Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Ekim '07

 
Kategori
Sektörler
 

Şimendifer meselesi..!

Şimendifer meselesi..!
 

Yakın dönem tarihimizin, pek ortalarda konuşulması sevilmeyen, ne sağda ne solda ne liberal ne de ve sair politik sosyal görüşler kapsamında dile getirilmekten kaçınılır hali, e hali, esas hali, güneydoğu ve Irak'ın kuzeyini bağlar hali...

Özellikle son on beş yıldır "sex konuşun, sex deyin, sex anlatın, sex-sex-sex/ Alkol alın, için sarhoş olun, sarhoş araba kullanın, sex yapın/ Uyuşturucu alın, için kafayı bulun, saldırın yada yatın kalın, sex yapın/ Aids olun, Herpes olun, Frengi olun, Bel soğukluğuna yakalanın, sarılık olun yapın/ Bilgisayar'da, DVD'de, VCD'de, sanal yapın ama yapın/ Kendini tutamadın sokağa çıkın yapın, saldırın, dövün, sövün, hakaret edin/ En kötü ihtimalle meşhur olursun, önemli mi, meşhur oldun ya... " başlayıp iyice pejmürde bir hal alan kadın-erkek toplum ilişkisi, “merkezindeki” sorun dışında, olayları akşam prime-time da ne var acabadan fazla önemsemez ruh hali, gazetelerin en fazla talep gören yeri üçüncü sayfa haberleri, arka sayfa güzeli, ekleri, kim kiminle nerede ne halt etti...

Hal böyle olunca kimlik muamması, ben/biz kimiz karmaşası, aslında kişilik ve insanlık halinden uzaklaşmanın "Kimlik bunalımı" yaşıyorum diye savuşturulması...

İster kara çarşafla kapan, ister Britney Spears modeli takıl, ne fark eder, mazeretin var ya; "Kimlik sorunu/bunalımı yaşıyorum" de takıl, yabancı sıfatlara, adlara, hayatlara, yaşam tarzlarına bayıl-ayıl, ister Amerikan ister arap ister vehhabi takıl...

Erol Mütercimler...

Bir önemli noktada, şimdi artık Türk adını kullanmak ta, Türk kimliğini kullanmak ta, utanılacak bir durum haline getirildi.

Örneğin Gazi Mustafa Kemal’in “Ne Mutlu Türküm diyene” sözü.

Ama bütün bunlar göz ardı ettiriliyor.

Ortaya şöyle bir sonuç çıkartılıyor: Aslında Mustafa Kemal tesadüfen ortaya çıktı. Ve tesadüfen ortaya çıkışıyla birlikte şöyle bir şey yaptı: Osmanlı döneminde bütün Ermenileri yok etmişti. Mustafa Kemal de çıkıp geldiğinde Anadolu’daki bütün Rumları, Yunanlıları yok etti, Şimdi böylesine saçma sapan bir noktaya getirdiler.

Ama bütün bunların temel nedeni; biz bütün bunları anlatmaktan utanır hale getirildik. Okuldaki ders kitaplarıyla eğitim sistemiyle bunları yaptık. Baskın unsurlar Mustafa Kemal’in laik cumhuriyeti kurmasını hiç affetmediler. Hiç bağışlamadılar.

Bugün çıkıp “Türkiye’nin çıkarları” dediğimizde size bunlar “Sevr paranoyası içindeler” diyorlar.

Halbuki bir gerçek var: Lozan Sevr’i yırttı ve attı, Mudanya Mondros’u yırttı ve attı. Bütün bunları yapan yoksul bir ulusun insanlarıydı. Ama o insanlar meşru bir müdafaa içindeydiler ve bu anayurt dedikleri Anadolu’yu savundular. Ama işte bağışlanmaya adına Düvel-i Muazzama denilen o büyük gücü bunların yenmiş olması. O günden 2005 yılına kadar geldik.

Ve şimdi o ulusal bilinç neden yok sorusunun cevabı burada.
http://www.erolmutercimler.com/yazilar.asp?procid=19&page=2

Tamam da; Şimendifer ne? Güneydoğu-Irak'ın kuzeyi ne alaka? Hayat tarzımız, yaşam biçimimiz, kimlik bunalımımız, Türk demekten utanma psiko-sosyal sorunumuz ile ne alakası var..?

