Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Kasım '17

 
Kategori
Sosyoloji
 

Kadın ve Evlilik

Kadın ve Evlilik
 

Bir kadın illa evlenmek zorunda mıdır?

İlle de toplumsal rolüne bürünmek...

İlla çocuk doğurmak zorunda mıdır?

Geleceğini güvene almalı; bir an önce sermayeye, kişisel çıkara dayalı bir evlilik kurmalı  öyle mi?

İlla bu kurumun çarkını çevirmeli.

İlla evlilik mahkumlarına karışmalı.

Toplumun kendine biçtiği rolleri benimsemeli, başka türlü olamayacağına inanmalı...

Kadının,  sürekli kullanım hakkını  resmileştiren ve  bu hakkı da erkeğe veren o  belgesi olmalı  illa.  

Sistemin aileyi  kutsamasına aldanmalı öyle mi?

Yoksa siz hala burjuvazinin bu kurumu nasıl bir bakış açısıyla işlettiğini bilmiyor musunuz?

Kadının ilk ezilmesinin karı-koca/aile kurumlarıyla ortaya çıktığını da mı?

Hangi kesimden seçerse seçsin kadın eşini, burjuva ya da emekçi sınıf… Ne yazık ki belirgin bir farklılık olmuyor, çoğu evlilikte eşi tarafından eziliyor kadın. Kimilerince bilinçle isteyerek; kimilerince bilinçsizlik, bilgisizlik, olanaksızlık nedeniyle…

Kadın erkek ilişkisinden beklenenler  toplumsal bilinçaltının oluşturdukları olmamalı. Evlenmiş olmak için asla evlenmemeli;  geri dönüşü olmayan yaşamı, salt  “uygun biri” için, salt olması gereken toplumca dayatılan bu diye verimsiz, insanı yıpratan, boşa uğraşılan bir kuruma harcamayı düşünmemeli. Yalnızlıktan korkarak evlenmemeli. İleride, yaşlılıkta bir çocuğum olmasını gereksineceğim diye hele hiç mi hiç  evlenmemeli. Analık güdüsü evet güçlü ama diğer güdüler gibi bilinçli olan insan bunu da kolaylıkla kontrol altında tutabilir, unutmamalı.  

Hem ana, yalnızca çocuk doğurunca mı olunur?

Kendi doğurunca mı?

Her doğuran kadın ana mı olur, düşünmeli. 

Az üreten hatta hiç üretmeyen kadının; tek üretimine kavuşma, onu ne pahasına olursa olsun sahiplenme, yanında tutma,  gerekli  gereksiz her şeyden sakınma, müzelik yapma duygusundan, takıntı olmaktan öteye gidemiyor ne yazık ki günümüzde çoklarının analığı.  

Kendini biraz kurtaran, bu hastalık derecesindeki  takıntılı özveriden sıyıran az bir kesim dışında…

Her şeyin birbirinden ayrılamaz iki karşıt kutbu vardır. Gece olmadığı sürece gündüz, gündüz olmadığı sürece gece  yoktur.  Canlıdaki diyalektik kutupluluğu gösteren karşıt çifttir. Birbirlerine karşıt, ancak tamamlayıcıdırlar.  Zıtlıkların birlikteliği ahenk ile sağlanırsa dinamik bir denge oluşabilir. Ama dikkat etmeli ki  zıtlıkların “BİRLİĞİ” değil “BİRLİKTELİĞİ” gereklidir.

Toplumun kadına biçtiği rolü kabul etmek zorunda olmamakla birlikte sevilen;  beğenilen; bilgisinden, deneyiminden yararlanılan; gelişip, daha bir insanlaşıp, daha bir güzelleşilen; yanında gülünen;  mutlu, huzurlu, keyifli, sevinçli anlar yaşanan; yaşamanın tadına varılan insanı bunların sürekliliği için yaşamda yanında istemek de en doğal haktır elbette.

Bir aile asla kurmayın, asla kimseyle evlenmeyin demek değildir bu yazdıklarım. Bunları bulduğunuz insanla yaşamınızı birleştirin. Sevgiyi  yaşama, yoldaşlık etme, dayanışma, yardımlaşma, gelişme, daha bir insan olma adına  mükemmel bir birliktelik olur bu.   

Toplumuzda diğer türlü,  sevmek, birlikte olmak ve bunları sevinçle bütünleşik rahatça yaşamak olanaklı da değil zaten.

 

 
Toplam blog
: 24
: 255
Kayıt tarihi
: 25.01.17
 
 

Türkçe Öğretmeni, Okul yöneticisi, Sosyolog, Blogger. Eğitim, siyaset, sosyoloji ve güncele ilişk..