Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Ekim '08

 
Kategori
Ekonomi - Finans
 

Kapitalizmin papatya falı

Son günlerde sözde küresel ekonomik kriz dolayısıyla Kapitalizmin geleceği üzerine tanınmış köşe yazarlarımız yorumlarda bulunuyor. Hem de ne hararetli yorumlar… Kimi yaşanan bu kriz Kapitalizmin çöküşünün bir işareti, diyor. Diğeri olanca bilgece edasıyla, “bazı akılsızlar, beyinsizler ”in kapitalizmin çökmekte olduğunu sandığını, halbuki çöküş möküş olmadığını, yaşanan şeyin sadece “serbest piyasa ekonomisi”nin tıkanıklığı olduğunu iddia ediyor. Sonra bir diğeri çıkıyor, “akılsız olan sensin” alt başlığıyla bu tıkanıklığın kaynağı olan “serbest piyasa ekonomisi”nin kapitalizmin en üst boyutu diye yutturulduğunun altını çizerek, dolayısıyla krizin kapitalizmin artık işlemediğinin gün ışığına çıkışı olduğu üzerine yorumunu aktarıyor.

Bunlar beni bu hafta meşgul eden ve çok güldüren şeyler oldu… Uzun süredir komedi sanatı adına ciddi çalışmalar olmuyordu. Gülme ihtiyacımı bu köşe yazılarıyla giderdim.

Şimdi bu tartışmaya ben de katılıp, konuya noktayı koymak istiyorum. Bana göre, en iyi yorum benim yorumum olacak, en iyi tespit benim tespitim!

Kapitalizm Çöküyor Mu?

Efendim, bunun için, elimize bir adet papatya alırız, uzun sapını kıvırarak koparır, sonra papatyayı burnumuza getirip, mis gibi bir papatya havası alırız.

Sonra başlarız:

Kapitalizm çöküyor mu, çökmüyor mu, çöküyor mu, çökmüyor mu, çöküyor mu, çökmüyor, çöküyor mu, çökmüyor mu, çöküyor mu, çök-mü-yor!

Çökmüyor çıktı.

Hay Allah.

Şimdi “çöküyor” diyenler üzülecek…. Daha da kötüsü bana “salak” diyecekler.

Aaa, durun. Küçücük bir papatya yaprağı kalmış… Yaniiii, çöküyoor!...

Bu fal ortalığı karıştıracak gibi… Ne bela bir meseleymiş şu kapitalizm!

Bu sefer de “çökmedi” diyenler “akılsıza bak!” diyecekler.

En iyisi herkesi memnun edecek bir orta yol bulayım:

“Kapitalizm çökmüyor, çökertiyor!”

Pardon. Bu başka bir meselenin konusu…

Konumuzu saptırmayalım. En güzel sonuç şu:

“Kapitalizm çökmedi de, çökecek!.”

Neden derseniz?

Nedenini bırakalım ekonomistler, iktisatçılar, siyaset bilimciler ve sosyologlar araştıra dursun. Biz sade vatandaşlar işin diğer yanına bakalım. Yani krizin faturası asıl üzerine yükletilecek olan sade vatandaş olarak ne durumdayız. Ne olacak bize gene??

Önce şu soruyu soralım…

Siz hiç batan bir bankacının fakirliğe düşüp, asgari ücretle çalışmaya başladığını, eve ekmek götürme derdiyle kendini geliştirmeyi, çocuklarını bir tiyatroya götürmeyi ve yazın hesap kitap düşünmeden rahatça ailecek tatil yapmayı unuttuğunu, bunları “hayat listesi”nden çıkardığını gördünüz mü? Bir sanayicinin, büyük işletmecinin batış gösterdikten sonra, dışarıda simit satmaya mecbur kaldığına şahit oldunuz mu?

