savurarak hanayda çiçeklere baksa, akşamda sofraya neşesini katsa, kocası mutlu olurmuş elbette. Ama ya kaynanası; oğlunu fişekleyip aralarına fitne soksa, o fitne kara kedi olup kara günler başlatsa, dirliği - birliği dermansız kalsa mutlu geçmesi gereken günler nice olurdu? 
 
Yuvasında huzurun bozulmasını istemeyen gelin, fistanının kollarını sıvayıp girmiş mutfağa...Ortalıkta gördüğü pirinci, nohutu yıkamış, süzmüş. Eti alıp didiklemiş ki, her lokmaya yayılsın gibisine. Ceyizinde getirdiği kalaylı bakır tencerede yağla buluşturup bir güzel harmanladığı malzemeyi, yemek olarak pişirmiş. Akşam kocası ve kaynanası gelmeden de sofra bezini yere yaymış, yufka ekmeğini açmış örtünün üzerine, bir testi de su koymuş. Sofrası zengin görünsün, icat ettiği yemeği göze batıcı bulunmasın diye de, bir küçük tasa dilmiş domatesi, biberi, soğanı. Getirmiş bakır sahan içindeki karmaşık yemeğini, dumanı üzerinde olarak koymuş sofranın tam ortasına...
 
Beklemeye koyulmuşken kısa bir müddet sonra, önce kocası gelmiş eve. Allah"ın selamını verip, bağdaş kurup oturmuş sofranın ucuna. Kaynana sonradan gelip, başköşeye kurulmuş. Yüzünde gelininin yaptığı yemeği becerememiş sanmasına ve oğlunun beğenmemiş olmasına yönelik  sinsi bir gülüş varmış. Kaynana, oğlunun gözlerine bakarak "Hünersiz gelin" diye alay etmeye hazırlanırken, bir yandan da kaşığını kabın içine sallama aşamasındayken "GI BU NE?" 
 
-"Bu mu kursağımıza layık bulduğun aş, bu ya garın ağrıdır, ya baş. Neden etmedin bi ıscak sulu yemek, anan evinde sana ıscak çorba nası yapılı, öğretmedile mi heç?" diye laf sokuşturmuş. 
 
Gelin mahçubiyet içinde yüz kızarıklığı yaşarken; kaynana, ortadaki bakır kap içinde dumanı tüten didilmiş etli, nohutlu aştan bir kaşık ağzına götürdüğünde, damak tadına yayılan nefasetle ardarda "GI BU NE?" deyivermiş. 
 
Oğluyla birlikte pek güzel buldukları yemeği tek bir pirinç tanesi bırakmamaya dikkat ederek bitirivermişler. Aldığı afiyetten memnun kaynana, o günden sonra gelininden "GI BU NE, dediğim yemekten bir daha etsene" demiş sıklıkla...
 
"GI BU NE" zaman içinde "Kabune "oldu, geldi bu vakitlere kadar. Tadını alan herkesce bu yemek öyle tutmuş, öyle beğenilmiş ki, duyan merak eder olmuş, gören yapar bulunmuş. Her yenilişte kaşıklarına daha da önemle bakış atarak, Allah"a şükretmenin ehemmiyetini daha yürekten hisseder olmuşlar. 
 
Kısa geçmiş öncesine kadar kaşıkların üzerinde "Bismillahirrahmanirrahim" ifadesi bulunurdu. Kaşıkların saplarında "Besmele" yazardı ki, nimeti lütfeden Allah"ın ismi ile yemeğe şükrederek başlanması sağlanırdı. Sofranın bereketinin artması ve hiç bir aile ferdinin unutmaması, unutursa kaşıktan görüp hatırlaması için "Besmele"yazılı kaşıklar her hanede tercih edilirdi. Şimdi önemsemediğimiz tahta kaşıklardan, eskiden ne anlamlar taşardı, zihinlere akardı. Umarım günümüzde de ""yemek öncesi "Besmele"yi zikretmeyi kimse unutmaz.
 
Kabuneyi bulan gelin, iyi ki kaynanan seni böyle bir maharet testine tabi tutmuş. Aksi halde dilimiz, senin miras bıraktığın bu lezzeti hiç bir zaman tadan olmayacakmış.
Not: Bu konuyu ben dilden olarak yeri geldikçe herkese anlatmıştım. Duyanlar duymayanlara söylememiş olabilirler, diye bir kez de buradan aktarma gereği duydum. Umulur ki beğenile.
 
Ayfer AYTAÇ -ayferaytac.com
 
 
Toplam blog
: 622
: 205
Kayıt tarihi
: 08.12.14
 
 

Gazeteci-yazar ..