Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Ekim '07

 
Kategori
Sektörler
 

Kapitülasyon << vatandaş >> devalüasyon..!

Kapitülasyon << vatandaş >> devalüasyon..!
 

Osmanlı İmparatorluğu döneminde imtiyazların > ilk başlangıcı her ne kadar Sultan Birinci Murad Han (1360-1386) dönemi olarak görülse de, bu günleri bağlayan nitelikteki hali 16 yy'da, Kanuni Sultan Süleyman döneminde başlayan süreçle ilgilidir...

İtalyanca'daki Capitulazione, "İmtiyazat-i Ecnebiye/ Ahitname/ Hümâyünnâme" ve Kanuninin verdiği "Uhûd-i atika"... (18 Şubat 1536)

Kanuni Sultan Süleyman ile Fransa Kralı I.François'in arasında imzalanan, Damat İbrahim Paşa ile Fransız elçisi Jean de La Forest'in hazır bulunduğu anlaşma...


1- Fransız Ticaret gemileri Osmanlı Sularında serbestçe dolaşabilecekler, istedikleri limanda işlemlerini yapabileceklerdir.

2- Fransız tacirlerinden diğer yabancı tacirlere nazaran daha az bir gümrük resmi/harcı alınacaktır.

(Ballı börek maddeler ile devam ediyor)....

Avrupa'da mezhep kavgalarında Hıristiyanların birbirlerini gırtlakladıkları, kana boğdukları yıllar; Reformist Luther'in "Yâ Rabbim! Büyük Türkleri bir an önce başımıza getir ve senin ilâhi adaletinden onlar sayesinde nasibimizi alalım..." diye dua ettiği yıllar...

Fakir, zayıf, muhtaç ve kralı esaret altında olan bir Fransa'ya uzatılan el; uzatılan el diyorum, o zaman için miktarı gizli tutulan bir servet niteliğinde nakdi yardım da ayrıca yapılmış...

Hani şimdilerde "Türkler AB'nin içinde yer alamaz, almamalı" diyen arızaların yüzsüzlüğüne, "Ayıp ama AB kardeş, biz sana ne ettik kine" diyen acz içinde, kişiliksiz yaklaşımlara destek verenlerin, aslında suratlarına "tüüü" diyen > terbiyesizlere, "yarabbi şükür" demesinden ibaret durumun, "Hastalıklı" halin başladığı dönem.


1740 yılına kadar 14 kez yenilenmiş/doğrulanmış, I.Mahmut'un Fransa Kralı XV. Louis ile imzaladığı kapitülasyonlar ise kendinden sonrakileri de bağlar olduğundan tam anlamıyla antlaşma halini almıştır...

1856 ve 1878 anlaşmaları, özellikle yabancılar için "dokunulmazlık" ve beraberinde "imtiyazlar" getiriyor, konsoloslar ve konsolosluklar özerk bir yapı, özel bir alan halini alıyordu...

Bu durum kendi tebaasına "polis" görevi yapmak durumuna kadar ilerlemişti...(Tamam, cinayet işledim ama Fransızım, sen beni tutuklayamazsın, zaptiye kardeş...)

Bu artık bir "Siyasi Rejim" halini almıştı ve Birinci Dünya Savaşına kadar da devam edecekti...

9 Eylül 1914'te Kapitülasyonların 1 Ekim tarihi itibariyle yürürlükten kaldırılacağı tüm yabancı devletlerin temsilciliklerine bildirildi...

Kapitülasyonların tanıdığı imtiyazlardan büyük ölçüde yararlanan Fransa, İngiltere ve Çarlık Rusya sı "Uluslar arası bir antlaşma tek yönlü fesih edilemez" diyerek Vahdettin’in kararını protesto ettiler...

Sonuç olarak savaşa girilmişti ve 10 Ağustos 1920'de imzalanan Serves Anlaşması "Kapitülasyonları" koruyordu...