Chester Projesi...

Islahat Fermanıyla yabancılara tanınan hakların ardından çıkarılan 1858’deki Toprak Yasasıyla ‘’ İster devlete ait ister özel arazi üzerinde olsun, bütün yeni keşfedilen madenlerin devlete ait olduğu açıklanmış, bütün madenlerdeki üretimin 5/1 devlete ayrılmıştı.


Devlet arazisi üzerindeki madenler mültezimler tarafından işletilecekti.


1861’de maden yönetmeliği, madenler üzerindeki devlet tekelini kaldırarak, özel toprak sahiplerinin topraklarında yeni keşfedilecek madenleri çıkarmalarına olanak tanıdı. Devlet üretim üzerinden 5/1 hakkını hala koruyordu.

Devlet arazisindeki madenler, 1867’den sonra aralarına yabancı şirketlerinde katılacağı özel şirketlere kiralandı.

Tanınan bu ayrıcalıkların ne kadar uzun süreli oldukları pek açık değildi. Ama daha sonra, 1887’de kurulan Maden idaresinin verdiği ayrıcalıkları 40-99 yıllık oldu.

Tüm bunların ardından emperyalistlerin asıl vurucu darbesi mülkiyet hakkıyla birlikte geldi.

"1867’de yabancılara toprak sahibi olma hakkı tanındı.

Ancak yabancılar, Osmanlılarla aynı yasalara ve yargılama yöntemlerine, aynı vergilere tabi olacaklardı.

Toprak mülkiyetinden doğmayan gelirlere uygulanan kişisel vergilerden hala muaf oluşlarıysa dikkat çekiciydi.

En önemlisi, İmparatorlukta yerleşmiş olan yabancıların ticari gelirleri hala vergilendirilmiyordu."


Artık Osmanlı madencilik alanındaki Avrupa sömürüsüne kapısını açmıştır.

Sıra bulunacak madenlerin Avrupa sanayisine en ucuz bedelle en fazla miktarda ulaştırılmasına gelmiştir.


19. yüzyılın ilk yarısından sonra yabancıların toprak satın almalarının önündeki tüm engeller kaldırılacak, yabancılara yol ve liman yapımı konusunda imtiyazlar verecek ve bunlara sahip olan yabancı sermaye güvenceler altına alınacak, zengin ve işlenmemiş Osmanlı toprakları Batı Sermayesine teslim olacaktı.


Bunlardan belki de en önemlisi; Dış yardımın da gerekli olduğunu söyleyen Mahmut Esad Beyin açtığı kapıdan sızan Mr. Kennedy’in öncülüğündeki Chester Grubuydu.


Chester grubu 1900’de ortaya çıkmıştı ve 1923 yılına kadar da tartışma konusu olacaktı.


Olay özetle şudur: Chester Demiryolu Projesi 1900 yılında Ermeni olayları ile ilgili tazminat almak için bir savaş gemisi ile İstanbul’a gelen Amiral M. Chester, Osmanlı topraklarında gördüğü iş potansiyeli ile yakından ilgilendi.


1910-1911 yıllarında Doğu Anadolu’daki demiryolu projesinde önemli imtiyazlar elde etti!


Almanlar devreye girdiler, Anadolu’daki imtiyazları zedelenenler ayağa kalktılar ve Chester projesi yarım kaldı.

Çanakkale Savaşları öncesine kadar geçen sürede topraklarımızda, Amerikan, İngiliz, Fransız, Alman, İtalyan ve Rus Jeologlar sessiz sedasız tıpkı bir köstebek gibi dolaştılar.


Bulunan maden varlıklarımızın neredeyse tamamı Fransızlar, İngilizler, İtalyanlar, Almanlar, Yunanlılar ve Ruslar tarafından işletildi.


Yurdumuzda işlettikleri madenlerde hammadde girdisi olarak kullanacakları bir tek sanayi tesisi kurmadılar. Bu durum günümüze kadar sürdü.


