Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Temmuz '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Kaplumbağa Milletinin Çok Yaşadığı Kadar Var

Kaplumbağa Milletinin Çok Yaşadığı Kadar Var
 

Bizim oğlanın devam ettiği anaokulunda, velilerden birinin, beş yaş sınıfına hediye ettiği bir su kaplumbağası var. İsmi: Boncuk. Sınıfta, baş köşedeki yerinde, özel ve yarı su dolu kabında yaşayıp gidiyor kendisi.



Haftasonu tatillerinde malum, hayvancağız okulda açlıktan zafiyet geçirmesin diye, iki günlüğüne, dönüşümlü olarak çocukların evlerine evci çıkıyor. Cuma akşamı gidiyor, muhteşem bir haftasonu tatili geçirip pazartesi sabahları da tekrar sınıftaki köşesine kuruluyor.



Bu arkadaş, geçtiğimiz hafta sonlarından birinde de bize misafir oldu. Hinterlandındaki suyu arabaya dökülmesin diye kutsal emanet taşır gibi hassasiyet göstererek, yoldaki çukurlardan, kavşaklarda aşırı hızdan, trafik lambalarında lastik öttürerek kalkış yapmaktan kaçınarak usul usul eve geldik.



Çocuk odasında bir baş köşe ayarlayıp, rahat etmesi için gerekli olan tüm konfor şartlarını sağladık. Yediği önünde, yemediği arkasında başladı keyif çatmaya.



Vallahi ne yalan söyleyeyim, ben bu su kaplumbağası kadar gamsız bir mahlukat görmedim hayatımda. Bir rahatlık, bir vurdumduymazlık, dünya yıkılsa umurunda değil arkadaşın. Kafasını kabuğundan sadece yemek yemek için çıkarıyor. O hep bildiğimiz balık yemlerine benzer özel yeminden sabah bir, akşam bir parça veriyorsunuz. Adam, parçanın suya düştüğünü hissediyor mu, kokusunu mu alıyor, sesini mi duyuyor bilmiyorum ama yem ile su teması sağlandığı anda kafa çıkıyor dışarı, vatandaş bilmiş bilmiş yanaşıyor yeme, tek hamlede ağzına alıyor ve sen sağ ben selamet, ya rabbi şükür.



Bu familya, bu arkadaşın akrabay-ı talukatı yüz küsur sene falan yaşıyormuş. Vallahi hiç şaşırmadım. Bu gamsızlığa, bu dertsizliğe, bu vurdumduymazlığa az bile yaşıyorlar. Bir yüz sene daha yaşasalar helalleri var bence.



Dünyanın en ekonomik ve uzun ömürlü arabası neydi bilirsiniz. Wolkswagen’ın Hitler zamanında ürettiği ve zamanla kült bir fenomen haline gelen “kaplumbağa” ya da “tosbağa” modeli. O dönemde üretilenlerin amfibi olma özellikleri de vardı. Yani suda da yüzebiliyorlardı. Tam bir su kaplumbağası yani. Ve yıllar yılı üretildiler, satıldılar, kullanıldılar, fun club’leri oluşturuldu ve neredeyse antika muamelesi görüyorlar bugün.



Biz insanlar da böyle değil miyiz? Kimimiz sanki tüm dünyanın derdini sırtlanmışız, her şeye yetişmeye çalışıyor, eş-dost-akraba peşinde koşuyor, düğününe gidip oynuyor, ölüsüne gidip ağlıyor, resmen parçalanıyoruz.



Bir grubumuz da bizim su kaplumbağası gibi dünya yıkılsa umurumuzda değil türünden. Ne gam, ne kasavet. Olduğu kadar olsun, inceldiği yerden kopsun, yaşam felsefesi haline gelmiş. Amaçsız, hedefsiz uzun lafın kısası ruhsuz bir ceset halinde yaşıyoruz. Yaşamak da denmez aslında buna, nefes alıp-veriyoruz. Ot gibi yani. Ot geliyor dünyaya saman gidiyoruz. Yaşam çizgimizdeki en önemli aktivite, sapımızdan ayrılmak oluyor. Onu da başkaları yapıyor zaten.



Sık sık düşünürüm. Ya, acaba biz mi hata yapıyoruz diye. Dert bizde, tasa bizde, heyecan desen diz boyu, sorumluluk desen göğe merdiven dayamış. Endonezya’da deprem oluyor kulak kabartıyoruz, Kanada’da uçak düşüyor dikkat kesiliyoruz, işler bitmiyor tasalanıyor, uçak kaçıyor ah vah ediyoruz. Hata yapsak ağlıyor, başaramazsak kahroluyoruz.



Ya su kaplumbağaları. Ne kadar da rahat yaşıyorlar. Kolay kolay saçları dökülmüyor mesela bu familyanın. Ak da düşmüyor şakaklara çoğunlukla. Ciltleri desen son deme kadar buruşmuyor. Kalpmiş, tansiyonmuş, kolesterolmüş, şekermiş, ülsermiş semtlerine uğramıyor. İlaç nedir bilmiyor, doktor yüzü görmüyorlar.



Vallahi karar veremedim, hangisi doğru. Aslında verdim de işimiz kılçık atmak, deşeliyorum işte. Bak boş yere yemin ettim şimdi. Görüyor musunuz, bunu bile kafaya takıyorum...Yok yok biz iflah olmayız, bu su kaplumbağalarının yanında.

 
Toplam blog
: 898
: 3759
Kayıt tarihi
: 09.06.06
 
 

İzmir'de yaşıyorum.    Çok uzun yıllar öncesinden başlayıp, hiç ara vermeden bugünlere kada..