Bu duruma son veren süreç "Kurtuluş Savaşı" ve sonunda imzalanan "Lozan Barış Antlaşması" ile 24 Temmuz 1923'te tamamlanmıştır.

Yani, asgaride 488-Dörtyüz seksen sekiz yıl...

İyi ya işte, kalkmış, ne var yani?

Bir şey yok...

Dayım aldığı evin kredi taksitlerini Yunan Bankasına ödüyor, ipotek onlarda, kredi aldığında değildi o ayrı konu...

Komşusu aldığı evin kredi taksitlerini İngiliz bankasına ödüyor, ipotek onlarda, kredi aldığında değildi o ayrı konu...

Arabalar Hollanda bankasında, iş yerleri Fransız bankasında.................................................................


Yani, Emperyalizmin öncü kuvveti, virüs, Kapitülasyon <1923-1946 virüs="" yoktu="">> 520. yılını kutluyor...


Şimdi..!

Cebinizde taşıdığınız her bir YTL aslında 1.000.000TL'dir. Sıfırların olmayışı sizi yanıltmasın...

Ne deniyor şimdilerde, YTL aşırı değerlendi...


Yani?

Sıfır ilave edelim.

Yani?

Ya da Moratoryum ilan edelim.

Yani?

Yugoslavya modelini kansız, savaşsız > icra edelim...

O aşamada mıyız?

Kapitülasyoncuların > haritası ile Lozan'ın haritasına bakarsanız, hangi aşamada olduğumuzu daha iyi anlarsınız...

Dışarıdan değil, içeriden geliyor "Devalüasyon" talebi, ilginç değil mi..?

Devalüasyon; Dış dengeyi > sağlamak için başvurulacak yollardan biri, "Ulusal para" nın dış değerinin, kambiyo değerinin > düşürülmesidir.

Ekonomi kuralları içerisinde bir yöntem, ancak bizi sürekli hasta eden, hani hiç geçmeyen grip gibi bitkin bırakan bir yöntem, uygulama modeli...

Amacı nedir?

İthalatı pahalılandırıp, ihracatı ucuzlatmak ve böylece döviz girişini çıkışına göre hızlandırmak ve artırmak...

Yani üretmeyen Türkiye'ye, üreten ve satanların ürünlerinin fiyatlarını artırmak, reel/güncel gerçek enflasyonu azdırmak, fırsat ekonomisinin aymaz-doymazlarını palazlandırmak...

Yani "ara mal" ile sanayi ve hizmet üreten Türkiye'den, gelen mal maliyeti artmış, artan maliyet diğer kaynaklardan azaltılarak yapılmış ihracatla, "imtiyaz" sahibine 1'e 2 ver durumu...


Gayri Safi Milli Hasıla ya da Gayri Safi Yurt İçi Hasıla hesaplarken de artan > Emlak/Gayrimenkul/Satış sonrası taşınır-taşınmazı endeks içine al, böl kafa başına, artı da arttı de milli gelir, yalandan yoluna devam et...


Yani diyorlar ki;

Döviz kuru 1 Dolar = 1.200.000TL (YTL..?)

Her hangi bir ihraç malının “birim fiyatı” da 1.200.000TL yani “1 Dolar” olsun.


Sektör/sektörlerin gribine Deva/İlaç talebi devreye giriversin.


Mesela 1 Dolar = 1.800.000TL olsun.

Bu ihraç malını alan için maliyet düşüşü ya da daha fazla alabilme imkanı demektir.

İhracatçı için ise kapasite/stok sevki yada daha yüksek kazanç demektir, normal şartlarda tabi...

Alıcı konumunda olanın, aldığı malın birim fiyatı 1 Dolar iken; artık aynı malı 1 (Birim) *1.200.000/1.800.000= 65 cent olarak alacak demektir.


Ola ki talebi yüksek, düşmeyen bir mal ve fiyatı aynı kaldı; ihracatçının kazancı artacak, hasılatı 1.200.000TL değil 1.800.000TL üzerinden yapacaktır.

