Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Kasım '20

 
Kategori
Edebiyat
 

KAJU AĞA

Cebinden çok sevdiği kajusunu çıkarıp bir tane ağzına attı. Hemen çiğnemek yerine önce diliyle bir güzel ağzında evirdi çevirdi. Sanki suyu varmış gibi bir iki soğurdu ondan sonra ise ön dişleri ile nazikçe ikiye ayırdı. Ağzına dağılan küçük parçaları azı dişleri ile un ufak yaptıktan sonra tükrüğü ile iyice ıslatıp tadına varınca yutkundu. Ardından yarısını yine ön dişleri ile kırıp aynı işlemlere sırası ile devam etti. Bu yılların sonunda keşfettiği yöntem tek bir kaju tanesinden alabileceği en uzun zamanlı tadı sağlıyordu. Bu gün önemli bir gün olduğu için nerdeyse tüm ceplerine kaju doldurmuştu. Cepkenin cebindeki kajuları dökmeden köstekli saatini dikkatlice çıkardı daha erken olduğunu anlayana kadar baktıktan sonra etrafta kimsenin olmadığına kanaat getirince israf olmasın diye mi yoksa pintilikten mi bilinmez saatin camı ile kapağı arasında kalan kaju tozlarını yaladı. Meymenetsiz doktor sigarayı bırakması gerektiğini söyleyince başından aşağı kaynar sular dökülmüştü, hep kalbinin üzerinde taşıdığı yılların arkadaşlığını bir anda nasıl bitirecekti. Meymenetsiz doktordan az da olsa izin alabilmek adına en sevimli halini takınıp azaltsam az az içsem olmaz mı dediği anda ya sigara ya pamuk deyince kendini bir an musalla taşında görüvermiş bir daha seni göreceğime sigaraya tövbe ederim deyip sokağa atmıştı kendini. Tövbe etmişti etmesine ama bir kaç adım sonra pişman olmuştu. Dünyaya kazık çakacak halim yok ya nasılsa, hem babam sigarayı bırakmasını söyleyen iki doktoru da gömüp tütün kokan son nefesini öyle vermişti diye kendi kendine söylendi. 

 

Tarlalarını çekirgeler istila edip ırgatlarının ağzına burnuna böcek dolarken bile sigara tellendirip cümbüşü izlemişti. Düğünlerde de yakmıştı cenazelerde de. Rakıyla da yakmıştı ayranla da. Sevinince de yakmıştı üzülünce de. Yakmadığı tek bir an uykudaydı o zamanda rüyasında yakardı.  Yakarken uyuduğu da olmuştu ama az kalsın kendini de yakacaktı. Kendini bildi bileli bir çok zorluğu dayanak olarak gördüğü sigarası ile atlatmıştı. Onunla her türlü zorluğun üstesinden gelirdi gelmesine de şimdi ne yapacaktı. Ondan ayrılamam deyip tabelası yamuk bir bakkala dalıverdi. Tabelası gibi kendisi de yamuk bakkalı hiç sevmedi. Boynu sağ omuzuna yatık ve kafasını çevirmek yerine vücuduyla dönen bakkal için belkide dışardaki tabela düz duruyordur geri kalan insanlar yamuk sanıyordur diye içinden geçirdi sigarasını işaret ederken. İlk seferde doğru sigarayı tutturamayan yamuk bakkallı bir kaç defa etrafında döndürdükten sonra gömleğinin cebine sigarasını koyarken kafasında bir şimşek çaktı. Radyoda mı dinlemişti yoksa doktora kızarken o mu söylemişti yada babası mı denemişti belki de çerez dolabını görünce kendisi şu an uyduruyordu ama ağız alışkanlığı sigaradan vazgeçmek için çerez en iyi yöntemdi.  Çerezlerden fındık fıstık oldum olası sevmezdi. Leblebi ise ucuzdu onu da  yanındaki ırgatlar bile alıyordu. Antep fıstığını kendine yakışırdı ama o da kabukluydu çerez denilen lanet şey tek seferde yenmeli kabuk gibi özel uğraşı olmamalıydı. Eli istemsizce gömleğin cebindeki paketin kabarıklığına gidip biraz sakinleşmeye başlarken onu gördü. Tüm çerezler bir ara gelip hamur gibi yoğrulmuş yamuk yumuk bir çerez çıkmıştı ortaya. Bakkala gözüyle işaret edip sarı ampulle ısıtılan çerezi gösterdi. Tabelası gibi kendi de yamuk bakkal bunun kaju olduğunu ülkede yetişmediği için bildiği tüm çerezlerden daha pahalı olduğunu ama tadanın tiryakisi olduğunu anlatmaya çalışırken kararını vermiş bir tiryakilikten başka tiryakiliğe dalışa geçebilirdi artık.

 

Sigara kalsın bundan bir kilo tartıver demesiyle tabelası gibi kendi de yamuk bakkalın tutulan boynu bir kaç derece düzelmiş, ışık hızı ile çerez dolabına giderken bir kilo kaju satışından kaç tane toptancısına borcunu ödeyebileceğini hesaplamış, bir kaç kaju tiryakisi daha bulursa yandaki dükkanı da alıp büyüme hayalini bile araya sıkıştırmıştı. Gazete kağıdından yaptığı pakete gıdım gıdım kajuları koyarken terzinin diğer kefesindeki bir kilo ağırlık yerinden oynamamakta ısrar ediyordu. Terzinin bozulmuş olduğundan şüphelenip eliyle kontrol etmesine rağmen hala dengeyi sağlayamıyordu. Terazi tam dengeye gelecek gibi oluyor ardından bir kilo ağır basıyordu. Yanlışlıkla iki kilo mu koydum diye iki defa kontrol etti ama yine de dengeyi sağlayamadı. Kajudan bir kürek daha koydu sonra bir kürek daha ve bir kürek daha tüm sermayesi elinden kayıp gidiyordu adeta. Bir kiloluk ağırlık daha fazla direnemedi ve yukarı doğru hareket ederken tabelası gibi kendi de yamuk bakkalın mutluluktan gözünden bir damla yaş terazinin kefesine yardım etmek için damladı. Son denge için bir tane kaju daha koydu kefeye ama bir kiloluk kefe yine aşağı hareket etmeye başladı. Ardından bir tane daha bir tane daha attı artık milimetrik hesaplar yapıyor kajuları birer tane koyuyordu. Son dengeyi ise kajunun yarını kırıp yarım atınca sağladı. İyiki bir tane atmamıştı kajunun yarısı boşa gidecekti çaktırmadan elindeki yarım kajuyu ağzına atıp gazete kağıdından paketi iki eliyle göğsüne bastırıp ölümsüzlük iksirinin sırrını verircesine fiyatını fısıldayarak söyledi. 

 

Paketi kucağında bebek tutar gibi dışarı çıkmıştı. Kajuya verdiği parayla kaç tane ırgat çalıştırır, kaç tane küçükbaş besler, karısına kaç metre entari alır, köyde kaç tane çocuğu sünnet ettirir hepsini bir çırpıda hesaplayıvermiş ilk kajuyu ağzına atınca tüm bu hesapların yerini tiryakisi olacağı çerezi bulmanın mutluluğu almıştı. Koskoca köy ağasının bundan sonra Kaju Ağa diye anılacağını elbet tahmin bile edemezdi.

 
Toplam blog
: 21
: 681
Kayıt tarihi
: 01.02.12
 
 

Yazalım bakalım. Ne istersek yazalım, nasıl istersek yazalım, nerede istersek yazalım. Buralarda ..