Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Haziran '12

 
Kategori
Kitap
 

Kaçkarlardan Berlin'e

Eğitimle İlgili Kitaplar/Kitap Tanıtma

                                                      KAÇKARLARDAN BERLİN'E

                                                                 Yazarı: Ali Uzun 

Kaçkarlardan Berlin’e kitabının yazarı Ali Uzun, bu kitabında kendi yaşam öyküsünü ele almıştır.

1964 yılının Haziran ayında, Gazi Eğitim Enstitüsü’nün Almanca bölümünü başarı ile bitiren Ali Uzun, orta dereceli okullarda Almanca öğretmenliği yapabileceğine dair diplomayı alır. Ayrıca o yaz, Almanya’daki herhangi bir Goethe Enstitüsü’nde staj yapmak üzere iki aylık bir yaz bursu kazanır. Bu sayede Almanya’yı, insanlarını ve kültürünü, yerinde canlı olarak, yakından tanıma fırsatı olacaktır. Buna ek olarak Almanca konuşma pratiğini de geliştirme imkânı olacaktır.

1960’lı yıllarda, bu güne göre, ülkemiz çok fakirdi, ulaşım olanakları sınırlı ve yabancı bir ülkeye seyahat etmek çok pahalıydı. Devlet yardımı ya da kendi imkânlarıyla Almanya’ya gitmesi imkânsızdı. Bu yüzden kazanmış olduğu burs ile uçağa binmek, sadece bir hayalden ibaretti. Bu yüzden Ali Uzun, trenle İstanbul’dan Münih’e doğru yola çıkar. Trende Karadenizli bir yolcu, aynı zamanda hemşerisi olan biriyle renkli bir yolculuk geçirir. Üç günlük yorucu ve uzun bir tren yolculuğundan sonra, Haziran ayının sonunda, güneşli ve güzel bir günde, Münih’e varır.

Goethe Enstitüsü’nün bulunduğu köyün bütün yolları asfaltla kaplı idi. Herkesin evinin kapısında en az bir araba bulunuyordu. Diğer taraftan köyün ilk ve ortaokulu, sağlık merkezi, postanesi, bankası, PTT binası ve eczanesi vardı. Kahve, lokanta ve alış veriş merkezleriyle, burasının bir köy olduğuna inanmak, bizim ölçülerimize göre mümkün değildi. Ayrıca ilk ve ortaokulun bahçesinde yüzlerce bisiklet bulunuyordu. Anlaşıldığına göre, hemen her öğrenci bir bisiklete sahipti. Kendi ülkesinin köylerini ve insanlarını düşündü. Örneğin o zamana kadar, kendisinin hiç bisikleti olmamıştı.

Staj süresince yanında kaldığı ailenin iki katlı, tertemiz, bakımlı ve bahçeli bir evi vardı. Elli yaşlarında bir hanım, üniversite öğrencisi olan yirmi yaşlarındaki oğlu ile beraber yaşıyordu. Evin fazlalık odalarını pansiyon olarak kiraya veriyor ve geçimlerini büyük çapta bu yolla karşılıyorlardı.

Staj yaptığı Goethe Enstitüsü’nde, farklı milletlerden dil öğrenimi için gelen değişik yaşlarda insanlar vardır. Bunlardan çok ilginç kişiliği olan biri vardı. 75 yaşında bir İtalyan Hanım, dil öğrenimi için Goethe Enstitüsü’ne gelmiş ve Almancayı yeni öğrenenlerle birlikte derslere girmeğe başlamıştı. Her gün, iki saat süreyle o yaşlı bayana Almanca dil dersi vermeye başlar.

Sözünü ettiği ihtiyar bayan, ana dili İtalyancanın dışında İngilizce ve Fransızca bilen, çok yönlü ve kültürlü bir insandı. Bir gün ona, zaman zaman, “Bu yaşta neden Almanca öğreniyorsun?” diye soruyorlar. Eşimi birkaç yıl önce kaybettim, kuzey İtalya’da, tek başıma, büyük bir villada kalıyorum. Bir köşede pinekleyerek ölümü mü bekleyeyim? Sizin gibi gençlerin arasına katılarak yaşamdan zevk alıyor ve yeni bir lisan da öğrenmiş oluyorum’ dedi.

