- Kategori
- Tiyatro
Kadıncıklar, tiyatro dolu bir akşam

Oyunun afişi. Sadri Alışık tiyatrosu web sitesinden alınmıştır...
Perşembeleri okulda en yoğun olduğum günler. Sabah saat 9:00' dan akşam saat 17:00' ye kadar dersteyim.
Böyle zamanlarda eve çok yorgun atıyorum kendimi ve genelde daha üzerimi bile değiştirmeden mutfağa dalıyorum.
Ancak geçen Perşembe bu alışalagelmiş senaryo yaşanmadı. Neden? Çünkü özel bir gündü. Ben iki arkadaşımla tiyatroya gidiyordum...
Kartal Sanat Tiyatrosu'na Sadri Alışık Tiyatrosu geliyor. Oyun akşam 20:30' da. O yüzden okul çıkışı kendimi annemlere atıyorum. ( Yaşasın annem ! )
Zaten kız hasta. Sabah beri anneanede, Adapazarı'ndan misafir, teyzem de orda.
Bizim hatunlar pek bir hamaratlar. Eve girdiğimde, çay hazır. Masa Hazır. Bizim güzeller katmer de yapmışlar.
" Canset hasta ya, o istedi " diyor annem.
Ohh... Pek bir güzel. Çay, katmer... Hmmm... Leziz...
Ardından bizim güzeller yine mutfakta. Bu defa menüde çerkez tavuğu var.
Ben de eşimi arıyorum. Hemen geliyor. Tavuğun yanına mısır unu ile pasta yapılacak. O da annemle eşimin ortak çalışmalarının ürünü. ( Mısır unu, un helvası yapar gibi kavruluyor, içine tuz, su ekleniyor. Pişiriliyor. Çerkez tavuğu, onla yeniyor. Bu pasta, bir nevi ekmek aslında. )
Ben sadece masayı hazırlayıp, yemekten sonra çıkıyorum. Eşime, " Kızı eve sen götürürsün, ben gelene kadar uyumadan beklersen, çok süper olur " diyorum.
Bunu söylemek hoşuma gidiyor, çünkü evde bekleme işi genelde biz kadınlara ait.
Neyse, bizim kızlarla buluşup, giriyoruz tiyatro salonuna...
Nurseli İdiz or'da, Songül Öden or'da, Kerem Alışık or'da, Oya İnci or'da, Kadir Çermik or'da...
Oldum bittim tiyatroyu severim. Oyunculuk işine hayranım. Sahnede oyuncuların canlı performansını izlemek, tarifi imkansız bir haz...
Gelelim oyuna. Bir genelevde geçiyor olaylar. Üç sermayemiz var. Üç ayrı dram. Bir mama var. Eski sermaye, yeni genelev patroniçesi, acımasız... Çaycımız var. Adı Parlak. Her seferinde ayrı şekilde anlattığı bir dublörlük geçmişi var. Karısı başka bir erkek uğruna onu terk etmiş. Parlak, herkese takılıp türlü şakalar yapıyor.
Sermayelerin ve dahi mamanın acıklı hikayeleri var. Bunlar bildik ve alışılagelmiş hikayeler. İmam nikahlı eşi tarafından kullanılan ve bu yola itilen var, kucağında bebeğiyle kalakalan, başka yapacak işi olmadığı için bu işe bulaşan var. Oyunun içinde töre olgusu da var, bağlantılı olarak namus cinayeti de...
Aklıma takılan şu oyunu izlerken: Bu kadıncıklar, erkekler yüzünden oradalar, yine onların gönlünü etmek için varlar, yine onların isteğiyle nefes alıyor, onlara göre şekilleniyorlar. Bu kadar zor birşey kadın olmak, ceza gibi.
Cahillik de cabası. Kukla haline gelmek, sömürülmek ne kadar kolay.
Kadınlar namuslu olmalı, peki ya erkekler? Onlara nasıl oluyor da herşey mübah? Bu nasıl iki yüzlü bir toplum, birinin yaptığı elinin kiriyken, diğerini damgalıyor?
Bu erkekleri doğuran da biz kadınlar değil miyiz? Onları biz yetiştiriyorsak, nasıl böylesine duyarsız oluyorlar ve bize ikinci sınıf vatandaş muamelesi yapabiliyorlar?
Oyun çok güzel. Herkese tavsiye ederim seyrini...