- Kategori
- Deneme
Kadın olmak
Kadın olmak bizim gibi ülkelerde iki-üç kat daha zor. Aslında gezegenin diğer yerlerinde de durum çok farklı değildir!
Kendimden bir örnek vererek başlayayım. Evliliğim süresince kafamda şu düşünce vardı. Beni hem içinde bulunduğum sistem hem de adına eş ya da koca denilen erkek eziyor. Sistemin sömürdüğü, ezdiği erkeklere göre, kadın iki defa ezilip hırpalanıyor. Değil diyene de çok inanmıyorum, sistem öyle gerektiriyor. Bir de çocuk doğuracaksan gel de ezilen konumunda olma. Erkeğin çocukla ilgisi sadece sevmekle, daha fazlası, bir süre boğuşmak, oynamakla kalır.
Anne olmak ömrünü çocuğuna adamak neredeyse! Kadının için içgüdüsel bir istek anne olmak. Buna karar vermek oldukça sorumluluk isteyen bir durum. Hem istedim hem korktum. Bebekler dünyaya kendi seçimleriyle gelmiyor. Ona hak ettiği hayatı nasıl sağlayabilirim? Sömürülmekten, hırpalanmaktan nasıl koruyabilirim? Her şeyi göze alıp karar verdiğimde de içimde “erkek olur umarım, benim gibi bu dünyanın kötülükleriyle daha az yüzyüze kalır, daha az acı çeker” gibi bir iç sesi dinleyip durdum.
Ekonomik bağımsızlığı olan kadınlar, boşanma konusunda daha cesaretli. O gün gelip çattığında beni en çok üzen durum şuydu. Zamanında bu ülkenin yasalarına, yönetimine birlikte karşı çıkan iki insandık. Ve çocuğumu ondan alabilmek için iki yıl mücadele etmek zorunda kaldım. Haksızlık, yalan, iftira.. her türlü kötülüğü yaşadım ve o birlikte beğenmediğimiz yasalar sayesinde, çocuğumu alabildim. Demek çıkarlar söz konusu olunca, aynı yolda giden iki insan olamıyorsun. Kadın ve erkek durumu ile baş başa kalıyorsun. Birlikte yola çıktığın insan, yasaların da gerisinde kalıyor.Yüzüme tokat gibi vuran bu gerçek oldu işte.
İnsanlığın tarihinde anaerkil bir dönem olduğu, bazı çevrelerce hiç kabul edilmese de bulgular, araştırmalar var olduğunu ıspatlıyor. Bu dönem işbölümü ve paylaşımcı bir dönem. Kapitalizmin doğuşu sırasında ise güç öne geçiyor. Kadın geri plana itiliyor. Giderek devlet, hukuk, soyun devamı için evlilik ve namus gibi kavramlar ortaya çıkıyor. Bunlara çok girmek istemiyorum, söz konusu olan bugün tabi ki. Hani özgürlük savaşı kadın ve erkeğin birlikte mücadelesi ile olmalı deniyor ya!. İyi tamam da, eylemde birlik düşüncede birlik anlamına gelmiyor. Yüzyıllardır gücü elinde bulunduran erkek egemen sistemin öyle birdenbire değişmesi mümkün değil ki! Başka bir sistemde de güç yine erkeğin elinde olacak. Ve kadının özgürlük savaşı çook uzun sürecek.
Her insanın yaşamdan beklentileri farklı beklentileri vardır, hayat devam ettikçe yaşamdan beklentiler, istekler de devam eder. Tüketme isteği, mal mülk edinme isteği gibi.
Bazıları da özgürlük mücadelesinin içinde yer alır. Ezilenler haklarını savunmak için örgütlenirler. Gezegene sahip olmaya göz koymuş küresel emperyalizmi, en çok korkutan insanlar ve insan toplulukları özgürlük savaşçılarıdır, örgütlenmiş yoksullar, işçiler, emekçiler, öğrenciler.
Kadınlara gelince, bu mücadele daha da uzun süreceğe benziyor. Bu durum aslında sadece benim yaşadığım döneme ait, bugünün gerçeği. Farklı bir boyuttan baktığımda gördüğüm durumu en güzel Sartre dile getirmiş.
“ Özgürüm: yaşamam için hiçbir neden kalmadı” demiş. Çok doğru, özgürlük özgürlüğe giden yolun kendisi, ulaşılacak bir yer değil. Ulaştığını düşünürsen yaşaman için ne bir gerekçen, nede nedenin kalır. İsteğin ve arayışın bitmişse artık ölmüşsün demektir.
Özgürlüğe giden yol için, önce kendin olmak, kadın olmak, erkek olmak, sonra da canlı olabilmenin bilincine varmak gerekiyor. Yol gösterici neden kadın olmasın!..
Nuran Karaduman