Gerçekten de, o yaşında, bütün etkenliklere şevkle katılıyor, bizimle birlikte dağlara ve tepelere tırmanıyor, enstitüdeki herkesle diyalog kurmaya çalışıyordu. “İşte böyle örnek insanları tanımak, kişinin yaşam felsefesine yeni ufuklar katar ve hayata bakış açısını genişletir.’ Kanısına varıyor yazar.

Yaz bursu bitince, Ağustos ayının sonunda Türkiye’ye dönüyor. Almanya’da stajda bulunurken, Ankara’da, Milli Eğitim Bakanlığında, kura çekimi yapılır. O zamanki adıyla Afyon Erkek Sanat Enstitüsü Almanca öğretmenliğine atanır. Afyon’a vardığında büyük bir hayal kırıklığına uğrar. 1964’lü yıllarda Afyon, büyük bir kasaba görünümündedir.

Afyon’a gidip göreve başladıktan kısa bir süre sonra, anne ve babasını ziyaret etmek için Rize’ye gider.

“Afyon Erkek Sanat Enstitüsü’nde görevime başladığım ilk günlerde, okulda benden yaşlı olan meslektaşlarımın, öğrencilerin eğitimi ve öğretimi konusunda, öğretmenler odasında yaptıkları konuşmaları çok yadırgamıştım” diyor.

Okullarda yıllarca ders vererek öğrenci yetiştiren bu meslektaşları, öğrencileri yola getirmek ve derslerde daha başarılı olmalarını sağlamak için, onları nasıl dövdüklerini, ibret olsun diye bazı öğrencilere nasıl ağır cezalar verdiklerini, övünerek anlatıyorlardı.

Ali Uzun ise, meslektaşlarına itiraz ediyor, öğrencileri dövmenin ve onlara ağır cezalar vermenin, belki geçici bir çözüm olabileceğini ancak olumsuz davranışlara yönlendiren esas sorunlarını çözemeyeceğini ifade ediyordu. Öğretmen arkadaşlarının çoğu ise ona gülüp geçiyordu.

Erkek Sanat Enstitüsü’nden başka, Afyon Ticaret Lisesi’nin Almanca derslerine de giriyordu.

Ali Uzun, kırk altı senelik meslek hayatı boyunca, öğrencilerini öğrenmeye teşvik eden, başarılı olduklarında onları ödüllendiren, özel problemleriyle samimi olarak ilgilenen, tutum ve davranışlarıyla öğrencilerine örnek olan öğretmenlerin başarılarına hep şahit olmuştur.

Kısa bir süre içinde Afyon’a alışmış ve geniş bir çevresi olmuştu. Kendini mesleğine adamış, gece-gündüz çalışıyordu. Öğrencilerini daha iyi nasıl hazırlayabileceğine kafa yoruyor, fırsat buldukça bol bol mesleki kitaplar okuyordu. Bu çalışmaların mükâfatını da alıyordu. Örneğin, Kasım1964 içinde, Ankara Üniversitesi Dil, Tarih ve Coğrafya Fakültesi’nde yapılan Devlet Dil Sınavını kazanarak bir üst dereceye terfi etti ve suretle maaşı artmıştı.

Öte yandan, Külkedisi masalını, Almanca aslından sahneye uyarladı. Ticaret Lisesi’ndeki öğrencileri, ders saatleri dışında, çok çalışarak ve büyük fedakârlıklar göstererek halkın ve diğer okulların öğrencilerinin huzurunda, halkevinin salonunda, sahnede, bu masalı Almanca konuşarak çok başarılı bir şekilde oynadılar. Gerçekten bu gösteri, Afyon’da günlerce konuşulan bir olay oldu ve öğretmenlerin olacak itibarını, hem meslektaşları hem de afyon halkı nezdinde çok arttırdı.