Nasıl oluyor da batanlar, yine zengin, batmaya hiç sebep olmamış, bu krizin kenarından kıyısından sorumlu olmayan vatandaş krizin faturasını ödüyor – daha doğrusu ödetiliyor?

Ve krizden az zarar görmek adına evinin yakacak giderinden, sofraya konan yemeğinden, giyiminden kısmak zorunda bırakılıyor. Neden?..

İmkân olsa da, gidip batan bankacıların evine bakılsa? Neleri kısmışlar evlerinde ve genel hayatlarında? Sade vatandaşın yaptığı kısıtlamalara onlar da başvurmuş mu?

Hiç ihtimal vermiyorum!..

Bu durumda, olan sade vatandaşa oluyor. Bir banka sahibi kalkıp “battım” diyor. Devlet onu kurtarmak adına, halkı için, milleti için harcaması gereken meblağı bankayı kurtarmaya harcıyor! Ve bu harcanan para öyle böyle değil… Resmen bir küçük ülkenin yıllık geliri değerinde!

Ne olacak peki? Harcanan para yerine nasıl konacak?

İşte tam bu nokta, krizin asıl vatandaşın sorununun yapıldığı nokta, hem de hiç hak etmediği halde…

Harcanan parayı yeniden yerine koymak için, hükümet başlıyor halktan para toplamaya. Bunun için ne yapıyor? Gelin şu açığı hepiniz şu kadar para verin de kapatalım, demiyor. Der mi? O an hükümet düşürülür!

O zaman ne yapıyor? Kurnaz, hesaplı politikalarla, toplamanın yolunu buluyor.

Efendim, telefon vergisi, atık su vergisi diye “icat” edilen hesaplara zam getirerek, sonra memur maaşlarından, bilmem ne kesintisi diye ekstra kesintiler yaparak. Bunları da, “ben hükümet”im, ben ne dersem o olur dayatmasıyla yapıyor, kimsenin gıkı çıkmıyor.

O yüzden, sevgili okurlar, Amerika’daki veya ülkemizdeki batan bankanın derdi beni mi gerdi, demeyin!. Şu an hükümetin “kriz bizi etkilemez” demesine de bakmayın. Siz siz olun, sade vatandaşlığınızı bilin! – ne de olsa sade vatandaşın diğer tabiri “sıradan” vatandaş; sıradan demek onlara göre: yaşama hakkı pek de olmayan demek.. – başınızın çaresine bakın. Nasıl olsa “vergi” adı altında gelecek para toplamalara karşı çıkamayacaksınız.

Ancak ancak ancak… Gelinen bu noktada, bu seneye mahsus çok özel bir konjonktür var. Bu konjonktür vatandaşı krizden korumayacak ama, krizin en azından bir süre kendine fatura edilmesinin ertelenmesini, itelenmesini sağlayacak.

Yaşasın! Yerel Seçimler Geliyor!!!!!!!!!!!!!!!!!!!

Bir seçime bu derece sevineceğimi aklımın ucundan geçirmezdim. Ama hayat insana neler yaşatıyor!…

TÜSİAD şu sıralar bas bas bağırarak, “Ekonomik krizi hafife alma Başbakan! Ekonomiyle ilgilen!” dese de, yani, “çabuk ol krizin faturasını millete dayat, yoksa biz zengin olmaya devam edemeyeceğiz!” dese de, hükümet bunu şu an yapacak durumda değil. Yapamaz, yaparsa oyları düşer, halkın gözündeki güven verici imajı aşağılara iner.

Fakir, dar gelirli, Allah’tan daha ne ister ki?

Bu geçici kurtuluşumuzu Yerel Seçimlere borçluyuz sevgili okurlar..

Ama şimdilik!...

 
Toplam blog
: 103
: 8825
Kayıt tarihi
: 18.10.08
 
 

İngilizce Öğretmeniyim. Ek olarak makale, kitap çevirisi yapıyorum. Antalyanın bir yerel gazetesinde..