- Kategori
- Gündelik Yaşam
Kaç para eder servetin?!

Ey çocuk! Kaça satarsın ağzındaki kocaman gülümsemeyi bana?
Ya sen, iştahla dondurma yiyen çocuk? Evet evet, sen! Sen kaça satarsın peki ağız tadını?
Milyonlar versem de karşılayabilir mi acaba bedelini? Parasını ödesem de alabilir miyim karşılığını?
Dondurma fabrikaları satın alacak kadar zengin olsam bile, tonlarca dondurma yığılsa önüme, senin diline yerleşen o andaki tadı verebilir mi bana sanıyorsun?
Güneşin alnında çapa sallamaktan yorgun düşmüş beden. Ağacın gölgesinde, dere kenarında kurduğun sofrandaki aşına bandığın ekmeğin ve yanında tuza banıp yediğin nar gibi domatesin tadını ve açlıkla vedalaşan nefsinin aldığı hazzı kaça satabilirsin bana? Sessiz sohbetlerle sürse de yorgunluğun(uz)dan yemek faslı, sıcaktan kan çanağı gözlerin, yüzü, senin yüzün gibi kızarmış yarinin gözünün akında yıkanıyorsa ve gülümseyebiliyorsan hele bir de sevdiceğine… Kaça satın alabilirim o mutluluğu acaba?
Boğaz kıyısı saraylardan birinde donatılmış ve sahte kahkahalarla çınlayan sohbetlerin meze olduğu mükellef bir masadaki kuş sütü bile, senin tuza bandığın domatesin çekirdeğinin lezzetini karşılar mı sanıyorsun?
Kuytuda şehvetle öpüşen çift! Ya siz kaça satabilirsiniz bu mutluluğu acaba? Kaç para eder sizin heyecanınız aşkı bulamayanların kalbinde?
Tüm sıcaklığıyla tutuşmuş elleriniz; sevgiyle birleşen gözleriniz, dudaklarınız ve o anlardaki yürek çarpıntınız ne kadar pahalı fark etmiyor musunuz? O paha biçilmez duygularınıza ne pahalar uğruna sahip olamayanlar var bilmiyor musunuz?
Size seyran olan samanlık, parktaki bank, tarladaki kuytu; kaç saray odasındaki süslü ama mutsuz yatağa bedel?
Ve cüzdanı kabarık nice insan, dakikalık hazları satın almak(!) uğruna paralar dökerlerken, satın alınmış bedenlerle inlerken yatlarda, katlarda veya saray otellerin süitlerinde; aslında kaybettiği insan tarafının inim inim inlemekte olduğunu fark etmiyor mu sanıyorsunuz?
Ayrılığın ardından özlemle kavuşan kollar ve sımsıkı kenetlenen parmaklar!
Susuzluktan kavrulmuşların boğazından akıp giden buz gibi su yudumu!
Boğulma tehlikesi geçiren ve havaya hasret kalmış ciğere dolan ilk nefes!
Yıllarca karanlıkta kalmış gözlerdeki ilk ışık!
Vesaire vesaire…
Kaç para edersiniz siz acaba?
Ve bana dünyanın en zengin kadını olduğumu hissettiren sen!
Dünyanın bütün paralarını dökseler de ayaklarına birileri; bendeki mücevher koleksiyonundan bir taş bile alabilirler mi acaba?