Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Ağustos '21

 
Kategori
Öykü
 

Kahve Ötesi

Geceye doğru beklediği arkadaşı gelmişti. Onun aç olduğunu biliyordu ama istemeden ağzından “Kahve getireyim sana. Sende bana bütün olanları anlatırsın.” Cümleleri çıktı. Ümit “Oğlum benim karnım aç. Ne kahvesi?”

Cevdet “Unuttum aç olduğunu. Hemen şimdi getiriyorum. Senin için en güzel yemekleri tepsiye dizip getireceğim.” Cevdet odadan çıktı, mutfağa geçti. Buzdolabından en nadide yiyecekler olan, karnı yarık ve künefeyi çıkardı. Mikrodalgada kolayca ısınırlardı. Öyle yaptı.

Cevdet yalnız yaşıyordu. Hiç evlenmemişti. Sevgilisi de yoktu. Lokantada aşçı olarak çalışıyordu. Ümit en sevdiği arkadaşıydı. Onunla seneler öncesi üniversiteden tanışmıştı. Cevdet ve Ümit gastronomi bölümünü bitirmişti.

Ümit Irak’tan kahveleri beraberinde nihayet getirmişti. Kahve diye öyle geçip gitmemeliydi. Bu kahve, çekirdeği tarihi bir yerde bulunmuş, çoğaltılarak tüketime sunulmuş olan on bin yıllık çekirdeklerden yapılmaydı.

Cevdet mikrodalga fırına koyduğu künefe ve karnı yarık ısınınca içinden çıkardı. Dilimlenmiş, küçük bir selenin içinde ekmeklerle içeriye girdi.

Ümit “Yolda gelirken ne düşündüm biliyor musun. Artık aşçılığı bırak, gel benimle kuruyemiş dükkanında çalış. Benim bu şehirde iki dükkanı idare etmem gerçekten zor. Senden başka kimseye güvenmiyorum. Sana daha iyisini teklif edeceğim. Dükkandan kazandığını, senin olan bir lokanta satın alana kadar almayacağım. Bu devirde esnaflığa yatırım yapmak gerekir.”

Cevdet Teklifin oldukça cazip.  Yalnız ben işimin ehli oldum. İşlerim oldukça kolaylaştı. Kazandığım para bana yetiyor. Sıkıntı çekmiyorum.”

Ümit duymazdan geldi. Yemeğine devam etti.

Sabah olmuştu. Ümit arkadaşının evinde gözlerini neşe içinde açtı. Cevdet Ümit’in ne zaman kalkacağını bildiği için hemen onu hazır olan kahvaltıya çağırdı. Ümit üzerini giyip lavaboya geçti. Temizliğini yaptı. Sonra mutfağa girdi, kahvaltı masasına oturdu.

Ümit “Bugün içimde bir sevinç var. Nereden kaynaklandığını sana söyleyeyim. Bugün benim büyük oğlan üniversite sınavına girecek. Sınavı kazanacağından adım gibi eminim. Eğer kazanamazsa senin yanına çırak olarak vereceğim. Benim yanımda diklenir, işimden tam verim alamam. Seni tanısa bile sonunda babası değilsin. Ne dersin?”

Cevdet “Başarının yanında başka bir şeyi düşünmek iyi bir şey. Murat’ı seve seve kabul ederim.”

Ümit “Akdeniz ormanlarını yakan hain hala bulunamadı mı. Eşşeğin aklına karpuz kabuğu getirmemek gerekir. İyi ki televizyonlar böyle bir şeye değinmiyor. Ne acınası durum.”

Cevdet “Failler yakalansa bile onlarında içi yanıyordur. En hassas konuda tüm Türkiye’nin bedduasını aldılar.” Dedi ekledi. “Bugün lokantada menüye yeni bir yemek ekledik. İstersen öğlen acıktığında hemen bizim lokantaya gel. Gurmelik yapar puan verirsin.”

Ümit “Olur gelirim.” Dedi ekledi. “Seni evlendiremedik gitti. İşinde iyi. Yine bana cicim ayları geçici diyeceksin. Bana üniversiteden beri ismini söylemediğin o kıza hala aşıksın demek.”

Cevdet “Şair ne demiş, ‘İçmem dolgun kadehten, tattığım güzellik aşk olur.’ Anlayacağın aşkın ne kadar hararetli olursa o oranda aşkın artar, ölümsüz olur. Artık orucumu bozuyorum. O kızın adı Hüsna’ydı. Sürekli internette takip ediyorum. Bir oğlu var. Yalnız yaşıyorlar. Kocasından boşanmış. Rüyamda görmüştüm. Duvara ayağımı yaslamış oturuyordum. Geldi bacağımın üzerine oturdu.”

