- Kategori
- Gezi - Tatil
Kafa nereye biz oraya

Şirinyer
"Aşkıydı işiydi
İhtirası düşüydü
Yere batsın faturası
Malı mülkü
Bağlasalar durmam
Hadi kalk gidelim hemen şu anda
Kapa telefonunu bulamasın arayan da
Açarız radyoyu yol nereye biz oraya
İyi gelmez mi hiç deniz havası?
Bir göz oda bulur sokarız başımızı
Bir de koyarız iki kadeh
Kafa nereye biz oraya"
Sıla'nın bu şarkısını http://www.youtube.com/watch?v=SjTc3QBEB8c&ob=av2e eşimle beraber ne zaman dinlesek kendimizi yollara atasımız geliyor. Ne mutlu ki eşim de benim gibi hayata "daha iyi bir araba, daha geniş bir ev, hesapta daha çok para " olarak değil de " gezip gördüğümüz yanımıza kar kalır" diye bakıyor.
İki hafta önce anne ve babası ziyaretimize geldiler. Gaziantep'e taşınıyoruz dediğimizde gözüne birkaç gün uyku girmeyen kayınvalidemin hem içinin rahat etmesini hem de Güneydoğu havası almalarını çok istiyorduk. Batı'da yaşayanlar ve buraları ziyaret etmeyenler için Güneydoğu algısı çok farklı. Bunda bu yöreyle ilgili yapılan dizilerin ve haberlerin etkisi var kuşkusuz.Bu dizilerde ki Güneydoğu; aşiretlerin yaşadığı, büyük konaklarda yaşamların sürdüğü, toprak, mal mülk kavgalarının devam ettiği bir bölge.Bu tür yaşam da var ama şehir merkezlerinin bununla pek ilgisi yok. Özellikle de Gaziantep, Batı'da ki birçok şehire kıyasla daha yaşanası bir yer.
Gaziantep'in içini ancak üç günde gezebildik.(Eğer bir gün bu şehri merak edip gelmek isterseniz hakkıyla gezmek için en az üç gününüzü ayırmanızı tavsiye ederim.) Buraya kadar gelmişken civar illeri de görmeden olmaz diyerek attık kendimizi yollara. Konaklamadan günübirlik yolculuklarla dolaştık.
İlk yolculuğumuz Kilis'ti. Sınıra kadar gidip uzakta ki Suriye köylerini görmek ilginç bir deneyim oldu bizimkiler için. Bir Kilis klasiği olarak çatlayana kadar Kilis tavası yedik, pasajları dolaştık, alışveriş yaptık.
Ertesi gün Mardin'e doğru yola koyulduk. 23 Nisan tatiline denk geldiğimiz için şehir, gelen turlarla ana-baba günüydü. Tüm gezilerimiz aynı zamanda yeme içme turu olduğu için ilk önce Kebapçı Rıdo'da "Mardin kebabı" yedik. Küçücük bir dükkanda hizmet veren Rıdo'nun kebabı gerçekten övgüyü hak ediyormuş,denenmeli. Yemek sonrası Süryani kilisesinin önemli merkezlerinden biri olan, M.S. 5. yüzyılda inşa edilmiş ve hala faal durumda ki Deyrulzafaran Manastırı'nı ziyaret ettik. Manastır adını etrafında yetişen safranlardan almış. Dey-rulzafaran, Safran Manastır'ı anlamına geliyormuş. Manastırın bahçesinde Zafaran çayının ve hurmalı Süryani çöreğinin tadımı es geçilmemeli:) Günübirlik seyahat ettiğimiz için ve de anne-babayı çok yormak istemediğimizden gezilecek farklı yerler olmasına rağmen son olarak Mardin Müzesi'ni ziyaret ederek şehirden ayrıldık. Mardin bir müze kent, mutlaka görülmeli. Badem şekeri ve telkari gümüş takılardan almadan da dönülmemeli.
Ertesi gün Şanlıurfa'da aldık soluğu. Otobandan gitmek yerine eski yolu tercih edince yolumuz Birecik ilçesine düştü. Görkemli Fırat nehrinin mavisi gözlerimize bayram ettirdi. Dünyada çok az sayıda kalan kelaynak kuşlarını koruma ve üretim merkezi bu ilçede yer alıyor, görülmeli.
