- Kategori
- Edebiyat
ACI KAVUN
ACI KAVUN
İşte böyle çalacaksın bıçağı kavunun tam ortasına doğru. Tek hareketle baştan sona yaracaksın. Böyle gelir bunun tadı, tüm kokusu yayılır, etraftaki herkesin iştahı açılır. O kadar güzel anlatıyordu o kadar zevkle dilimliyordu ki sanki kendi mahsulünü sunuyordu. Haksız da sayılmadı her eve gelişinde nasıl buluyorsa bulup buluşturuyor bir elinde kavun diğerinde de hediyeler oluyordu. Mevsimlerden kış olsun yaz olsun mutlaka kavun ile dünüyordu evine. Kamyonculuk zordu. Hasret vardı, özlem vardı, yarinin sevgisi vardı, oğlunun kokusu vardı. Yolculuk başlamadan başlardı bu özlem. Yollarda geçen bazen günler bazen haftalar hep zordu. Uzun yollar geçer ama köyden evine giden kısacık yol bitmek bilmezdi. Evde bir bayram havası olurdu. Gelir gelmez baba yadigarı ucu kıvrık bıçağını çıkarır kavunu keser evde kim varsa ikram ederdi. Önce oğlundan başlar büyük dilimi ona verirdi. Ağzını şapırdatmasını kollarından akan kavun suyunu izler tüm yorgunluğu bitiverirdi. Babadan bilirdi bu mesleği. Kamyonda açmıştı gözlerini. Yıllardır evine ekmek götürmüştü. Bazen akşamına, bazen aylar sonra dönerdi. Baba mesleği oğluna miras kalmayacaktı. Yoldaki zorluklara, uykusuz gecelere, evlat hasretine sırf bunun için katlanıyordu. Okuyacaktı aslanı. Onun da babası aynısını düşünüyordu. Onun da babası her geldiğinde elinde kavun oluyordu. Onun da babası kendisinin kavun yemesini seyrediyordu. Bir gün gelmedi. Ne kendi ne kavunu. Evin içinde mukadderat diyorladı alın yazısı diyorlardı, rahmet eylesin diyorladı. O bir şey anlamıyordu. O kadar kalabalık olmasın sadece babası olsun yine kavun kessin istiyordu. O gün bu gündür kavun hep acı gelirdi. Babasınını hatırlatır boğazını yakardı. Bir tane kavun alırdı hep artmasın kendi yemek zorunda kalmasın diye. Evdeki herkese dilimler bitirirdi. Kimseye yemediğini fark ettirmezdi.