Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Haziran '12

 
Kategori
Güncel
 

Kandil ziyaretleri bir gazetecilik başarısı mıdır?

Kandil ziyaretleri bir gazetecilik başarısı mıdır?
 

Medya, demokrasinin olmazsa olmazı, 4. kuvvetidir...

Demokrasi, hukukun üstünlüğü demektir... Demokrasilerde hukuk amaçken otoriter rejimlerde hukuk, sahip olunulan haksız iktidarı devam ettirmenin bir aracıdır.

Hukukun üstünlüğü de ancak şeffaflıkla sağlanabilir. Oy hakkına sahip olup iktidarı belirleme makamında ve yetkisinde olan halk, olan biten her şeyden haberdar olmak zorundadır. 

İşte bunu da medya yerine getirmektedir. Medya, idare ile halk arasında adeta köprü görevi ifa etmektedir.

Medyanın silahsız askerleri de gazetecilerdir.  Bu, çok meşakkatli, meşakkatli olduğu kadar da kutsal bir görevdir.

Bir yerde bir olay mı oldu, cankurtarandan, itfaiyeden, polisten, savcıdan önce gazeteci oraya ulaşır, olayı belgeler, olayın ilgililerini konuşturarak ilk soruşturmayı yapar. 

Bu, basit bir trafik kazası olabileceği gibi korkunç bir savaş, hiç kimsenin girmeye bile cesaret  edemeyeceği ateş hattı olabilir. 

Hatta ve hatta ıssız bucaksız dağlarda gizlenmekte olan eli kanlı bir gerilla liderinin ini bile olabilir gazetecinin görev alanı. Çünkü halkın güvenliğini ve huzurunu bozan bu gerilla liderinin neden böyle bir işe kalkıştığını, ne istediğini halkın birinci ağızdan öğrenmeye hakkı vardır.

Demokrasinin adeta yapı taşını oluşturan böyle önemli bir görevi ifa eden gazeteciye, yazılı veya yazılı olmayan bir takım ayrıcalıklar tanınmıştır. Gazetecinin bir nevi dokunulmazlığı vardır. 

Gazetecilik aynı zamanda tehlikeli ve riskli bir iştir. Savaşta kurşun vızıltıları arasında dolaşan bir gazeteci kör bir kurşuna hedef olabilir. Gazeteci eli kanlı terörist lideriyle röportaj yaparken, hayati risk alarak onun istemediği soruları da sormak zorundadır.

Görevin önemi ve tanınan ayrıcalıklar o ölçüde de sorumluluk gerektirir. Bir gazeteci, bu ayrıcalıkları kullanıp gazetecilik görevini yaparken evrensel gazetecilik ilkeleri ile bağımlıdır, bunun dışına çıkamaz, çıkmamalıdır. Çıktığında gazeteciliği istismar etmiş olur. Kişisel getiriden çok kamunun yararını düşünmek zorundadır. Yani halkın aydınlatılmasıdır esas olan.

Bu eksende Kandil ziyaretleri acaba bir gazetecilik başarısı mıdır?

Hasan Cemal'in neredeyse geleneksel hale getirdiği 2009, 2011 ziyaretlerinden sonra şimdi de Avni Özgürel Kandil'i ziyaret etmiş!

Hasan Cemal'in günler süren tefrikaları gibi o da önce, kendi kurduğu bir internet sitesinde yayınladı, bugünlerde de Radikal'deki köşesinde tefrika ediyor!

Hasan Cemal bir roman kıvamında Alice Harikalar Diyarında gibi allayıp pullayarak sunmuştu bu ziyaretleri... Avni Özgürel de ondan geri kalmamış!

Tarafsız gözle bakanları bir kenara koyalım, en azılı bir PKK düşmanının bile bunları okuduktan sonra gidip Kandil'e yerleşesi gelir! PKK sempatizanlarının yaşadıkları ruh coşkusunu siz hesap edin artık. Koca koca gazeteciler liderimizin ayağına gitmişler, onu aziz etmişler!

Günlerce süren uzun tefrikalarda ne anlatılıyor? Halkın öğreneceği yeni bir şey var mı? Hayır! Hepsini özetlesen, "Karayılan çok barışcıl bir adam, sadece barış istiyor!" sözü ortaya çıkıyor. Arkası önü, ortası hep yıkama yağlama yani reklam. Zaten topu topu bir saat görüşmüşler, onun da hoş-beş faslını, havadan sudan konuşmayı ve nefis ziyafet molasını çıkarttığında geriye bir şey kalmıyor.

