- Kategori
- Özel Lezzet Durakları
Kafelerin hası; Sakız Adası

objektifimden...
Her iki tarafını, çepeçevre saran devasa dut ve ıhlamur ağaçlarının yaprakları arasından huzmeler halinde süzüm süzüm süzülen, Güneş ışıklarının sihirli dokunuşları ile yürürsünüz tüm yol boyunca, Öğretmenevleri sokağının içinde. Şimdiki adıyla Buca’nın Sevgi Yolu…
Karşılıklı sıralanmış tek katlı ve bahçelerinde ağaçlar ile bin bir çeşit, rengârenk çiçeklerle bezenmiş evlerdi onlar eskiden. Çok eskiden. Her olgunun, her şeyin değiştiği gibi onlar da değiştiler.
Yenilendiler… Çeşit çeşit kafelerle süslendiler.
Sokağa ilk girdiğiniz anda, mis gibi yasemin kokuları sarar sizi anında.
Büyük bir huzur ve sakinlik karşılar. Ana caddenin o trafik karmaşasından, keşmekeşinden kurtuluverirsiniz bir anda.
Sakız Adası… İşte son lezzet durağım, şimdilerde burası.
İlk kez bayramda gitmiştim can arkadaşlarım ile. Sonra bir daha, bir daha…
Geçen hafta da nakış grubumdaki arkadaşlarım ile buluştuk kahvaltıda.’’ Kuş sütü eksikti’’ derler ya, bir tek kuş sütü yoktu kahvaltı masasında. Ben diyeyim ki ‘’ börekler bir harika.’’ Siz deyin ‘’Böyle şahane omlet yemedim ömrümde daha.’’
Gidilen mekanın güzelliğinin yanında; profesyonel bir işletme anlayışı ile çalışan personelin de güler yüzleri ve üstün hizmet performanslarının büyük önemi var.
Bahçedeki yemyeşil ağaçlar yansımış sanki filizi yeşil ve açık gri tonları ile dayanmış döşenmiş kafenin içine. Bu muhteşem renk armonisinin içerisinde; kahvemi yudumlarken! (Şişttttt kimseler duymasın bir de cigara tellendirecektim ama havalar soğudu. Tavanlar da kapandı. Yaasahh be kardeşim yaassah… Olmadı! İçmedim! Neyse konuya dön…) Nerde kalmıştım? Bahçe kısmında gelen konuklar üşümesinler diye polar şalları da unutmamışlar. Onlar da yeşildi.
Neden Sakız Adası?
İşletmecisi Can Süren’e ilk yönelttiğim soru bu oldu.
Neden Sakız Adası; ’’ Çünkü biz burayı açar ve isim hakkını alır iken; Ege’nin her iki yakasındaki insanları, halkların kardeşliğini, Ege Mutfağının leziz ve nefis yemekleri ile birleştirmeyi kardeşliği ve sevgiyi perçinlemeyi hedefledik.’’ Diye cevapladı, gözleri ışıldayarak.
Hani sakız deyince, aklınıza o lastik gibi çiğnediğimiz sakızlar gelmesin sakın!
Tadı hoş, şifalı ve de mis kokan damla sakızı ve üretildiği Sakız Adası’ndan geliyor burasının adı.
Hele de eğer Türk kahvesi içmekse dileğiniz, çikolata topları ile birlikte, buzlu suyun içinde sakız reçeli sunuyorlar ki yanında. Kahve ile sakız kokusunun eşliğinde, doyulmuyor içmenin keyfine. Yudum yudum yudumluyorsunuz bu keyif bitmesin diye.
Yalnız kahve mi ya da çeşitleri? Değil elbette! Birbirinden değişik tat ve lezzette, yemek, salata, pizza, aperatif ve sandviç çeşitleri var menüde. Fiatları da inceledim. Gayet makul değerlerde.
Ve… Soluğu mutfakta aldım bir çırpıda, hani yazmak var ya serde. Tertemiz, pırıl pırıldı. Buz gibi derler ya aynen öyle.
Şef, hazırladığı yemeklerden tatmam için sunmaya kalktı minik minik tabaklarda.’’ Dur hele!’’ dedim. ‘’Ben gurme değilim! Hem, diyetteyim. Verdiğim bunca kilodan sonra, geri almak niyetinde hiç değilim.’’
Amma özellikle şefin özel lezzet tadı olan krepli tavuk ile çikolatalı suisden bir parça tatmaktan da kendimi frenleyemedim.
Nasıldı derseniz?
Enfes… Enfes…
Bir de meyve, vanilya ve çikolata aromalı şuruplarla hazırladıkları kahveler, espressolar ve milkshakeler vardı ki! Reddetmek ne mümkün! Sizin anlayacağınız, anlatayım yazayım diye niyetlenirken, benim diyet koruma programıma oldu olan. Az biraz örselendi ama ne yapayım?
Hatır için…
Şimdi hangi birini anlatayım bilemedim ki? Sayfalar yetmeyecek!
Üst katın güzelliğini mi?
Nargile köşesini mi?
Rakılı Türk kahvesini mi?
Osmanlı kebabını mı?
Kim kimi beğendiyi mi?
İyisi mi… O muhteşem görselliğin içindeki bu lezzet şölenini, gidin ve kendiniz görün.
En son kahvenizi yudumlarken de beni anmayı unutmayın sakın…
Sevgi her dem yoldaşınız olsun.
Sevgilerimle…
Ay Şen/İzmirden