Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Haziran '21

 
Kategori
Aşk - Evlilik
 

KALAN SENSİN: TEK AŞK

Ben gerçekten ona aşık oldum.
Tulay'ı ilk gördüğümde köyümüzde 12-13 yaşlarındaydım. Babaannem'in bahçesinden kayısı toplamış köyün çeşmesi yanından geçerken, Navruz teyzemiz var( köyümüzün yaşlı kadınlarına genelde teyze deriz) akrabalık bağımız yok. Navruz teyze torunları ile yoluma çıktılar ve İlk defa sevgili yarimi orada gördüm. Navruz teyzenin torunları. İstanbul'dan gelmişler. Babası Astsubay. Yıllık izin süreci içinde.
Ablası ve kız kardeşi ile birlikte. Sepetten kaysı verdim Navruz teyzeye...
Tülay'ı ilk gördüğüm andı!  O ilk anda 12. yaşta,    bu nedir yav başıma geleni tam bilemedim. İlk halin ne olduğunu tam anlamadan vurgunu yemiştim. Çocukluk aşkı buymuş, tam tamına yaşamışım.
Şimdi hatırlıyorum dünyanın en güzel duygusu buymuş. Çocuklukta yaşanan o saf duygum bir çığ damlası gibi yüreğime düştü.
Aklıma girdaplar bıraktı. Ondan sonra için için battım, vurgular yedim çocuklukta hızlı bir büyümeye girdim. Onu bir daha ne zaman görebilirdim ki!
İşte o zamandan sonra dünya başkalaşıyor.
Biz Ankara'da oturuyoruz, onlar İstanbul'da. Ben bir öğretmen çocuğu, o bir Asker çocuğu. Babası Astsubay.
Derken ben Askeri okulda, Astsubay olmak için;
o "Çocuk gelişim" okuyor, Meslek lisesinde.
Bize Almanya'dan akrabalarımız gelirdi. Ankara kavşak bölgesi. Yazın çok uğrarlardı gelip giderken. Kayserili olmamız nedeniyle muhakkak Ankara'dan geçerlerdi. Bir çoğunun uğrak yeriydi evimiz. Anamın çok emeği var onlara. Mutfaktan çıkmazdı garibim.
Okul yıllarında Almanya'ya dönüş yapan bir akrabamın arabasına binerek, Onu görmeye gidiyorum, Tülay'ı. İlk aşkımı.
Aynı köylü olduğumuzdan akrabam da onlara akraba. Güzel bir sentez ile vardık evlerine.
Bağlarbaşı Üsküdar da lojmanda oturuyorlar. 12 yaşındaki ilk gördüğümden sonra hiç görüşemedik. Ben bu arada Astsubay çıktım ve Kars'a tayin olmuştum. Yaş 21 oldu. O da benim bu duygumu bilmiyordu, ne yalan söyleyeyim.
Şu durumdan bahsetmek isterim. Neden bu kadar ara verdim, görüşmek için:
İlginçtir içime kapanık bir huyum vardır. Kızlarla arkadaşlık konusunda yaşadığım ortamlardan dolayı "eksik" kaldım. Sosyaldim ama bu konularda pek girişken olamadım. Zannediyorum askeri okula erken yaşlarda girmiş olmam nedeniyle olduğunu anlayabiliyorum. Ortaokul sonrası çocuk denecek yaşlarda girdim. Hep erkekler ordusu okul. Tek cinsiyetli okuldu.  Tatiller olsa da, az zaman aralığı ile oluyordu, kızlarla arkadaşlığımız tecrübe kapamadan sonlanıyordu. Bu ciddi bir sorundur biz askerlerde. İnanın bahane değil, her halde Muhakkak arkadaşlık kurtulabilir di, ama kısa süreli ilişkiler dokuma Uygun değildi sanki!
Neyse, Tülay'ı ikinci ilk görüşte de Aşık oldum. Aşk patlaması oldu. Bu sefer ateş bacayı sardı.
Anlatılmaz yaşanır. Aşkın tanımı sadece yaşamaktır. Tirilyon hücrelerine sinmiş bu acayipliğin tanımı sadece Tanrısal! Başka bir tarifi Yok! Yaşa ve çık ??
Hoş sohbet ettikten sonra ben oradan ayrıldım. Ayrılırken belirti verdim, Kaynanam sonradan bunu fark ettiğini anlattı. ister istemez anlaşılıyor. Duyguların ele veriyor.
Ankara'ya hızlıca gittim ve aileme anlattım.
'Ben Aşık olduuum' dedim.
Ve hızlıca operasyon başladı. İstedik verdiler ve Nişanlandık.
Bir yıl nişanlı kalmamız sonrasında evlendik.
Kars'ta ilk evlilik yılımız başladı.
Hızlıca olanları anlatıyorum:
Yaşadıklarından çıkaracağım bir aşk edebiyatım şu:
Nişanlılık sürecinde ben Kars'ta Gorevliyim.
Kendisinden aldığım bir telefonla yıkıldım: Nişanı attığını söyledi.
Psikolojim bozuldu. İçime öyle acılar düştü ki, yatağa düştüm. Acayip bir sızı. Hiç bir sızı ya benzemiyor aşk sızısı. İnanın Deli olmak varmış' delirecek gibi oldum.
Sağolsun tabur komutanım evine kadar davet etti ve bana büyük moraller verdi. İşte o Zaman anladım ki acı tek başına yaşanmıyor, o zaman acı çekmek çok derin oluyor. Bu ilgiye rağmen ciddi şekilde sarsıldım. Teşekkürler Komutanım.