Yine bu dönemde, Afyon’da görev yapan öğretmen arkadaşlarla sağlık alanında görevli kamu personeline parasız bir Almanca dil kursu açtı. 25 kadar öğretmen, sağlık memuru ve hemşire, sözünü ettiği akşam kursuna devam ediyor, Almancanın temel kurallarını öğrenme ve basit cümlelerle Almanca konuşmak için büyük bir çaba gösteriyordu. ‘Kursun isteğe bağlı olması ve gelenlerin de öğrenme isteklerinin çok yüksek olması sebebiyle dersler, benim için de bayağı eğlenceli geçiyordu’ diyor.

Yukarıda ifade ettiği bütün bu çalışmaları düzenli olarak yürütürken, günün birinde, Federal Almanya İzmir Başkonsolosu ile birlikte Alman Kültür Enstitüsü Müdürünün Afyon’a gelecekleri, vali, belediye başkanı ve askeri birlik komutanı paşayı ziyaret edecekleri bildirildi. Gelecek Alman heyetine onun tercümanlık yapması hususu, Milli Eğitim Müdürü tarafından okul müdürüne tebliğ edildi.

Yaptığı tercümanlığı çok beğenen İzmir Alman Kültür Enstitüsü müdürü Dr.Wildermann, İzmir’e tayinini isterse akşamları da Almanca derslere girerek ek bir gelirinin olacağını söyledi. Ayrıca Ege Bölgesi’nde görevli olan Almanca öğretmenleri için düzenlenen seminere de davet etti. Bu onun çalışma hevesini daha da arttırmıştı.

İzmir’e tayin için başvuru yaptı ancak iki yıl süreyle Afyon’da görevde bulunmamış olduğundan kabul edilmedi. Böylece 1965/66 öğretim yılında Afyon’da göreve devam edeceği kesinleşmiş oldu.

İzmir’e tayini çıkmamıştı ancak seminer fırsatını da kaçırmamıştı. Üç hafta süren seminer boyunca, bir taraftan yabancı dil öğretimi ile ilgili değişik konularda, Goethe Enstitüsü’ndeki uzmanlarla çok yararlı çalışmalar yapıldı ve Almanca dil öğretiminin Türkiye’deki uygulamaları ve sonuçları ayrıntılı olarak ele alındı.

Çok hareketli geçen yaz tatili ve nişanın ardından 1966/67 öğretim yılında Afyon’da, Almanca öğretmenliği ve diğer çalışmaları bütün hızıyla devam ediyordu. ‘ Bir sabah okula derse gittiğinde, okul müdürü İsmail Bey, beni kapıda karşıladı’ şeklinde ifade eden Ali Uzun, hiç beklemediği bir haber almıştı. Milli Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye Dairesi Belge ve Denklik Bürosu Almanca Raportörlüğüne tayini çıkmıştı.

Ali Uzun, Bakanlıkta (Talim ve Terbiye Dairesi Belge ve Denklik Bürosu) çalışmaya başlamıştı. Nişanlısıyla evlenmiş, iki de oğlu olmuştu. Ancak Bakanlıktan bir süre sonra ayrılmış ve Almanca öğretmenliğine geri dönmüştü.

Ali Uzun, Hacettepe Üniversitesi’nin Sosyal ve İdari Bilimler Fakültesi’nin Eğitim Bilimleri Bölümünün giriş sınavını kazandı. Bir taraftan Almanca öğretmenliği yaparak geçimini sağlarken, aynı zamanda da akademik kariyer yapmak istiyordu. O zamanlar Ankara’da yeni açılmış bulunan Devlet Lisan Okulu’nda Almanca öğretmenine ihtiyaç olduğunu ve oraya geçebileceğini öğrenmişti. Durumunu Genel Müdürü Selahattin Başiplikçi’ye anlattı ve daireden ayrılmasına izin vermesini istedi. Ancak kabul edilmemişti. Askere gidene kadar bu görevinde kalacağını anlamıştı.

