- Kategori
- Siyaset
Avrupa Birliği'nde şok gelişme!
Hayal mi görüyorum?
Bugün bir hayal kurmak istiyorum… Sosyo-ekonomik bir hayal…
Niyetim kendimi ve sizi kandırmak değil tabii. Sadece “gülesiniz” diye anlatacağım.
Nasıl bir hayal bu? Ne gereği var, diyebilirsiniz...
Hani siyasetçilerimiz, seçim öncesi bize program diye uygulanmayacak şeylerin listesini bol cafcaflı sözlerle aktarır, sonra da onların hayal olduğu çıkar ya.. Bunun üzerine, ben de, milletimiz nasıl olsa hayale alıştı, epeydir seçim meçim de yok; hayal ihtiyacınız depreşmiştir, dedim. Sizleri seçimlere kadar bir hayalle oyalayayım, istedim.
Şimdilik bununla idare ediverin, sonra alâsını duyarsınız yakında.
Okuyun.. Hem gergin yüzleriniz biraz gülümsesin..
Hayalin Böylesi…
TÜAD
Efendim, TÜAD nedir diye sorarsanız, hemen açayım: Türkiye’ye Üye Avrupa Devletleri!
Allah Allah? Ne zaman kuruldu, niye haberimiz olmadı, diyenlere hemen ikinci açıklamam geliyor.
Çıkmaz ayın çarşamba günü.
Sene, diyenleri duyar gibi oluyorum. Seneyi ne yapacaksınız, önemli olan kurulması.
Ülkemiz yıllardır uğraştı uğraştı, Avrupa Birliğine giremeyeceği belli oldu.
Bunun üzerine sayın bir milletvekilimiz, meclis oturumuna şöyle bir öneri getirerek, “Bari yarım aldıralım yav, ” dedi.
Muhalefet seslendi, “Çeyrek olsun çeyrek!!” Bu öneriden de vazgeçildi.
Sonra, başka bir oturumda, büyük bir milletvekilimiz, “Yav, Madem Avrupa Birliğine giremiyoruz, ee, Avrupa Birliği bizim birliğimize girsin o zaman, ” dedi.
Hay aklınla bin yaşa!
Hükümet hemen kolları sıvadı. Tam o arada öğlen tatiline girildi. Girişime 1 saat ara verildi. Yemekten sonra da, malum, milletvekillerinin üzerine bir uyku mahmurluğu çökünce ancak mesai bitimine 5 dak. kala kurulabildi nihayet.. Derken… Gel zaman git zaman, o günden bugüne, üye sayımız çığ gibi arttı. Fakat ilginçtir… Bu arada, Birliğimize, Avrupa dışından da gönüllü katılımcılarımız oldu. Bunların başını İsrail çekti.
Bayram değil, seyran değil, eniştem beni niye öptü, demeyin.
İsrail Öpücüğü bu; başka öpücükle karıştırmayın.
Türkiye sevdası. Sebep başka ne olabilir ki?..
Gelelim bu gelişmenin sosyo ve ekonomik boyutuna…
Sosyo ve Ekonomik Boyut
Ekonomik boyutundan ülkemizin kazanıp kazanmadığı henüz belli değil. Gerçi ülkemizin artık bizim ülkemiz olduğu da belli değil… Ama ne önemi var ki bunun..
Herneyse.. Hesap kitap uzmanlarımız yabancı işletmecinin (yabancı dedim, dil alışkanlığı işte…) TÜAD vesilesiyle edindiği sermayesinin haddini ve hesabını çıkarmaya uğraşıyor ama bir türlü işin içinden çıkamıyor.
Peki biz kârda mıyız, zarar da mı? Yani, TÜAD’ın Türkiye ayağı kârda mı?
Kimine göre kârdayız, kimine göre zararda.
Bunun anlamı ne? Hep beraber görelim.
Kârda olduğumuzu savunanlar, iş adamı, medya ve siyasetçi kesimin edindiği yaklaşık sermayesine – tamamen yanına yaklaşılamıyor ancak ortalama yaklaşmaya izin veriliyor – bakarak bu sonucu çıkarıyor. Zararda diyenler ise, sonucu halkın günlük minimum harcaması ve hâlâ büyüyemeyen millî gelire bağlıyor.
Bunu anlayamayanlar için şöyle özetleyeceğim: ülkenin kivi yiyen, yatta tatil yapan kesimi ile kilosu 1.5 YTL olan üzüme pahalı diyen kesimi arasındaki fark o kadar büyüdü. İşte bu sonuç, kâr-zarar hesaplarını alt üst ederek, hesap kitap uzmanlarını birbirine düşürdü.
Canım, millî gelir de neymiş bu devirde?
Madem TÜAD ile hepten ve toptan global ve de çok milletli olduk, kaldıralım artık bu eskimiş kavramı TÜAD lügâtından. Milleti kalmayanın millîsi mi olurmuş? Eski kafalılık işte..
Sosyal boyut ne durumda? Son olarak, bir de buna bakalım…
Sosyal boyutuyla kazandığımız aşikâr.
En azından insan kazanıyoruz.
Her geçen gün bizi çok sevimli, sıcak bulan ve ülkemize yerleşmek isteyen Avrupalı sayısı artıyor. Bugün penceresini açıp dışarı bakan, bir Yunanlı, bir Hollandalı, bir İsrailli (yedekten giren komşu), bir Belçikalı komşusuna çarpıyor.
Bunların kimisi Bor Madenleri İşletmelerinde işletmeci, kimisi arazilerden sorumlu emlakçı, kimisi de Telekom genel müdürü. Hal böyle olunca, ucuz işçisi bizden olsun, dedik…
Not1: Sayın yazarımız Orhan Pamuk, bir gün mutlaka Avrupa Birliğine gireceğiz, demiş.. Ancak, hangi kapısından??...))
Orhan Beye bakmayın, romancı hayalperest olur…
Not2: Yeni bir haber vereyim: üzümün kilosu 4.5 YTL oldu.
Not3: Yav bu hayal kabusa mı dönüştü ne???? J)