Bir süre sonra nasıl bir deneyim geçirmiş ki, yeniden beni aradı ve "Ne zaman evleniyoruz" diyerek bir süreç başladı. İnsan çok sevdiği olursa sadece onunla beraber olmaya kilitleniyorsun, her şeyi affediyorsun...Bende de öyle oldu. Affettim.
Evlendik, nihayet Aşkın bedeli olan Evlilikle taçlandırdık.
Kızım Kars'ta dünya'ya geldi. Ve ciddi bir sorumluluk ile evliliğimiz değer kazandı. Zenginleştik elma gözlü, Nisan dağlarının melek yüzlü yavrumuzla.
Çok mutluydum. İnanın kızım tam bir Melek gibi evinizin ortasına oturdu.
Keşana tayin oldum. Oğlum oldu. 3 yıl görev yaptıktan sonra Ordan da Ordudan da ayrıldım. (konumuzla ilgisi olmadığından dolayı ayrılış hikâyesine girmek istemiyorum, çok ağır bir ayrılış hikayesidir)
Bu süreçten sonra hayat zorlaştı. Doğru bir zamanda verilemeyen karar ile kendimi riske attım ve Evlilik sürecim ciddi şekilde sarsıldı.
Özetle neler oldu:
Düzenli bir hayattan düzensiz bir sürece girdik. Ekonomik boyutu ile çok zorlandım. Yağmurdan kaçarken doluya yakalandım.
İşte bu süreçte evliliğimiz de fay hattı oluşmaya başladı.
İşin özünde yatan nedenlere girmek istiyorum. Yukarıda anlattığım hikayemden, işin özünü daha iyi anlamamız kolaylaşsın istedim.
Nişanı attığını söylediğinde aslında bana aşık olmadığını anlamalıydım. Bu çok önemli bir işaret, ileriki yılların bekası için!
Nisan öyle olur olmaz bir kolaylıkla atılıyorsa arka planda, Aşık olamamak varmış...
Kör kaldığımdan soramadım ona bunu! Nedendir hala anlamadım tam nedenini: Bana Aşık mıydı? Soramazdım da! büyük bir korku veriyor insana, büyük Aşk'lar!
Ben kendimi tanıyorum. İnanın hiç bir gün ona olan aşkım solmadı. Çünkü benim hiç bahanem yoktu, onun öfkelerinin büyüklüğünde bile... Bahane o taraftan geliyordu, çoğunlukla: olur olmaz yerde sorun yaratılıyordu. Bir insana aşık değilsen anomiler başlatırsın. Dengeyi bir taraf devamlı bozar. Aşk yoksunluğu olan taraf hep ön plandadır, çomak sokar durur huzurun her haline!
Her şekilde ve her halde hiç bir entrika katmadan yüreğimi katarak savunduğum bir aşk yuvam olsun isterdim.
Ama ne yazıktır ki tek kişilik bir aşk yuvası.
Çok zorlanıyor insan. Bu süreç içinde tabiki hatalarım olabilir. Yaşam bir deneyimdir aynı zamanda.
Genellikle çocuk duygularla evleniyoruz. Tecrübe sadece önümüzde kalıyor. Onu edinirken özde yatan aşk, tüm oluşan hata ve yoksunlukları olumsuz şeyleri absorbe ediyor unutturuyor.
Ben onun hiç bir şeyini büyütmüyordum, aşk hazinem hepsini eritiyordu.
Tabi gerçekten ata huylarımız var. İyi kötü biz de bir insanız her halimizle. Bir de yaşadığımız çevreden edindiğimiz vazgeçemediğimiz huylarimizla birlikte bir araya geliyoruz.
Bu durumu o zamanlar pek anlayamıyoruz.
Edinilen olumsuz huylarımızın, davranışlarımıza direk etkisi var. Olması gerekeni bulandırıyor.
Babanın Annemin davranış kalıpları içimize ciddi şekilde siniyor.
Çevresel koşullanma ile birlikte, özümüze örtüne biliyor.
Tüm koşullar ne olursa olsun sadece aşkın üstünü örtemiyor. Bu Tanrısal alana hiç bir şey sirayet edemiyor, dokunamıyor.
Olumsuz bir davranışta keskin karşılık vermeler inanın benim özümde olmadığını biliyorum. Bunu yapsamda uyanık ve dikkatli bir şekilde kendimi gözlemliyordum. Ve hatamı büyütmüyordum. Çok okuyor, devamla kendimi besliyordum. Hatalarım buna rağmen oluyordu kendimi affedemiyordum.
Kuşatılmış davranış kalıplarımızı,
"Affedilmez" olmayacak dereceye getirmemeliyiz
Her halde insan olduğumuz unutulmamalıdır.
Ne yazıktır ki "ilk halin edebiyatı tek kişilik aşk" sarmalı, sonucu getiriyor: B O Ş A N M A
BOŞANDIK.
Mahkeme kapısına yaklaşık 100 metre kala dedi ki, "gel istersen bosanmayalım"
Bu an dondum kaldım. Ama o anda şu geldi aklıma: tüm bu yaşanmışlıkları görmezden gelemezdim. Gözlerimi kapattım, aşk acımı içime attım, mahkeme salonunda boşanma imzamı attım.
Az bir Zaman sonra karşısında hüngür hüngür ağladım.

