Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Temmuz '22

 
Kategori
İnançlar
 

KAPININ ÖNÜ

"Sizin içinizde yoksa, içinde olmayan şey, sizi öldürür!” Hz. İsa 

 
BEN, dışsallığa dayanan bir kavramdır. Bu noktada aidiyet ve sahiplilik nedeniyle, benim ve bizim gibi birtakım yaklaşımlarda bulunuruz. Ancak içselliği yaşadığımız an “BEN’li” söylemler artık çıkmaz. Sahiplenmediğin şey sana ait değildir. "Mülk Allah’ındır" ayeti, senin BENliğinin olmadığı bir anlayışı yansıtır. İlmi bu anlayışa göre düşünmek ve cevaplamak gerekir. Seni canlı tutan, esas olan dışarıda değil senin içinde olan şeydir. Bir konuya duyduğumuz iştiyak “SEVGİ” ile ölçülür. Eğer sevgi yönü açılmamışsa, çabanız sonuç getirmeyecektir. Sevgisiz insan ölü gibidir. Bu yetimiz yoksa yani BENLİK kalkmamışsa bu şekildeki davranış sizi öldürür manasına gelir.
 
Onun için sarıldığınız işi BENLİKle değil ama o işin yapılması gerektiği için yaptığınız düşüncesiyle gerçekleştirmeniz sizi canlı ve diri tutar. Ancak içerde böyle bir sevgi yoksa taklidi bir yaklaşımla, ezbere birtakım şeylerle bir işe girişiyorsak ya da 'etraf ne der' korkusu ile yapıyorsak orada hakikat bizden perdelidir. Birbirimizle olan ilişkilerimiz tepe noktaya geldiğindeyse bu konu orada daha da korkulur bir hal alacaktır. Burada dahi korkulacak bir şeyin olmadığını kabul etmek, içten bir samimiyet ve yaklaşım yaratacaktır. Samimiyetin getirdiği açılımlar, o noktayı telaşsız bir şekilde kabullenmemize yol açar. Aksi takdirde insan ölü gibidir, eğer düşüncelerini içten yaşayamazsa… Bunlar düşüncelerimizden açığa çıkıp bir şekilde gerçekleşir. Bütün bunları samimiyet, sevgi ve telaşsız bir profil çizerek yaşamalıyız. Bunlar yaşamla alakalı oluşumlardır. Örneğin beğenilmeme duygusu korkudan kaynaklanır. Sahiplik, beklenti ile ilgilidir. Beğenilmeme duygusu varsa yaptığımız herhangi bir işte mutlak olarak kendimizi beğendirme özelliği ortaya koyarız.
 
Dolayısıyla beğeniye dayalı bir düşünce boyutunda beğenmediğimiz bir şey olunca bu bizi rahatsız etmeye yetecektir. Aynı zamanda yaptığımız iş beğeni boyutuna takılı kalınca büsbütün duygular boyutunda dalgalanmalar yaşayarak tamamen ölü halde kalacağız. Bu noktada Hz. İsa’yı ayıran şey, Resul olması, teklik inancını Hz. Musa'dan devralıp teşbih anlayışı ile yeryüzüne indirmesi, göklerin krallığını melekût boyutunda yaşaması ayrıcalıklı bir Resul ve Nebi olduğuna işarettir. Fakat her Nebi/Resul’ün kendine ait açılımları vardır. Açılımlar aynı anlamı ve manayı taşıyan yaklaşımları da içeriyor. Örneğin bazı Nebi/Resullere kitap veriyor, onlar da hayatlarına bu şekilde açılımlarla devam ediyor. Hz. İsa’nın diğer sözlerinden de çok farklı anlamlar çıkarabiliriz. Hz. İsa nın bir başka sözünde: “Kapının önünde pek çok kişi duruyor, fakat gerdek odasına yalnızlar girecek.” Kapı burada metafor olarak simgelenmiş. Mesela burada bahçe, sokak, oda, fabrika ya da saraya giriş kapıları da simgelenebilirdi. Bunlar kullanılan amaca göre değişik hizmetlere verilen isimlerdir. Gerçekte uçağın çıkış kapısının açılması çok zordur. Acil çıkış kapıları hep dışardaki güçler aracılığıyla zorlanarak açılır. Hangi isimle anılırsa anılsın, kapılar o kavramlar ile bahsedilen noktaya işaret edecektir. Bu hem maddi hem de manevi anlamda söz konusudur.
 