Dairede çalışırken iki kişi onunla görüşmek istedi. Biri erkek diğeri bayan odasına girdi. Erkek misafir anlatmaya başladı: ‘Kız kardeşim bu sene Haziran ayında ilk öğretmen okulunu başarı ile bitirdi. Kurada Rize ilini çekti. Biz İstanbul’da oturuyoruz. Rize Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından sahilden uzakta bir köye ilkokul öğretmeni olarak tayin oldu. Görevlendirildiği köyde başka bayan öğretmen yok. Oradaki insanlar cahil ve yabani. Kız kardeşim ise İstanbul’da yetişmiş genç bir kız. O, köy ortamına uyum sağlayamıyor. Kız kardeşimin Rize’deki halini görünce dayanamadım. İstanbul’a onu getirirken otobüs yolculuğunda İstanbul’a gitmekte olan dayınızla tanıştık. Sizin Milli Eğitim Bakanlığı’nda görevli olduğunuzu söyledi. Belki bize bir yardımda bulacağınızı umut ederek size geldik’ şeklinde ifade etti.

Kız kardeşi ve genç öğretmenle bir süre konuştuktan sonra bayan öğretmenin gözlerinin içi gülmeye başlamıştı. Ona gitmeden ‘Çalıkuşu’ romanını da tavsiye ederek ‘kim bilir belki de bir Feride öğretmenle özdeşleşerek ikinci Çalıkuşu da sen olursun? ‘ deyip uğurladı. Konuklar gittikten sonra Rize Milli Eğitim Müdürü’ne bir rapor hazırlayıp gönderdi. Raporda genç öğretmenin durumunu bildirdi ve ona yardımcı olunmasını rica etti.

Aradan 3 ay gibi bir süre geçtikten sonra o bayan öğretmenden bir teşekkür mektubu almıştı ve bu mektup onu çok duygulandırmıştı. Genç bir öğretmeni topluma kazandırmış olmanın mutluluğunu yaşadı.

Kars’a askerlik için göreve çağrılmıştı. Kars’a askerlik yapmakla birlikte Lisede haftada iki yarım günde ders vermeye başlamıştı.

Terhis olduktan sonra Ankara’ya ailesinin yanına gitti. Devlet Lisan Okulu’na tayin istedi. Kısa süre içinde de, Almanca öğretmeni olarak oraya ataması yapıldı.

Bu arada Eğitim Bilimlerindeki öğrenimini de başarı ile yürütüyordu. Öğrenimini bitirdikten sonra Hacettepe Üniversitesi’nde bir süre öğretim görevlisi olarak çalıştı. Daha sonra Berlin’e gitti ve orada başka bir görev yaptı. (Berlin Başkonsolosluğu).

Ali Uzun, Berlin’de de öğretmenlik yaptı. Almanca-Türkçe derslerine giriyordu. Berlin ilkokullarının Müfredat Programı bizim ülkemizde ahlaki olarak hiç hoş karşılanmayan konuları da içeriyordu. Önceleri çok itici gelen bu konu daha sonra mantıklı gelmişti ona.

Ayrıca Berlin’de Konsolosluk öğretmenlerine de akşamları Almanca dil kursu veriyordu.

Yazar, Berlin’deki öğrencilerine, İzmir-Çeşme’ye Türkiye’yi tanıtım amaçlı bir gezi düzenledi ve oldukça verimli oldu.

Yazar, kitabın birinci bölümünde görev aldığı yerleri ele almıştır. İkinci bölümde ise çocukluk ve hatıralarını ele almıştır. 

 
Toplam blog
: 425
: 3089
Kayıt tarihi
: 06.12.06
 
 

Gazi Eğitim Fakültesi, Eğitim Bilimleri Bölümü, Eğitim Yönetimi, Teftişi, Planlaması ve Ekonomisi..