 

Son halde:
Bu Aşk olma halimiz Yani, Tanrısal Alanımızın dokunulmazlığı ile sevgili özümüz de yatan bozulmamış kendimizi ne kadar buluştura bilirsek, sonsuz mutluluk seromisi ediniriz.
Bu hayatın gerçeğidir.
Evlilik her zaman ancak iki kişilik aşk ile kurulur.
Tek taraflı aşk evliliği, bir kanadı kırık kuş misali, o kuş için gökyüzü nasıl bir cehennem azabı ise, tek kişilik aşk evliliği de öyle.
Diğer tüm şeyler bahanedir. Aşk'ını bulamayan taraf, evliliğin çatışma reaksiyondur. Hiç bir şey onu, gerçek aşkı kadar ikna edemez. Hep bir bahane vardır ve çekilmez bir çiledir.
İki kişi uzayımsal olarak bir birine çok yakın mesafede olsa da, Kafamızda taşıdığımız Zaman aralığı onlarca yüzlerce yıllık bir aralığı taşıyabilir.
İşte bu yüzyıllık aralığı bile Sadece Aşk birleştirir; iki kişilik Aşk!
Kimseyi suçlamamak gerekir. Gerçek aşkını bulmak için hayat sana evrensel bir sorumluluk vermiştir. Bunu pas geçme. Tek ölçü kalbindir.
Bu Kalp seni tam adresine götürür, ara bulacaksın, iste verilecektir. Yeterki onu ara. Dağları delik delik del, Kerem ol, Aslı'nı bul.
Aşkını bul. 

Ayrılık acısı ile yazdığım şiir.

KALAN SENSİN
Aşklar da yaşanır gider,
kalan sensin..
Tut bir daha gecenin ellerinden
Ne geceler gider
Tül perdenin eteklerinden

Güneş tutulması kadardır
Yüreğindeki karanlık,
Hayat akar..gün doğar
Kalk ayağa el oğlu
Dizinde derman varken..

Hayallere dalarsın
Yükün ağır bilirim
Öptüğün dudakların ıslaklığı
Ellerinden dökülür
Acısı siner gecenin içine
Resimlenir duvarların hayallerinleU

Uzanırsıntaa ilk gecenin gıcırtısına..!

İçin için katılırsın çekilirsin odana
Yak bir sigara
Yak!

Hayallerine tuzak kurma
Mum kokusu kadardır
Tutma, bırak, kaybolsun
Mum söner gece gider
Geçip giderken yüreğindeki hayallerin,
Gözlerin titremesin,ellerin üşümesin

At bir kadeh kırmızı şaraptan
Kan ellerinden sıçrarken
Gözlerinden güneş dökülürken ağlama

Aşklar yaşanır gider

Sen kalırsın

Mum söner
Kadın gider
Aşk biter
Sen kalırsın..!

 
Toplam blog
: 164
: 239
Kayıt tarihi
: 23.02.09
 
 

Kalenderce yaşarım. Okurum, gezerim, Çocukluğum şanslıydı; özgürlük en büyük mükafatım. Hiç bir kal..