Şanlıurfa'ya ulaşınca ilk önce şehrin lezzetleri tadıldı;El-Ruha otelin restoranında soslu küçük ciğerlerden oluşan "Tike ciğer kebabı" ve "soğan salatası" yenildi. Bu şehrin meşhur tatlısı olan "şıllık" ise kalabalıklıktan dolayı maalesef tadılamadı.
İbrahim Peygamber'in ateşe atıldığı yer olduğuna ve ateşin suya, odunların ise balığa dönüştüğüne inanılan Balıklıgöl yine çok kalabalıktı. Gölde ki balıklar atılan yemleri yemek için neredeyse suyun üzerinde yaşıyorlar:) Şanlıurfa'ya yarım saat mesafede yer alan ve dünya üzerinde ilk üniversitenin kurulduğu Harran'ı görmeden dönmek olmaz diyerek buraya da uğradık. Arabadan iner inmez üstümüze adeta saldıran çocuklar ve tarihi kalenin etrafında otlayan at ve büyükbaş hayvanlar oldukça kötü bir imaj yaratıyor. Her yerde gördüğümüz Japonlar yine oradaydı ve eminim bu görüntüyü de fotoğrafladılar. Harran Kaymakamlığı'na konuyla ilgili bir e-posta gönderdim, umarım dikkate alırlar. Harran'da son olarak Harran Evi'ni ziyaret edip bir klasik olarak Arap yerel kıyafetleriyle fotoğraflar çektirerek ayrıldık.
Aile büyüklerimizi uğurladıktan sonra kendimizi yollara vurmuşken bir de deniz havası alalım diyerek direksiyonu önce İskenderun sonra ise Arsuz'a çevirdik. Gaziantep ilginç bir lokasyonda yer alıyor. Şehirden bir saat uzaklaşınca Arap radyolarını dinlerken rotamızı Akdeniz'e çevirip iki saat sonrasında Rum radyolarını dinliyoruz. Eşimin " evde kahvaltıyla vakit kaybetmeyelim,şehir çıkışında ki börekçiye gidelim " önerisi ile çıktık yola. İyi ki de öyle yapmışız. Benzin istasyonunun içinde yer alan küçücük Turuncu simit evinde hayatımızdaki en leziz börek ve poğaçaları yedik diyebilirim.Tabi anneminkilerden sonra! Üstelik ilk çay bedava:)
İskenderun'da masmavi Akdeniz'i görmek mutluluk. Belediye'nin yan sokağında yer alan Antakya Künefecisi'nde dondurmalı künefe muhteşem. Müze gezmeyi sevenlerdenseniz Deniz Müzesi iyi bir seçim.
Arsuz , İskenderun'a oldukça yakın küçük bir tatil beldesi. Henüz sezon tam anlamıyla açılmadığı için sessizliği ve sakinliği bizi mest etti. Mayolarımızı yanımıza almadığımız için pişman olduk, denize girenlere imrendik, dere kenarında yürüyüp ciğerlerimize bayram ettirdik.
"Buraya kadar gelmişken balık yenir" dedik ve Arsuz dönüşü fotoğrafta gördüğünüz 35 senelik mazisi olan Şirinyer Restoran'a attık kendimizi. Nasıl güzel bir yer olduğunu anlatmak için kelimeler yetersiz ama yine de anlatmaya çalışayım. Doğal bir bahçe, bahçeye konulan masalar, önünde küçük bir kumsal ve kumsalın ardında göz alabildiğine Akdeniz. Bize Rodos'ta balık yediğimiz tavernaları hatırlattı. Birbirinden leziz mezeler, balık, salata, biraz aslan sütü ve tabi ki keyifli bir sohbet ile tadı damağımızda kaldı. Yolunuzu buraya düşürmelisiniz. Bizim niyetimizse sezon hala sakinken ve buralar hala bakirken Arsuz'da konaklamalı bir haftasonu kaçamağı yapıp muhteşem denizin tadını çıkartmak.
Sonuçta 1640 km yolu bir hafta içinde katettik. Fiziksel olarak oldukça yorulsak da ruhumuz dinlendi, gözlerimiz ve damak zevkimiz bayram etti. Darısı diğer gezilerimizin ve tüm isteyenlerin başına...