Chester projesine göre, demiryolu inşaatının finanse edilmesi karşılığında, toplam 40 km’lik bir şerit halinde inşa edilen demiryolu hatlarının her iki yanından 20 km’yi kapsayan alan içindeki tüm madenlerin işletim hakkı 99 yıllığına ABD’ye verilecektir.


ABD sağlayacağı finansman karşılığında istediği ağır diyet budur.


Çok garip bir tesadüf(!) eseri ABD’li Albay Chester’ın projesinin demiryolu hatlarını geçirmeyi öngördüğü, Sivas’tan Güneydoğuya doğru uzanan ana hat üzerindeki Harput, Ergani ve Diyarbakır noktaları, Türkiye’nin ve dünyanın en önemli krom, bakır ve petrol yataklarıdır. Bu zengin maden yataklarının tamamı Chester Projesi’nin 40 km’lik imtiyaz şeridi içinde kalmaktadır.

Chester projesinin imtiyaz şeridi içinde bulunan Maden ilçesinde 200 milyon ton yüksek tenörlü bakır madeni ile Van Gölü civarından çıkarılacak yüksek tenörlü bakır madeni ile Van Gölü civarından çıkarılacak milyarlarca varil petrol ...


Bu iş için ABD’nin 100 Milyon dolar maliyeti olacağı hesaplanmıştı. Buna karşın karı 100 milyar doları aşacağı tahmin edilmişti.


John Perkins isimli bir yazar 2004 yılında, “Bir Amerikalı Ekonomi Tetikçisi” olarak dünyanın değişik ülkelerinde yaptıklarını anlatan bir kitap hazırlamıştı. Bu kitaptaki ifadeler ABD’nin 1900’lü yıllardan bu yana stratejisini temel olarak değiştirmediğini göstermektedir.

Bakın Perkins neler itiraf ediyor!
“Ekonomi tetikçisi olarak bizlerin amacı küresel imparatorluk kurmaktır. Bizler, diğer ülkeleri şirketlerimizin, hükümetimizin, bankalarımızın kölesi haline getirmek için uluslararası finans kuruluşlarını kullanan elit bir grubuz. Mafyanın yaptığı iyilikler gibi Ekonomi Tetikçileri de görünüşte bazı iyilikler yapar. Örneğin elektrik santralları, otoyollar, limanlar, havaalanları, teknoparklar gibi altyapı hizmetleri için borç temin ederler. Bu borçların önkoşulu, bütün bu projelerin Amerikan inşaat ve mühendislik firmaları tarafından gerçekleştirilmesidir. Aslında paranın çoğu Amerika’yı hiç terk etmez transfer edilir.


Para hiç vakit geçirmeden şirketlere (kreditörlere) döndüğü halde borçlu ülkenin anapara artı faizin tamamını ödemesini isteriz. Eğer Ekonomi Tetikçisi çok başarılı ise borç tutarı o kadar büyük olur ki, birkaç yıl sonra borçlu ülke ödemeleri aksatır. Bu olduğunda biz de mafya gibi diyetini isteriz. Birleşmiş Milletler’de Amerika’nın isteği doğrultusunda oy verme, askeri üs kurma veya petrol gibi değerli kaynaklara el koyma şeklinde olabilir bu diyet...”


Irak, Saddam diktatör, Nükleer zırva, demokrasi, halkların hakları, hepsi güzel masallar...

Türkiye, 24 Temmuz 1923 tarihinde Lozan’ı onayladı. Chester projesi rafa kalkınca, ABD, Lozan Antlaşmasını imzalamadı.


Lozan anlaşmasının onaylanması için 18 Ocak 1927 yılında toplanan Amerikan Senatosu tarafından da ret edildi.


Hani şu aralar "Ermeni Soykırımı(?) Tasarısı" üstünde çalışan senato...


O zamandan beri ABD aslen Lozan antlaşmasını tanımamaktadır.

Lozan’ı imzalamamış olan ABD Türkiye’nin sınırlarını hala tam olarak tanımış değildir.