Ümit “Kız da sana aşık demektir. Dul bir kadını almak büyük bir sevaptır. Oğlu kaç yaşında?”

Cevdet “Askerliği gelmiştir diyebilirim. Ama en önemlisi sosyal medyada o gencin çocukluğunu gördüm. Birde şimdiki hali var. Şimdiki hali ile çocukluk hali hiç birbirine benzemiyor. Gencin yüzüne baksan tıpkı ben. Zannedersem Hüsna beni düşünmekten yüz halimi oğluna aktarmış.”

Ümit az sonra doyduğunu söyleyip “Hadi kalkalım. Seni iş yerine ben götüreyim. Yeni yerler görmek benim için zevktir.” Dedi.

Kalktılar masadan Cevdet bir çırpıda kahvaltılıkları mutfağa taşıdı. Sonra beraberce evden çıktılar.

Büyük bir cadde de seyir halindeydiler. Ümit “Arabayı sana gelirken gece petrolde yıkatmıştım. Ne çabuk tozlandı. Şu tozlara bak ya. Arabanın tamamını sinek kaplasa böyle pis olmaz.” Diye söylendi.

Cevdet “Dert bitmez dermanda. O tozlar toprak tozu değil. Dumanlı toz onlar.”

Ümit “Dumanlı toz dedin. Benim bildiğim yağmur yağmadığına göre yangın dumanı arabama nasıl yapışacak.”

Cevdet “Araba sahibine göre kirlenir. Dumanlı toz diyorsam dumanlı tozdur.”

Ümit “Sözünü nereye getireceksin merak ediyorum. Bu duman değil düpedüz toprak tozu.” Dedi, arabanın ön camına eğilip camdaki tozu dikkatlice inceledi. “Hani nerede kül, duman izi.”

Cevdet “Elini dışarıdaki toza sürt ve kokla.” Ümit denileni yaptı. Burnuna götürdüğü tozdan is kokusu aldı.

Ümit “Neyin nesi bu. Bir tür kıyamet işareti mi?”

Cevdet “Aynen öyle. Bilmeden söylediğin şey doğru. Gece sen uyurken televizyon seyrediyordum. İklim dengesinin iyice bozulduğunu, sahil kesimlerinin nem cehennemine döndüğünü söylediler. Şehre yangın dumanları hala hakim durumda. Duman nem ile birleşince arabana yapışıyor.”

Cevdet’in iş yerine yaklaşmışlardı. Bir caddeye dönüş yaptılar. Cevdet “Şu ileride mavi bir levha var. Orada duracağız. İndiğimizde sende içeriye gir. Sana sabah kahvesi içireyim. Tatlı içeren kahvaltıya kahve iyi gelir.”

Ümit “Olur inerim. Patronun ismi neydi. Nereli?”

Cevdet “”Bu yöreden, Adanalı. Beni bulması zor olmadı. Senelerdir aşçılık yaptığım için beni kapıverdi. Tabi ki yeni yerimde biraz daha fazla maaş alıyorum.”

Mavi levhanın önünde indiler. Lokantaya girdiler. Cevdet Ümit’i kasada oturan patronla tanıştırdı. “Salih abi arkadaşım kuruyemişçi. Kahvenin en iyisini satıyor.  Birer kahve söyleyelim de her zaman içtiğimiz kahveye puan versin.”

Cevdet Ümit’i patronla bırakıp köşedeki çayhaneye doğru yürüdü. O sıra Salih lokantadaki misafirine sordu. “Ne tür kahve satıyorsun. Türk kahvelerinden farklı olmalı.”

Ümit “Çekirdeği on bin yıllık. Organik ötesi bir kahve. Geçen sene Irak’ta tarihi bir yerin altında bulundu.  Bu kahveyi içen hep neşeli oluyormuş. Ben bu kahveyi satışa sunalı bir ay oldu. Dün Irak’tan geldim. Kahve stoğum hızla tükendi. Bu sefer yüklü miktarda getirdim.”

O an Cevdet içeriye girdi. Salih “Bak Cevdet Ümit arkadaşın Irak’tan on bin yıllık kahve getirmiş. O kahveden ben de istiyorum.”

Cevdet ”Getirelim Salih abi. Zaten hepimizin istediği organik gıdalar. Ümit getirdiğinde içeceğin kahve, kahve ötesi.” Dedi bir sandalye çekip oturdu. Koyu bir sohbete daldılar.

Tuna M. Yaşar

 

 

 
Toplam blog
: 235
: 350
Kayıt tarihi
: 14.09.10
 
 

1973 Karabük doğumluyum. Üniversite uluslararası İlişkiler mezunuyum. Arkeoloji ve okültizm ilgi al..