- Kategori
- Doğal Hayat / Çevre
Kafesteki maymun, kafesteki tavşan...

Bugün hava güzeldi. İstanbul sırtını güneşe vermiş pinekliyordu usul usul . Bana da ofiste durması pek zor geldi. Kendimi dışarı attım sonra da kızımı alıp parka gittim. Ben ‘’of, puf’’ diye arabayı sürerken kızımın neşesi pek bir yerindeydi.
Parkta kalabalık bir çocuk topluluğunun arasına daldık. Kovamızı, küreğimizi çıkardık. Bizim ki kumu akıp kovaya koyacak sözde. Neredeyse bütün çocuklar gelip elindeki kovayı, küreği aldı. Ben de beceriksiz bir hakem gibi ‘’ Ver ablaya oynasın’’ ‘’ Ver ağabeye oynasın’’ demekten bir hal oldum. Mülayim kızım küreğini verdi sonra elleriyle taşıdı kumları. Nasıl hazırlayacağız onu böyle hayata bilmem ki?
Sonra oradan ayrıldık. İleride evcil hayvan satan sitemizin dükkanının önünde mola verdik. Kafesin birinde maymun. Garibim! daracık yerde zıplamaya uğraşıyor. Sonra yerde bir küçük kafeste bembeyaz bir tavşan arada ellerini çıkarıp bir şeyler söylemeye çalıştı bize.
Benim küçük kız’’ ko , ko’’ diyerek korktuğunu belirtti. Kızım korkuyordu ama ben üzülüyordum. Maymunun , tavşanın, kedi yavrusunun para ettiği bir dünyadan korkuyordum. Maymun da , kedi de para edince. Kadın da, çocuk da para ediyordu bu dünyada. Hatta insanların organları, ruhları bile ediyordu. Belki de bundandı ruhunu bu kadar çok satan insanın oluşu.
Sonra bizim de bu kafesteki maymuna benzediğimizi düşündüm. Tam olarak değil. Ama biz de gidemiyorduk istediğimiz yere. Hadi deyince hayaldeki kasabaya varılamıyordu. Mesela eşimle gidip Göcek’te yaşasak diyoruz ama olmuyor. ‘’bırakıversek bu stresli şehri, deli miyiz?’’ diyoruz ama gidilmiyor. Kafesteki maymun gibi zıplayıp duruyorum sanki ulaşıverecekmişim gibi geliyor hayallerime ama kafesten dışarı çıkamıyorum.
Biz faturalara mahkumuz. Banka hesaplarına, şehrin kırbacına mahkumuz. Mutsuzuz ve sürekli tüketmek zorundayız. Ağaçsız şehirler, parksız sokaklar, betondan gerçeklerimiz var. Hep erteliyoruz. Gidilmemiş denizleri, yenmemiş yemişleri, üstünde yuvarlanılacak kumları.
Bir kuzuyla arkadaş olmak yerine onu yiyoruz. Papatyaları koparıp sonra da fal tutuyoruz. Ama hiç papatya diken görmedim. Sanal bir dünyada gerçeği yaşıyoruz. Hormonlu sebzeler yiyip, vitamin hapları içiyoruz. Kimimiz sahte rakıdan kimimiz sahte kimyondan hastalanıyor. Bu şehir bizi hasta ediyor.
Çocukların gülüşü çok güzel. Yavru bir kedinin anasına kaçışı çok tatlı. Daldaki çiçek, kuşun gagasının rengi harika. Sanırım yaşamak demek. Yaratılanı görebilmek demek.
Tüm kafeslerin boşaldığı bir dünya diliyorum. Ve hiçbir canlının para etmediği….