- Kategori
- Bayramlar
Kapımı çalan kızımdı

KAPI
Çok şükür bir Kurban Bayramı telaşını daha atlattık.
Her kurban bayramında yollar bozuk diye kazalar olurdu. Bu kez yollar değil insanlar bozuk çıktı: Zira oto-yollarımız çiftlendi, dörtlendi artık jilet gibi dümdüz yollara sahibiz. Nedense yine kazalar, yine kazalar yaşandı, bu bayramda da.
Genellikle her bayramda kan akardı, bu bayramda da öyle oldu. Sürücülerin bir an önce gideceği yere varma arzusuyla yapılan hatalı sollamalar, aşırı hız yollarımızı yine kana boyadı. Yaşanan ölümlerle birçok ailenin ocakları söndü. Acılar yüreklere konuk oldu.
Türkmenistanlı şair dostum Oraz Yağmur’un “Fikir Damlaları” adlı eserinde şöyle bir söylemi vardı:
“Yusuf’un gömleği kan dediler, gömlek neymiş, benim kalbim kanlar içinde, kalbim!”
Kalpler kanlı olmasın yeter ki, diyoruz ama hatalı kurban kesimleri yüzünden kanların akmasına, bir türlü engel de olamıyoruz. Öyle ya her bayram duyarız/görürüz kurbanlıkların o içler acısı görüntülerini: Aklıma gelince içim buruluyor. Sizlere basından bir kaçını aktarmak istiyorum:
“…Boğa son anda kesilmekten kurtulup kesik başıyla sağa sola saldırdı. Bunun üzerine kasap, onun ayağının birini elindeki satırla kesti.”
“…Kurbanlık koç, tam kesilmek üzere kasabın bıçağından kurtuldu: Kanlar içinde kalan koç uzun süre caddede trafiği oyaladı, insanları uğraştırdı. Sonunda kasabın ve kurban sahiplerinin bıçak darbeleriyle hayvanı durdurabildiler…”
“…Tam kurban kesilirken hayvan ürktü, tepik atıp kasabın kolu kesildi. Kurbanlık hayvan kesilmekten son anda kurtuldu, kaçtı. Kasap da tedavi olmak üzere hastaneye kaldırıldı.”
Şimdi iyi mi, bu görüntüler? Bence hiç de hoş değil. Günah da. Allah, hangi cana ‘böylesi işkence edin,’ diyor?
Neyse efendim; bir sene sonraya kadar bu tür haberleri duymayacağımıza seviniyorken, gazetenin birinde başka bir kareye dokundu gözlerim.
Aa, o da ne! Yaşının üç veya dört olduğunu tahmin ettiğim bir çocuk; kesilmiş, derisi yüzülmüş, kesik başından hala kanlar akan, iç organları boşaltılmış kurbanın içine oturtulmuş… Sanki İşid’in küçük örgüt militanlarından biri. Bir de bakışlarına soğuk bir ifade yerleştirmiş, kurulmuş kanlı koltuğa!
Hey Allah’ım sen akıl fikir ver şu garip insanlara!
Bu arada kız çocuğu dedik de, bir hikaye ansadım:
“…Yeni evli çift, ortak bir karar almışlar. Bundan böyle tek aile onlar olacak, ne bayramda ne seyranda hiç kimseye, hatta kendi ailelerine dahi kapıyı açmayacaklar. Aşk, iki kişilik ya, onlar da rahat rahat aşklarını evlerinde bir ömür boyu yaşayacaklarmış...
Gel zaman git zaman, ilk bayram gelmiş: Yeni evlenen çiftin aileleri çocuklarının gelmediğini görünce çocuklarına telefon açmışlar. Telefona da yanıt alamayınca, “bu işte bir acayiplik var, var ama ne?” diyerekten kalkıp gitmişler.
Çocuklarının kapısını önce damadın ailesi çalmış: Ne kadar açmak istese de aldığı karar gereği genç damat kapıyı açmamış.
Daha sonra gelen kız tarafının ailesiymiş. Çalmışlar, çalmışlar açılmayınca, tam gidecekler, kızları dayanamamış kural mural dinlememiş açmış kapıyı. özlediği ana babasına sarılmış sevgiyle sarılmış.
Bir süre sonra kızın babası; evlatlarından birinin doğum gününü kutlamak için büyük bir pasta yaptırmış, eşi, dostu, akrabayı ve altı çocuklarını da davet etmişler, doğum günü partisine.
Gelen konuklar bakmışlar ki, adamın beş çocuğu erkek, biri kız, ama bunca yıldır hiçbir zaman doğum günü kutlamamış ki babaları… Hem erkek çocuklarının doğum günlerini kutlamıyor da, şimdi neden sadece kızının doğum gününü kutluyor? Gelen konuklar, meraklarını aşıp dayanamayıp sormuşlar. Babanın verdiği yanıt çok manidarmış:
'…Bu yaşımda ben şunu anladım ki, ilerleyen yaşımda oğullarım değil kızım bana kapısını açacak.'”
*
İbret alınacak bir hikaye değil mi?
Yaşlılarımızı, ana-babalarımızı ihmal etmeyelim, diyorum. Onlar bizim kapımıza varmadan biz onların gönül kapılarına varıp, ellerimizde kır çiçekleriyle gönüllerini hoş edelim. Allah geçinden versin; Yokluklarındaki boşluk asla kapanmıyor, ansadıkça yerini hüzün dolduruyor.
Evet, bir bayramı daha uğurladık.
Sağlık, mutluluk dileklerimle.
Emine Pişiren-Edremit