Sınırlarla ilgili ilişkiler hali hazırda ikili anlaşmalarla yürütülmektedir.


Ama her şeye burunlarını sokmaktan büyük keyif almaya devam etmektedirler...


İkinci Dünya Savaşı, dünya ekonomisi durgunluk(?) ...


1946 yılında Türkiye’ye yapılacak ekonomik yardım öncesi, ABD Kongresi’ne sunmak üzere 20. Yüzyıl Vakfı tarafından görevlendirilen Thornburg adlı iktisatçı Türkiye’nin ekonomik durumuyla ilgili bir rapor hazırlar. Bu rapora göre; Türkiye’nin ağır sanayi kurması gerekmemektedir...

Karabük Demir-Çelik kapatılmalıdır...

Uçak, Makine, Motor projeleri derhal iptal edilmelidir...

Demiryolu yerine karayolu yapılmalıdır...

Başka ne yapmalıdır..?

"sex konuşun, sex deyin, sex anlatın, sex-sex-sex/ Alkol alın, için sarhoş olun, sarhoş araba kullanın, sex yapın/ Uyuşturucu alın, için kafayı bulun, saldırın yada yatın kalın, sex yapın/ Aids olun, Herpes olun, Frengi olun, Bel soğukluğuna yakalanın, sarılık olun yapın/ Bilgisayar'da, DVD'de, VCD'de, sanal yapın ama yapın/ İran devrimini konuşun, rabıtaya yol verin, türban-tesettür deyin, birbirinizi itin, aşağılayın, sevmeyin, nefret edin/ Kendini tutamadın sokağa çıkın yapın, saldırın, dövün, sövün, hakaret edin/En kötü ihtimalle meşhur olursun, önemli mi, meşhur oldun ya... "

Yapmaması gereken nedir..?

Marshall Planı; Türkiye Cumhuriyeti ile ABD arasında Ekonomik İşbirliği Anlaşması 4 Temmuz 1948 de 5253 sayılı yasa ile onaylanmış, ilgilenmeyin...

1986 yılında çıkarılan 3213 sayılı maden yasası ile sakın sakın ilgilenmeyin...

Lozan anlaşması döneminde musul-kerkük belirsizliği > sorun değil, Amerikalılar medeniyet götürme sevdalısı olarak orada bulunuyor, ilgilenmeyin...

Şeyh sait ihaneti ile başlattıkları organizasyona devam etmekte imişler, barzani talabani devralmış, ermeni diasporası destekli pkk kalleşliği ile sürdürülen "Demokrasi Mücadelesi" ile de ilgilenmeyin, oralarda büyük ermenistan, kürdistan projeleri yok, bunlar yalan, ilgilenmeyin, yiyin-için-tüketin, her şeyi tüketin ki tepenize binebilecek gücü bulabilsinler...

Otoyollar-otobanlar yapın, 12 silindirli jeep'lere binin, toplu taşımacılık, demiryolu ve sair, aşağılayın, küçümseyin, küresel ısınma, her yıl bir Kıbrıs adası büyüklüğünde toprak erozyona uğruyormuş boş verin, tarım hayvancılık iş değil, çiftçilik köylülüktür deyin, aşağılayın, susuzluk çektiğinizde, gıdadaki enflasyonla karşılaştığınızda, küfredin, sövün, yıkın, dökün, yabancı ürünleri satın alıp afiyetle yiyin, kaybettiğiniz kalorileri geri getirin ki, yeniden yapabilesiniz. Neyi mi? Bildiğinizi niye soruyorsunuz ki..?

"Şimendiferi olan Irak'a gitmiş, taşıdığı söylenen yükü > beyan dışı çıkınca, beyan dışı yükün zararı > kaldırılamaz aşamada olunca, tezkere gelmiş"

İşkembe geniş olunca >, Şimendiferin taşıdığı yükün ne olduğu çok sonra anlaşılıyor...

Saygılarımla

 
Toplam blog
: 72
: 1708
Kayıt tarihi
: 09.08.07
 
 

"Beklentiler denizinde boğulmaktansa, gerçekler ve gerçekleşenler nehrinde yıkanarak arınmayı tercih..