Yani dışa sattığının bedelini içeriyi fakirleştirerek kazanacaktır...


Burada akla şu sorular geliyor; Talebi fiyat olarak düşmeyen ne üretiyoruz? Hadi üretiyoruz, ham madde, yarı mamul, ara mal bağımlılığı ne oranda? Attığın taş ürküttüğün kuşa değecek mi?...........................................


Buna birde ihracatı yapan ile ithalatı alan arasında ortak bir hareket (!) ilave ederseniz, hani düşünmek bile istemiyorum dedirtecek cinsten bir durum ortaya çıkar ki..................


Buraya kadar olan kısmı Kamu/Hükümet/Yürütme ve sairi bağlar hali olsa da, üretimde etken olan çalışanın cebine giren, enflasyonla uçurulduğundan, vatandaşı da ilgilendirir bir durumdur aslında.


İthalde getirilen ürün çeşitleri, zorunlu tüketim ve halkın markaya duyduğu güven (?) sebebiyle, ithali yavaşlayan/mayan ürünlerin fiyat artışı, gelirin reel olarak aynı oranda artmaması sebebiyle yine vatandaşın cebinden çıkacak, geçmeyen grip müzmin halde "Deva" bekleyecektir...


Toprak altı kıymetler, ağar sanayi, limanlar, para piyasaları hatta hizmet, kamuya hedeflenen ve planlanan akışı sağlayamıyor ise bu durumda bir hastalık var, teşhis ve tedavi gerekiyor demektir...


Benim şahsi kanaatim; Hastalık bilinen ve teşhisi defalarca yapılmış, virüsün ismi "Kapitülasyon" konmuş mümbit durumdur.


Tedavisi için bu güne kadar kullanılan ilaç/yöntem "Deva" lüasyon hiç bir zaman kalıcı ve sağlıklı bir çözüm getirmemiş, belli bir süre hasta iyi görünse de daha ağar hastalık baş göstermiştir.


Hastalık belli, virüs belli, yayıldığı ve bulaştırıldığı yer belli iken gereken, karantina ve denetimdir.


Hatta ve hatta denetimi yapanın da denetlenebildiği bir hızlandırılmış tedavi şekli, hasta için acilen gereklidir.


Hasta Moratoryuma gidecek duruma gelmeden; Devalüasyondan çare umarak geçirilen zaman, Kapitülasyonun tüm vücuda yayılmasını kolaylaştıracak, hastanın Morga, Moratoryuma kaldırılmasına sebep olacaktır.


Saygılarımla

Aşağıdaki tablo hastaya verilen Deva/İlaç oranlarını gösterir bir tablodur. Tabloya göre yılları bir hatırlayın isterseniz...

Aslında 2000 yılı itibariyle > verileri bir inceleyin, tedavinin başarılı olup olmayacağına kendiniz karar verin...


1 Dolar = TL

1946 ......... 2.82

1958 ......... 2.82

1959 ..........9.00

1969 ..........9.00

1970 .........14.85

1971 .........14.00

1972 .........14.00

1973 .........14.00

1974 .........13.88(ortalama)

1975 .........15.00

1976 .........16.50

1977 .........19.13

1978 .........25.00

1979 .........35.00

1980 .........89.25

1981 ........132.30

1982 ........184.90

1983 ........280.00

1984 ........442.50

1985 ........574.00

1986 ........755.90

1987 ......1.018.35

1988 ......1.813.02

1989 ......2.311.37

1990 ......2.927.13

1991 ......5.074.83

1992 ......8.565.85

1993 .....14.458.03

1994 .....38.418.00

1995 .....59.501.00

1996 ....106.682.00

1997 ....203.700.00

1999 ....417.000.00

2000 ....687.000.00

 
Toplam blog
: 72
: 1708
Kayıt tarihi
: 09.08.07
 
 

"Beklentiler denizinde boğulmaktansa, gerçekler ve gerçekleşenler nehrinde yıkanarak arınmayı tercih..