Resulullah’ın “Ben ilim şehri isem Ali kapısıdır” demesi, Hz. Ali’nin de bu ilimden pay almasına işaret eder. Ali’yi sevmedikçe zaten bu kapıdan içeri giremezsiniz. Orada da böyle bir koşul var. Anlatılanlara göre Hz. Ali'yi sevmeyenin Veli olmayacağı şartı da var. Bu noktada Hz. Ali’nin ahlakıyla ahlaklanmaktan ve ayna olmaktan bahsediliyor. 
 
Hz. Muhammed’in (sav) Hz. İsa hakkında çok güzel sözleri var. Bunlardan bir tanesinde şöyle der: “Bana bu dünyada ve ahiret hayatında en yakın arkadaş İsa’dır’’ Hz. İsa ise kendisinden sonra gelecek olan Resul'ün adını söyler: Ahmed… Her Resul zaten buna işaret etmiştir. Onlarda bencillik, çekememezlik ve kıskançlık gibi bir takım haller olması mümkün değildir. 'Ali benden, Ben Ali’denim' diyor. Resulullah bunu yaşarken söylüyor. Belki böyle zamanlarda isim vermeden bazı insanların dile getirilmesi söz konusu olabilir.
 
Ama o MANAyı algılamak ve Onu değerlendirmek için feraset gerekir. Zahir yönleriyle olaya yaklaşmaktan ziyade 'içsellik' ile olaya yaklaşmanın gerekli olduğunu ve bu müşahadenin şart olduğunu söyleyebiliriz. Yoksa, bir bilgi beyinde açılımlar yapmıyorsa bumerang gibi bize geri dönecektir. Beynin orijinalinin 'kuantum alan' olduğunu fark edememişsek yani sonsuz ve sınırsız dalga boyu ve bu isme de verilen o frekansları ihtiva eden yapının HALİFE olduğunu değerlendiremiyorsak VELİyi değerlendiremiyoruz demektir. VELİyi kendi gördüğünüz 'suretlerde' bir kalıp olarak kabul edip hala o suretlerde yaşadığını düşünüyorsak maalesef bu kapıdan içeri girmemiz mümkün değil. Burada VELİyi tanımamızın mümkün olmadığı anlamı açığa çıkıyor. Bir VUSLAT olayı var burada. MİRAC da VUSLAT olayını anlatan en güzel olaylardan bir tanesi Kuran'da var “EV EDNA” makamı. İki yayın ucunun birleşmesi şeklinde yapılan açıklama, “EV EDNA” aşağı ev anlamına gelir. Hakk'ın AHAD olarak 'şahsının diriliği' ile MELAİKE tavrı olarak SURETten, KULdan ahlak tavırlarında bulunmasıdır. “Atarken sen atmadın Allah attı” ayeti uyarısı bu makamda bulunanlar içindir. Bu âlemde Hakk ile Hakk'ı yaşayanın mevcudiyet durumu 'EV EDNA' dır. Aslında burada tek vücudun, tek beynin, tek varlığın olduğunu ve o tek varlığın MUHTEŞEM BEYİN olarak bize yansıdığından söz eder. Ama bizim kendimizi olaylardan ayırıp, ayrı bir yapı ve birim olarak olayları değerlendirmemizden kaynaklanan bu noktada, o muhteşem beyni çözebilecek bir yetenekte olmadığımızı gösterir.
 