Ayrıca Avni Özgürel'in yazdıklarından öğreniyoruz ki, Karayılan özellikle kabul etmiş onu. Bunu bile Özgürel kendi gazeteciliğinin ululuğuna yontmaya çalışmış. Güya Erbil'de kendisini karşılayan yerel gazeteci arkadaşı ona demiş ki, Karayılan kimseyle görüşmüyor, boşuna geldin vs. Buna rağmen görüşebilmiş! Ne büyük başarı ya! Karayılan da aynı şeyi söylüyor. Kendisine tanınan ayrıcalığın yazılarıyla ilgili olduğu ve çözüm için önderliği yani Öcalan'ı işaret ettiği için kendisini kabul ettiğini lutfetmiş! 

Halkın esas bilmek istediği ama Karayılan'ın hoşuna gitmeyecek sorular sormuşlar mı? Hayır! Hep çanak sorular sormuşlar. Mesala, Başbakan'ın da sık sık söylediği "Bir PKK yok" sözüyle ilgili herhangi bir soru sorulmuş mudur? Yok! Şimdiye kadar tabu olan şeyleri ilk defa bu hükümetin yıktığı ve peş peşe reformalar yaptığı halde neden en fazla bu hükümete kızıldığı, reformlar yapıldıkça neden olayların daha da arttırıldığı sorulmuş mudur? Yok!

Bunca yıldır günahsız bebeleri bile hunharca neden öldürdüklerini, madem barış istiyorlardı, Habur'a neden pusu kurduklarını, peşinden yine barışı sabote etmek için Reşadiye baskınını neden yaptıklarını, yine barış sürecinde Ankara katliamını, Çukurca, Tunceli vs baskınlarını neden yaptıklarını bir sorsaydılar! Bu barış sabotajlarını başka gruplar yaptıysalar örgütün lideri olarak neden onlara hesap sormadıklarını? Yoksa o gruplara sözü geçmiyor muydu, yada yetkisi mi kısıtlıydı? Bu soruların hiç birisi yok.

Bir sorsaydılar da bu kadar barışcıl olduğu halde ve bu kadar da barış ışıklarının yandığı bir süreçte ve Kandil ziyaretinin hemen akabinde neden Dağlıca'ya baskın düzenlediklerinin sebebini öğrenebilseydik!

Karayılan, Silvan'ı önceki bir konuşmasında örgütün başarısı olarak nitelemişken, Özgürel'e, kontrolsüz bir grubun yaptığını yani iş kazası olduğunu, söylemiş. İyi bir gazeteci Kandil'e gitmeden önce Karayılan'ın bütün açıklamalarını araştırmış olmalıydı!

Özetle, yapılan Kandil ziyaretlerinde ben gazetecilik olayı görmüyorum. Tek taraflı bir propagandanın yapıldığı ortada. Bunca yıllık katliamlara meşruiyet kazandırma gayretinden başka bir şey yok.

Hayatı adam öldürmek ve öldürtmekle geçmiş eli kanlı bir caniden bir melek yada bir Che Guevara yaratma çabası!

Hiçbir haklı dava bu kadar canavarlığa izin vermez...

Bu ziyaretlerden kimler memnun olmuşlardır?

Başta Karayılan olmak üzere PKK'lılar ve sempatizanları.

Hasan Cemal geçtiğimiz yılki röportajında bazı anekdotlara yer vermişti. Bunlardan biri de kendisini Kandil'e götüren PKK'lı şoförle ilgiliydi. Şoför yolda kendisine heyecanla, "Abi sen şimdi bizim için mi geldin yoksa gazetecilik için mi? diye sormuş. Bu sorudan duygulanan Cemal; "Her ikisi için de" cevabını vermiş!

Memnuniyetlerden anlıyoruz ki, şoförün sorduğu birinci şık doğruymuş.

Peki ziyaretlerin az da olsa barışa katkısı olmuş mudur? 

Bu sorunun cevabını 8 kınalı kuzu versin!

 
Toplam blog
: 337
: 4184
Kayıt tarihi
: 03.08.07
 
 

Hukukçuyum... Hukukun üstünlüğünün ve hukukçunun saygınlığının ülkemde gelişmesini ve kalıcı olma..