Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Mayıs '07

 
Kategori
İstanbul
 

Kadıköy Kadıköy!

Kadıköy Kadıköy!
 

Ben ne istediğimin farkına vardım Sayın Dostlarım.. Vardım varmasına da isterseniz önce nasıl vardığımı anlatayım sizlere..

2 haftadır sizin de bildiğiniz gibi bir bunalım, bir depresyon, bir elini kolunu nereye koyacağını bilememe, işten, insanlardan, eski dostlardan, İstanbul’dan bir bıkma, bir bezmedir gidiyor... 35 yaşına gelmişlik, hala cebelleşiyor olmak... Yaptığın işi sevmemem, potansiyelimi bilmem ama çeşitli sebeplerden devreye sokamamam... Oooof ki ne of!

Allahtan Uslu’cum Burcu’cum aklımı başıma getirdi de sağ salim çıkabildim bu ruh sıkıntısından... Kimi insanlar tüm pozitiflikleriyle sizi motive edebilmek için üçyüzbin kelime sarfedebilirler... Ama sizin motive olmaya niyetiniz yoksa hiç bir güç sizi, hayattan yeniden keyif almaya itemez... Sonra bir gün yüzünü sadece fotoğraflardan gördüğünüz bir dost (hatta candosttur o!) size iki kelime-evet evet sadece iki kelime- eder hayatınıza kaldığınız yerden devam edersiniz... Bu yüzden “doğru insan hayat kurtarır” işte!

Etrafa sırıtarak baktığınızda herkes gülüyordur sanki. Başkentte bir dost, artık cebelleşmiyordur hastalığıyla, kendiyle... Sanki, yıllardır dost bildiğin insanlar kendileriyle yüzleşmiş, yüzleştikleri yüzlerine gülüyorlardır şimdi.... Ortalıkta hiç bir sorun, dert, tasa, hastalık kalmamış sanırsın... Sanki insan kendini kandırıyordur ve bu durumdan da pek memnundur... Gerçekler böyle olmasa da –miş- gibi yapmak enerjiyle dolmanızı sağlıyordur....

İşte ben de Uslucum’un iki kelimesiyle kendime geliverdim... Candost! Sağolasın!

Bu gazla sağa sola daha bir değişik bakmaya başladım... İşte geçen gün okuduğunuz üzere İstanbul’la barıştım, Salacak’la seviştim... Etrafa gülücükler, şen kahkahalar atmaya başladım yeniden...

İş yerinden öğlene kadar izin almıştım... Bir süredir adet haline getirdiğim “Kadıköy’de Türk Kahvesi İçme”operasyonunu düzenleyeyim dedim... Kahvemi söyledim... Birazdan minik metal bir tepside, dünyanın en güzel (bence) kahve fincanına küçük bardakta soğuk suyun eşlik ettiği, yanında çifte kavrulmuş lokum ilen Fazıl Bey’in Türk Kahvesi yanıbaşımdaydı... Etrafıma baktım. ”Burası Kadıköy yahu!” dedim kendime... Karşımda eski moda tabirle “birahane” yeni adıyla cafe-bar, sağımda kuruyemişçi, solumda tabelasında”her nevi manikür, pedikür makas aletleri” yazan ama aynı zamanda minik kahve değirmenleri satan “Tuhaf”iye!... Bir hareket sabah sabah... ”Allahım” dedim. “Ben burayı seviyorum...”

Ve işte o an sevgili dostlarım! Ne yapmak istediğime karar verdim....

Ben Kadıköy’de esnaf olacaktım....

Bu düşünce beni aldı aldı götürdü, bir sağa bir sola savurdu... Bir heyecandan diğerine gittim geldim... Kendimi, sabahları kepenklerini açan (kepenk kalmadı ya artık) sağa sola selamlar , iyi dilekler , hayırlı işler yağdıran, dükkanı derleyip toplayan, işler bitince kendine bir türk kahvesi yapan, ardından bir çay demleyen(bergamutlu) , keyifli keyifli dükkanın önünde oturan bir Kadıköy Esnaf’ı gibi hissettim.... Hayal bu ya! Belirli sayıda müşteri potansiyeli olan da bir dükkanım olduğu için çok para kazanmak gibi bir derdim yok... Dükkan dönsün, hayat idare edilsin yeter... Ne sattığımın önemi yok... Ama ben kendimi bilirim.. Kadıköy’de yüzlerce olan dükkanlardan biri değil benim dükkanım... Öyle şatafatlı bir dekorasyonu da yok... Temiz hoş renkli bir badana, ne satıyosam onlarla dolu bir dükkan, bir de (valla kimse bozulmasın, ayıplamasın )olmazsa olmaz bir bilgisayar....

İşin tuhafı ne biliyor musunuz... Bu yazının sonu yok... Çünkü bu hayalin sonu yok... Hali hazırda kurmaya devam ediyorum ben onu.... Haliyle yazının da sonu gelmek bilmiyor...

Sevgili patronum bana geçen gün ”Herkesin bir hayali olmalıdır “ demişti... Üzerine düşündüm. Bir daha düşündüm... Düşünmeye devam ettim. Benim bir hayalim yok... Bir amacım yok... Hayat sıkıntısız devam etsin bana yetiyor... Sağlık eksik olmasın, işim gücüm olsun, annemin babamın, evladımın, sevdiklerimin, dostlarımın keyfi yerlerinde olsun... Kem gözlerden, kötü şanstan uzak kalsınlar.... Bunlar bana yetiyor...

Bu şükretme durumuna kendini fena kaptırınca, amaç, hayal falan herşey hikaye oluyor... ”Neyin hayalini kurayım” diyorsun bir an geliyor... Kulağa hoş gelmediğinin farkındayım ... Ama hayatta hırslı bir duruşunuz yoksa “yaşayıp gitmek” , ”an” lardan keyif almak yeterli geliyor ... Daha fazla birşey beklemiyorsunuz yaşamdan.... ”An” ların keyfininin yerini, bir zaman sonra sizi esir alacak tuhaf hırslara bırakmak istemiyorsunuz .. Kısaca... O “an” dediğim kavram yaşanırken sorun çıkmasın, yeter bana!

Bu “an”lardan bir kaçı birleşip bir hayal kurdurdu şu arkadaşınıza işte... Ben ne yapmak istemediğimi biliyordum da ne yapmak istediğimi bilmiyordum... Artık onu da biliyorum....

BEN KADIKÖY’DE ESNAF OLMAK İSTİYORUM.....

 
Toplam blog
: 82
: 1186
Kayıt tarihi
: 22.06.06
 
 

İstanbul'da yaşanan tüm aşkların, tüm ayrılıkların, tüm özlemlerin, tüm nefretlerin, tüm eğlenceleri..