Bir şeyi TEK BEYİN olarak kabul ettikten sonra, onun zıttı 'ikilik kokan' bir yaklaşım görünce bizim spontane bir şekilde onun tekin kendisini iki ayrı varlık şeklinde göstermesiyle olayı anlatması gibi düşünmeliyiz. ÜSTAD anlatımlarında hep ikili anlatımlarla TEK’i aktarıyor. Bu ikili anlatımları anlayabilen, 'tek varlığın muhtelif yönlerinin' anlatımı olduğunu bilgisi ve hisleriyle ayırabilir. Resulullah'ın sözlerinde bu noktalar 'açık ve gizli' olarak vurgulanmıştır.
 
Sonuç olarak, kapının önünde herkes bu işe taliptir. Fakat talip olmanın getirisi olan nedenlerin üzerinde durarak ve kendi teşebbüsleriyle değil! Allah’ın izniyle, 'BİİZNİLLAH ve BİSMİLLAH' diyerek o kapıdan içeri alması söz konusudur. O zaman ne içerideki kalıyor ne de dışarıdaki... İkisi birleşip tek bir varlık olarak 'yaşam' çıkıyor. Tabii ki göz boyutunun görselimize yansıttığı şekiller, özellikle de hafızaya ve mekanizmaya dayanan bu sistem aslında insan beyninin daha rahat hareket edebilmesi için bir yöntemdir. Yani hareketlerini tanzim edebilmesi için gerekli olan bir şeydir… 
 
'Biz arıya vahyettik' dediği nokta; her insanın bu özelliğe sahip olduğunu ama statü olarak bu özelliğin VAHİY olarak değil de İLHAM adı altında İNSANda açığa çıktığını gösterir. Demek ki Resul ve Nebilerin yanı sıra her insanda Nebi/Resul özelliği de mevcuttur. Nebi ise Resul özelliğinin bir parçasıdır. Bir kısmın Nebilik anlayışını İslam’ın temel direği olarak kabul etmesi Resul özelliğinden açığa çıkmadığı bilgisinin eksikliğinden dolayıdır. Bu durum Risâlet ağırlıklıdır yani kapının önünde olan bir insanda oluşur. O insan içeri girebilir ve Şuhud hal boyutunu yaşayabilir. Bu olmadıktan sonra her şey ezber ve söylentiye yönelik hareket eden beynin süratli bir şekilde veri tabanındaki dönüşümleriyle oluşur. Ayna nöronların bizi bir noktaya götürmesi gibi kabul edilebilir. Burada da yapmacık, taklidi olaylarla baş başa kalırız. Bu şekilde o kapıdan içeri girmek de mümkün olamaz. Ve anlayışları da çözümleyemeyiz! Hakikat denilen şey dilediği şekilde açığa çıktığında, dilediği noktada KAYITLANMAYIZ. Sonsuz olasılıklar içinde var olduğumuzu düşündüğümüzde 'her noktanın' HAKİKAT olarak açığa çıktığını; kapıdakilerin ve kapıdan içeri geçenlerin, VUSLATa ermemişlerin dahi metaforik bir anlatım olduğunu belirtmeliyiz. Bu nokta itibariyle Hz. İsa’nın bu sözünü özümseyebilmeliyiz; "Ağaçlar çok, ama hepsi meyve vermez. Meyveler çok, ama hepsi tatlı olmaz. İlimler de çok, ama hepsi faydalı olmaz”.
 
NOKTAMdan basit olarak sizlere aktaracaklarım bu kadar. İLİM de AŞK da SEVGİ de 'senden sana' dır. 
 
Açılması, YAŞAM olarak yaşanması dileğiyle. 
 
SEVGİLER
 
Ahmed F. Yüksel
 
8 Temmuz 2022 
 
Bodrum/Milas
 
https://twitter.com/ahmedfyuksel
 
https://www.instagram.com/ahmedfyuksel
 
https://www.facebook.com/ahmedfyuksel
 
 
 
 
 
Toplam blog
: 636
: 9957
Kayıt tarihi
: 14.12.11
 
 

Araştırmacı Yazar.. ..