Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

13 Ekim '07

 
Kategori
Dilbilim
 

Kalemin rotasını yitirdiği anlar

Yazmak, okura karşı birtakım sorumlulukları peşinen kabullenmek anlamına geliyor. Farklı mizaç ve bilgi birikimine sahip, okuduğu metnin değerlendirmesini kendi muhakeme sürecinde tek başına yapacak olan okurun okuduğu metinden çıkaracağı sonucu ön görerek, buna göre onun, anlamada işini kolaylaştıracak kriterleri geliştirmek yazara düşen yükümlülüklerden sadece biridir.

Okurun, haleti ruhiyesini ön görebilmek, onun eğilim ve beklentilerini sezmek, onun tabiri caizse atan nabzını kollamak ve tüm bunları geleneksel örf ve adetlerimizin ortaya koyduğu tarih önündeki duruşumuzu belirleyen kimliğin, o geniş hoş görüsü içinde dengeleyebilmek yazarın yazma iddiasıyla öne çıktığı ilk anda farkında olması gereken sorumluluğun başında gelmelidir.

Kullanılan kelime ve kavramlara hâkim olabilmek işin bir diğer yönü. Bu kavramların lugat anlamlarının yanı sıra günlük dildeki kullanımını da bilmek gerekir. Kelime ve kavramlar, toplumun hayatı algılama biçimini ele veren hafızasına ait fotoğraflar gibidir. Zamanın akışı içinde pek azı dışında değişime mahkûmdurlar. İşte yazarın topluma karşı diğer önemli bir sorumluluğu da burada kendisini göstermektedir. Ağızdan ağıza dolaşan bu kavramlara geçmişten bu güne olan seyri içinde uygun anlam yüklemelerini yapabilmelidir yazar. Kullanılan dil ve anlatım, sadece iki kişi arasındaki iletişimi sağlamıyor, bundan daha da önemli olan; geçmişle bugün, bugün ile yarınlar arasında köprü olmak ve milli, manevi değerleri geleceğe taşıyarak sürekliliğimizi sağlamak gibi bir garantörlüğü de üstlenmiştir. Kalem tutan eller, bu gerçeği göz ardı etmemelidir.

Günün esiri olunmamalıdır. Her bir gün kendi kazanımlarıyla geride kalarak taze başlangıçları beraberin de getirmektedir. Gün için de tek, tek yaşanan olgu ve olaylar aslında tarih içinde ki benzerlerinin o güne uzanan izdüşümlerinden başkası değildir. Bu nedenle yazar, metanet ve vakarını yitirmeden geleceğe ümitle bakabilmelidir. Hayat hem birey, hem de toplum için yaşanan anların toplamından başkası değildir. O halde, yazılarımızı yazdığımız anları, hem kendimiz hem de sorumlu olduğumuz okurlarımız için verime dönüştürebilmenin gayreti için de olmalıyız.

Kalemin rotasını yitirmemesi için kökü derinliklere, başı göklere uzanan asırlık meşe ağacı gibi olması gerekmektedir. Kendi mazisinin derinliklerinden aldığı birikimleri gururla gün ışığına ulaştırabilmesi ve günün kendisine taşıdığı değerleri ehil bir kimyager gibi belleğin de damıtarak ortaya çıkardığı usareyi hece ve sözcüklere dönüştürebilmelidir.

Aşina dillerde yabanıl türküler söylenmemelidir. Eğer bir şeyler terennüm edilecekse bu kendi terminolojisi içinde yapılmalıdır. Bu nedenle yazar, okura karşı duruşunu netleştirmiş, yazdığı metnin hiç değilse okurca yapılabilecek eleştirisine açık ve sabırlı olabilmelidir. Duygu ve düşünce boyutunda elbette bir arayışın ve sorgulamanın sonucu olarak yazarın bocaladığı süreçler olacaktır fakat bu zaten okur tarafından anlaşılarak gereken müsamaha gösterilmektedir kendisine. Mesele, bu kadar hoş görülü ve gerçekten okuduklarına karşı samimi ve önyargısız olabilen bu âli cenap okuru gücendirip, darıltmamak becerisinde.

 
Toplam blog
: 177
: 1268
Kayıt tarihi
: 09.03.07
 
 

1965 Almanya doğumluyum. Atatürk üniversitesi İlahiyat fakültesi mezunu olup, öğretmen olarak çalışm..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara